Elde edilen kârdır fakat diğer kârlardan farkı işçinin emeğini sömürerek elde edilmesidir. Nasıl mı? Örneğin hamallık yapıyorsunuz göreviniz tek seferde 3 çuval taşımak ama patron kâr edebilmek için tek seferde 6 çuval taşıtıyor, iki işçi görevi görüp veya iki iş yapıp tek iş parası kazanmış oluyorsunuz.
proleterin keklenmiş olduğu kritik noktadır. Teknik ilerleme, gerekli geçim araçlarını üretmek için kullanılan zamanı azaltır. Oysa emek-gücünün günlük değerini ödeyen kapitalist, işçiyi, bütün gün çalıştırır; bu da, işçinin kendi emek-gücünün üzerinde bir değer yaratmasına neden olur.
Marx'ın meşhur teorisidir. Ne olduğunu hepimiz az çok biliyoruz. Ama işten izin aldığımızda,hastalandık diye bahane üretmek zorunda kaldığımızda nedense bu gerçeği hatırlamıyoruz. Nedense ruhumuz daralıyor, yüzümüz olmuyor izin istemeye. Bunu bile bile işimizi kaybedeceğiz diye nasıl tırsıyoruz...
Artı-değer, ekonomi-politik biliminin, David Ricardo tarafından tanıtılmış ve son şekli Karl Marks tarafından verilmiş bir terimidir. Kapitalist zenginliğin birikimini açıklamak için ortaya atılmıştır. Açmak gerekirse, birikimin gerçekleşmesi için bir şeyin sürekli olarak alınırken tekabül ettiği değerin fazlasına satılması gerekiyorsa bu alma ve satma işlerinin arasında ona bir değer eklenmesi zorunludur. Bu eklenen değere artı-değer denmiştir.
ikinci sorun artı-değerin kaynağı sorunudur. Bu fazla sürekli olarak nasıl sağlanır? Bunun cevabı ise üretim sürecinde ve üretken emekte bulunur. Kapitalist birikimin esası, üretim esnasında yaratılan değerdir. Bunun bir kısmı -hiçbir zaman tamamı değil- ücret olarak işçiye ödenir, geri kalan kısma sermayedar tarafından birikime katılmak üzere el konur. işte bu el konan değere artı-değer, onu üreten emeğe de artı-emek denir.
Artı-değer, üretildikten sonra çeşitli biçimler alır. Örneğin bir fabrikada üretim gerçekleştikten ve işçilerin ücretleri ayrıldıktan sonra muhtemelen kapitalist; fabrikanın kirasını ödeyecek, aldığı kredinin faizini verecek ve bunların ardından kalan kısmı kâr olarak cebine atacaktır. Yani artı değer sırasıyla ranta, faize ve kâra dönüşecektir.
Artı-değerin bütün bu biçimleri, bir ekonomide birbirine yakınsar. Yani rekabet dolayısıyla çeşitli rant gelirleri, kârlar ve faizler birbirine yaklaşır. Sonuçta ev kiralarını işyeri kiraları belirler, kredi kartı borçlarına önceden belirlenmiş oranlara göre faiz işler. Buradan anlaşıldığı gibi oturduğumuz evlerin kirasından enflasyon oranına kadar bütün ekonomik veriler her birimizin çalışma hayatıyla derinden ilgilidir.
Varsayalım ki, kapitalist, bir dikiş makinesi fabrikasına sahip bulunuyor. 200 parça imal etmek için 2.000 dolara, 10.000 kg. metal (kilosu 20 sentten) satın alıyor diyelim. 200 dikiş makinesinin yapımı bir miktar madde yıpranmasına, aydınlatma ve ısınma vb. giderlerine yolaçıyor (250 dolarlık bir tutar). Kapitalist, herbirine 5 dolar ödediği 50 işçi tutuyor (toplam 250 dolar). Kapitalistin genel giderleri aşağıdaki gibi olacaktır:
Metal: 2.000 dolar
Makinelerin yıpranması: 250 dolar
Emek-gücü: 250 dolar
Toplam: 2.500 dolar
işletme, herbiri 12,5 dolara gelen (2.500 : 200), 200 dikiş makinesi imal etti.
Varsayalım ki, bu makineler, pazarda 12,5 dolara satılıyor. Eğer kapitalist, makinelerini bu fiyatla paraya çevirecek olursa, ancak harcamış olduğu parayı geri alır, yani kâr elde etmez.
Gerçek hiç de öyle değildir. Kapitalizm, işçinin geçimini sağlamak için gerekenden daha fazla bir değer üretmesini sağlayacak üstün bir iş verimliliğini varsayar. Teknik ilerleme, gerekli geçim araçlarını üretmek için kullanılan zamanı azaltır. Oysa emek-gücünün günlük değerini ödeyen kapitalist, işçiyi, bütün gün çalıştırır; bu da, işçinin kendi emek-gücünün üzerinde bir değer yaratmasına neden olur.
Örneğimize dönerek, kendi emek-gücü değerine eşit bir değer yaratması için, işçiye dört saat gerektiğini varsayalım. Bununla birlikte, işçi, kapitalist ile yapmış olduğu sözleşme gereğince sekiz saat çalışmak zorundadır. Sekiz saatte, dikiş makinesi fabrikası örneğimizdeki 50 işçi, iki kez daha fazla üretim aracının biçimini değiştirirler ve iki kez daha fazla ürün çıkarırlar, yani 400 dikiş makinesi. Sonuç olarak kapitalistin giderleri şöylece değişir:
Metal: 4.000 dolar
Makinelerin yıpranması: 500 dolar
Emek-gücü: 250 dolar
Toplam: 4.750 dolar
400 dikiş makinesini aynı fiyata (12,5 dolara) sattıktan sonra, kapitalistin eline 5.000 dolar geçer. Demek ki, elde edilen, değer, kapitalistin giderlerinden 250 dolar fazladır, artı-değer doğmuştur.
Üretim sırasında işçilerin emeği ile yaratılan artı-değer kapitalist topluluk üyelerinin kendi çalışmalarından gelmeyen gelirlerinin: sanayicilerin ve tüccarların kârlarının, hisse sahiplerinin paylarının, tefecilerin ve bankacıların aldıkları faizlerin, toprak sahiplerinin toprak rantlarının vb. kaynağıdır.
Eğer kapitalist, bir artı-değer elde ediyorsa, bu, işçilerin, kendi emek-güçlerine eşit bir değer yaratmak için gerekenden daha uzun bir süre çalışmış olmalarındandır. Artı-değer, onu yaratmak için işçiye ödeme yapmadan kapitalist tarafından alıkonulur. Bu, kapitalist sömürünün özünü oluşturur. Kapitalist sömürü maskelenmiştir; bu onu, feodal toplumdaki ve köleci toplumdaki sömürüden ayırır. Kölelerin ve serflerin çalışması zoraki bir çalışmaydı. işçi de çalışmak zorundadır, ama onun kapitalist karşısındaki kişisel özgürlüğü, kapitalizmde, çalışmanın bu niteliğini gizler.
marx'ın saçma sapan teorisi.
avusturya okulu tarafından itin götüne sokulmuştur. şöyle:
üretilen şeyin değerinin işçinin harcadığı zaman ya da emekle doğrudan bir alakası yoktur. emek üretken de olabilir tersi de.
örneğin: kimsenin işine yaramayacak şeyler üretmek sadece kaynak israfıdır. yarasa da harcadığı materyale değmeyecek şeyler üretmek de kaynak israfıdır. somut örnek: mao'nun çelik manyaklığı.
meydana gelen ürünün ya da emeğin ne kadar değerli olduğunu belirleyecek olan insanların onu ne kadar arzuladığıdır. dolayısıyla değer en iyi serbest piyasada gerçekleşen değiş-tokuş ile ölçülür. buna izin vermeyip yapay bir değer hesabı yaparsan kaynaklarını iyi değerlendiremediğin için sefalete sürüklenirsin. (bkz: komünist devletler)
marx'ın teorisi sermayenin kıymetini görmezden gelirken, işçinin emeğine kendinden menkul bir değer biçer.
sermaye birikimi artı değere el koyarak oluşuyor değildir. patronun, işçinin ürettiği artı değere el koyması diye bir şey yoktur, safsatadır.
sermaye değer üreterek birikir.
toprağı ektin, buğdayı biçtin. harcadığın= 5x, buğdayın değeri= 10x ise 5x'lik değer yaratmış olursun. mesainin, emeğinin değeri de budur.
onun bunun yarattığı 5x'ler toplanır, gsmh olur. gross world product olur. çok hızlı zengin olmak mı istiyorsun. milyoner mi olmak istiyorsun? milyon dolarlık değer yaratmaya çalış. mesela 1 milyon insanın her birini 1$ dan tasarruf ettirecek bir çözüm, bir iş bulduğunda 1 milyon $ lık zenginliği hak ettin demektir.* yemeksepeti.com'un yaptığı budur. binlerce insanın yaşam kalitesi artırdılar. yarattıkları değer sayesinde zengin oldular. bu zenginliği ellerinde tutabilmek en büyük haklarıdır. insanların yarattıkları zenginliği ellerinde tutmasına izin vermeyen sistemler örnekleri görüldüğü üzere sefalete mahkumdur.
*: 1 milyon $ lık tasarruf, 1 milyon $ lık emek ve meta'nın artık o iş için harcanmaması demek. aynı değerdeki emek ve meta artık başka şeyler için harcanabilir ki bu da bulduğumuz yöntemle ürettiğimiz zenginlik anlamına geliyor.
--------
sonra adam gider 1 milyon dolarıyla başka şirket kurar, iş verir.
(işçi ve işveren arasında sözleşme imzalanır.) (bkz: sözleşme özgürlüğü) kurduğu işten kâr etmesi kimsenin ürettiği artı-değere el koyduğu anlamına gelmez. kârı ortaya koyduğu sermaye, aldığı risk ve diğer emeklerin(şirket yönetmek kolay mı?) karşılığıdır.