esenler, bağcılar, bayrampaşa gibi semtler için olmayan hadisedir. buralarda çocuklar 7/24 sokaklardadırlar. ha bilgisayar başında oturan, asosyal olanlar da yok değildir burada. ama çocuk sayısı milyona yakın olduğu için sokaklar hala çocuk doludur. *
yüksek ihtimal in ile cin'in terörist saldırıları sonucu sokakları ele geçirmesiyle oluşan durumdur. artık bir çok sokakta çocuklar yerine in cin top oynuyor. *
artık çocukların dizleri parçalanmıyor. üstleri başları çamur toprak olmuyor. şimdiki çocuklar iki taştan kale yapıldığını, kozalakla top oynandığını bilmiyor. şimdiki çocuklar kavga da etmiyor. çünkü artık onlar birlikte bişey de yapmıyor. zamane çocukları akşam ezanından önce eve çağırılmıyor, çünkü onlar zaten evden çıkmıyor. e çocuklar da haklı be kardeşim.. misket dediğin asfaltta oynanmıyor.
geleceğimiz için "tehlike çanlarının" çalmasına sebep olan durumdur.
hiç mahalle arkadaşı olmadan, sokaklarda doyasıya oynayamadan büyüyen bu çocuklar, ne yazık ki "çocukluğunu yaşayamamış" oluyorlar biraz. hele sözlükteki arkadaşların sıkça belirttiği üzere "internet tutkunu - bilgisayar bebesi" kıvamında büyüdüklerini düşündükçe, manzara daha da hazinleşiyor!
msn geyiklerinden başka muhabbet bilmeyen, insanlarla yüzyüze sohbet edebilmekten aciz, yardımlaşma, paylaşma gibi erdemleri tanımadan, yaşamadan büyüyen bu nesil ürkütmekte bizleri.
çocukların, çocukluklarını teknoloji uğruna feda etmesidir. ya oyun oynuyorlardır, ya internettedirler ya da mutlaka önemli işleri vardır. evet çocukların bile önemli işleri olabiliyor. ne olacak bu gençliğin hali, bilmiyorum. bir nesil, gerçekten sağlıksız yetişiyor.
teknolojinin ortalığın .mına koduğunun göstergesidir. eskiden 7-8 yaşına kadar vajina görmeyen çocuk, 5 yaşında şahin k izliyor.
ancak bu durum kenar mahalleler için geçerli değildir. zira onların bilgisayarları vs olmadığı için, sokaklarda şen şakrak oynuyorlar. geçen gün kulle oynuyorlardı.
güvenli yaşam alanı faktörüyle açıklanamayacak şeydir. birinci suçlu teknolojinin mal gibi kullanımıdır. evet mal gibidir çünkü, halk cahil. yeni teknolojik oyuncaklar herkesin gözünü boyadı. sonra insanlar evlerine çekildikçe, sokaklar tehlikeli oldu. ulan ne alakası var? çocuklar sokağı cıvıl cıvıl tutsa orada hırsıza katile yer kalır mı?
artık sokaklar yerine yuvalar vardır efendim. insanlar bilinçlenmiştir. çocuklarını sokaklara, yollara salmaktansa güvenli, emniyetli parkları tercih eden, yada anaokullarına yollayan akıllı veliler var.
ama noldu? insanlar eğitim delisine döndü. daha küçücük yaşlardayken anaokuluyla eğitime başlar olduk. sınavlarla kafayı bozduk. bunun daha ortası yok mudur ki?
bugünlerde fazla gördüğüm hadise.
sokakta kimsecikler yok bok gibi hayatları olan bireyler yetişiyor !
aahh eskiden neler olurdu sokakta ?
sabah çıkılır küçük arabalarla oynanır, ardından eve gidilir kahvaltı yapılır, ardından 21 oynanır. öğlenleyin bişey yenmez genellikle ... ama ben yerdim * akşama kadar maç. akşamları bisiklet. bu olaylar yazın yaşanmaktadır.
okul oldugunda bambaşka oluyor...
(bkz: okulun sevilmeme nedenleri)
globalleşerek yozlaşmanın, pasifleşmenin getirdiği durumdur. çocuklar bakkal necminin dükkanındaki camları indirmek yerine counterda kasmayı daha uygun görüyordur. bunun nedeni teknolojinin ilerlemesi değil, ilerleyen teknolojiyi doğru tercih yapamayan çocuğa doğru kullanmayı aşılayamayan anne babalardır.
çünkü bazı ebeveynlerin genel görüşü şudur;
bilgisayarda zaman geçiriyor çocukcağız. *
bütün gün top peşinde koşturuyor. *
halbuki çocukluğunu yaşamayı başaran çocukla yaşaması engellenen çocuk arasındaki fark sadece bundan ibarettir.
top oynadığınız, koşuşturduğunuz o eski günleri akla getiren durumdur. çünkü artık bilgisayar vardır, teknoloji gelişmiştir ve gelişiyordur. çocuklar sokağa çıkmak yerine evlerinde ya da cafelerde çeşitli oyunlar oynarlar. zamanın geçtiğinin farkına vardıran, iç burkan olaydır.
Benim çocukluğumda annelerimiz çalışmazdı. Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım. Hatta babamın bile anahtarı yoktu. Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi. Heryere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki. En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı. Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani. Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık. Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik. Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.
Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık. Annelerimiz bu durumu bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmekarası bir şeyler hazırlar gönderirdi. Mahallemizdeki teyzeler annemiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su içerdik. Ya da pencereden bir sürahi bir bardak uzatır, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik. Kısacacı evine girip gelen (ki sadece çişi gelen giderdi evine) elinde mutlaka yiyecekle dönerdi. Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi. Bu bazen bir kurabiye bazen bir meyve olurdu.
Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık. Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi. Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştılırdık. Polisler gelmezdi, kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı. Sonra kavgalarımız da öyle ustura,falçata ile olmaz, onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık. Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık. Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık. Azar işitip, acillere taşınmazdık. Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik. Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.
Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim. Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki. Komşumu tanımıyorum ama evinin camında, temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum. Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem. Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece; bilmem kaç kuruş..hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri. Evlerimiz var içinde yaşayan yok. Parklarımız var içinde oynayan çocuk yok. Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz..
Tahta iskemlelerimizde oturan yaşlılarımız, onlara dede, nene diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu. Ben kapılarında 'vale' lerin, 'bady'lerin beklediği yerlerden hep korkmuş ve çekinmişimdir. Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp, taksidini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana. Benim değildir bu kültür.
Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder. Nedir bunlar?
Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk. Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk. iyi de neden böyle olduk ?
Biz mi istemiştik?
Teknoloji geliştikçe dünya kirleniyor... ne kadar hayatımızı kolaylaşırıyor gibi gözükse de yalnızlıklara ortam yaratıyor.. erik çalınan komşu bahçeleri; karanlık olana kadar oynanan saklambaçlar, kırılan camlar, bahçelere kaçan toplar, çalınıp kaçılan ziller, çocukca aşklar, toprakla yapılan yamuk çanak çömlekler, akşam sefalarını sıkıp yapılan yalancıktan meyve suları bunların tek şahitleri hep o unutulan SOKAKLAR... leğenlerde kaymayı özlüyor insan, istemiyor kayak tesislerini, özlüyor sokaklarda saklambaç oynamayı, istemiyor çalışmayı... sokak köşelerinde çocukluğunu özlüyor... şimdi dışarı çıkmıyor çocuklar... korku endişe içinde tedirgin; bilgisayar başında büyüyorlar, oyunlardan mahrum, gün geçtikçe betonlaşan; betondan hapishaneler içinde yaşıyor. ne mümkün motorlu araçlardan sokakta oynamak. evlerde bahçe yoksa, parka gidecekler ve yalnız gidemedikleri için parka kim ne zaman götürürse o zaman.
çocukluğunu yaşayamadıklarını düşündüren durum. mahalle maçları yapan yok, terledikten sonra çeşmede su içme sırasına giren yok, macera yok, paylaşım az.. konsollar, bilgisayarlar saolsun.