Bir yazarın sözlükte duyduğu sıkıntıyı dile getirme biçimidir.
Modern zaman hastalığı klavye elimize geçince hepimiz bir chikowski kesiliriz. Ben de bunlardan biri olmaya çalışıyorum diyeyim. insanları 3 delikleri var diye hiçbir zaman basite indirgediğimi hatırlamam. Aksine herkesin içinde bir raif bey yatıyor, bundan eminim. işte bu günümüzün raif beyleri türlü hesaplar peşine düşmüşler, birbirlerine bakarken bile bilmem hangi arzularını tatmin ediyorlar…
bir yazarın sözlüğün işleyişini bilmesi ve bunların işleyişini akla mantığa uygun bulmamasının sonucudur. bu yazar, her türlü saygısızlığı birbirine müstahak gören yazarların, kendi kendine yazan bir yazarın sözlükten atılmasını isteyebileceğine şahit olup kuralların insanları nasıl acizleştirebildiğini görmüştür.
işte böyle bir günde yine tesadüf eseri insanlara denk geldim hangisine denk geldiğimi fark edemeden. Her şey bir tesadüften ibaret değil miydi zaten? Bugün bahsi açıldı tesadüfen. Yeme alışkanlığımı nerede kaybettim, içme alışkanlığımı nerde kazandım derken. Her şey yıllar boyu annemin sütünden faydalandığım için beni sütten tiksindirme çabalarından veya anaokuluna boyum uzunmuş diye bir miktar parayla alınmamamla başlamamıştı. Aynı apartmandakiler yanyana oturamazmış dedi öğretmen diyen kızla, yanlışlıkla düşürdüğüm için bir daha benim yanıma yaklaşma diyen kızla, benim yanıma oturma diyen o kızla veya volki gel o piçlerle oynama diyen geniş vücutlu, boyum genişliğindeki poposuyla yanına gidince ağır kokular gelen kadının beş yaşındaki kızının babamı pezevenk olarak çağırmasıyla da başlamadı. Her şey babamın hala onları sevdiğini anladığımda da son bulmadı. işte bu tesadüfler silsilesinin içinde hangimiz tesadüf eseri daha güzel olduk, hangimiz tesadüf eseri nerede doğduk, hangimiz tesadüfen hangi ismi alıp hangi dine mensup olduk, hangimizin kişiliğini hangi faktörler belirledi bilemeden geçip gitti yıllar. Tesadüfen sorgulayanlarımızdan bazıları chikowskilikle geçen çocukluklarını unutamadılar. Bir yağ tulumuna duyulabilecek en masum nefretleri, birkaç sokak bebesinin kafasını kırma senaryolarıyla geçen yılları sineye çektiysek de sokakta rastladığım küçüğün sözleri yankılanır kulaklarımda. Seni de üzecekler tatlı kız. Umarım sen üzülmezsin, daha küçücüksün.
Korkutmak gibi olmasın bu bir hayat hikayesi değildir. Hangimiz bu yaşımıza kadar duygularını birine açmaya karar verdi? Dün bunlar üzerinde bir hayli düşünüp uykumdan vermiş olsam da insanların yanında hiçbir şey olmamış gibi davranmayı içgüdüsel bir yanım olarak kabul ediyorum ve tüm o kendimle yaptığım acı dolu konuşmalar belki dünya üzerinde bir insanla dahi yapılamadan hayatım son bulacak diye korkmak yaşadığım yıllara ve kendi irademe duyduğum saygıya ihanet olurdu...
yazarın yazma isteğiyle girilerine devam edeceği başlık.
Tesadüfen denk geldiğim insanlar günde8-10 saat aynı koridorlarda gezinip aynı ihtimalleri düşlediğimiz insanlar. Binanın ihtişamına kapılıp diğer her şeyi unutmak istediklerinde bahçesine çıktığını bildiğim insanlar. yazın güneşiyle, çimenlere uzanan her görüşten insanı gözlemlediğim, insanlardan nefret etmemeyi öğrendiğim kışın ayazıyla hala oraya ayak basmaya can atan insanlar olduğunu görünce insanların içindeki ortak yanları düşünerek tebessüm ettiğim yerde artık onları kabullendiğim dönemlerin başlamasından duyduğum mutluluğu geçici olsa da yaşayabildiğim insanlar. Belki dışardan bakan bir insanın duyamayacağı hazları onların da duyduğunu bilmem, penceresine bakınca antik yunanın rönesansa yansımasına hayret eden, içinde bulunduğu bu ortamın izahatini kestiremeyen, burada bulunmanın belki de başlarına gelen en güzel şey olduğunu bilen insanlar. insanı insana yaklaştıran şeyin sadece içlerinde olduğunu düşündüğüm yıllara acıyıp, ortak bir varoluşun ne denli kuvvetlere mukabil olduğunu gördüğüm günler, bana öğretti ki sessiz sedasız sevdikleriyle bahçelerde dolaşan filozoflar, baharın gidişine üzüldüğü için çevreye bakamayan sevgilileri aynı şeyleri düşünüyordu...
yazarın kendini hapsettiği bu küçücük yerde, sınırlanamayacak hislerini ifade etmek istediği başlıktır.
Nefret duygusunu çocukluğumdan kalan bir yanım olarak alan benliğimde bunların hiçbirine rastlayamamış, bu tür duyguların eksikliğiyle hayrete kapılmıştım. Herhangi bir insanın kendini beğendirmek karşı cinsiyle yakınlaşabilmek için attığı o şuh kahkahaları yapmacıklığına rağmen insanı kınamamaya kendimi alıştırmış yanım bir nebze de olsun gerçek bulmaya çabalamıyor muydu her an? Bende eksik olanın sadece nefret olmadığını fark edince her şeyin gerçekliğinden şüphe duymaya başladım. işte gerçeğin ardındaki o gerçek burada kendini gösterdi. Bahsettiğim gerçeklik hayatımızın o en derinden hissettiğimiz duygularını bizimle birlikte birkaç prosedüre bağlı kalarak bunları anlamaya çabalayan bir psikoloğun koltuğunda aktardıklarım değildir. Bunlar bahsettiğim tesadüflerin asıl dayanaklarını bulma isteğimle başladı ve benim gerçeğim olmanın içimde yarattığı ızdıraplara rağmen aradığım şey olduğuna kanaat getirmem onu bir nebze olsun elle tutulur bir dayanak yaptı...
sözlükteki bir yazarın yazmayı çok sevdiği başlık.
bugün böyle hissetmemin sebebi çektiğim acılar olsa gerekti. acılardı beni bir nilüfer çiçeği gibi hissettiren. hiçbiri yaşanmamış olsa ben kendim olamaz, yosun bağlamış suların derinliklerinde hiç suyun yüzünü göremeden yaşardım. geçmişime dönüp bakınca bana bahşedilmiş acıların ihtişamlı yansımasını görüyorum, acı denen hissin hayatıma teferruatlı yansıması bir başkasına göre dünyanın ve kendimin ihtişamına kapılmış nilüfere dönüşmeye yüz tutmuş sudaki aksıma bakıyorum ve tüm bu güzellikleri acıyla karışık derin haz içinde seyreyliyorum. Yaşandığında göremediğimi yakaladığımdan beri tıpkı Narcissus gibi eriyip gidiyorum...