küçük olduğu bilindiği halde gidince gerçekten hepsi bukadar mı dedirten dağın yamacına kurulmuş bir şehircik. düz yol olmadığından şehir yolları birbirine paralel ve her dönemeç sonrası süprizlerle karşılaşıyorsun,ve okadar çok dönemeç ve viraj var ki biryere gitmek dönme dolaba binmek gibi, küçücük şehrin yarısını sanki kamu kurum ve kuruluşları kaplamış. artvinde dikkatimi en çok çekenler;
- ilk gittiğimde sorum burda çok orman yangını oluyormu oldu, fakat bu oran neredeyse yok gibi, insanlar doğaya karşı okadar bilinçli ve saygılı ki korumak için ellerinden geleni yapıyorlar
- sokaklarda dilenci, tinerci, mental geri birine asla rastlamazsın
-sokaktaki çöpe bile poşet geçirilmiş itina ile şehri temizlemeye ve düzenlemeye çalışan bir belediyesi var
-alakasız bir sokakta bile 6-7 jip i ardarda sıralanmış görmeniz mümkün, neredeyse her evin önünde marka arabalar park etmiş durumda
-şehirde yemekler çok lezzetli ve güvenilir, büyük şehirde almaya korktuğun etli ürünleri gönül rahatlığında ve en leziz haliyle çok ucuza yiyebiliyorsun.
dağ ve köy havası şüphesiz çoğusunun hayallerini süsleyen cinsten. bulutların yanından süzüldüğünü görünce insana büyülü, gizemli bir his yaşatıyor, yaylaya çıktığında dağın tepesinde bulutların üzerinde oluyorsun resmen. burda nefes almak ve dağdan gelen saf soğuk suyu içmek insanın ömrüne ömür katıyor gerçekten, uzun yaşamalarının nedeni bu olsa gerek.
gitmeyen ,bilmeyen, görmeyen insanların çok şey kaybettiğini düşünüyor ve üzülüyorum.
sokak çocuklarının bulunmadığı şehirdir.
kendi kendine yeten, yapmacıksız insanların bulunduğu yurdumun şehridir. memlekettir...
ayriyeten, yurdumun en güzel halk danslarını, bünyesinde barındıran yörelerdendir. atabarı, şavşatbarı, cilvelioy, acera...
karadenize kıyısı olan en doğudaki il. sabah kahvaltıda muhabbeti döndü ne zaman gitsek memlekete diye. burda da başlığı görünce bir işaret bu galiba diye düşündüm. her hali güzel(miş) ama en güzli sonbahar(mış).
ilin içerisinde trafik ışığı bulunmayan , azgın çoruhu barajlara dönüşen , okuma-yazma oranı oldukça yüksek olan , düzlük bulmakta zorluk çekeceğiniz 08 plakalı güzel memleketimdir .
bu dağlara taşlara oyulmuş şehri görünce insan bu şehri yapanlara helal olsun demeden edemiyor. artvinlilerin çalışkanlıkları, okur yazarlıkları bu çoğrafyadan kaylanıyor sanırım.
yusufeli ilçesinde çoruh vadisinin tabanından toprak taşıyarak, sebze meyve bahçeleri yapan, çok iyi ve lezzetli bu sebze meyveleri ekip biçip, çevre illere satıp, geçinen insanları buna bir örnek.
başka bir başlığa alakasız birşeyler yazmayı düşünürken, sol tarafta görür görmez bana herşeyi unutturan ve bu 4 sayfayı okutan güzel memleketimdir.
en kötü özelliği artvinlilerin memleketine çok sık gidememesidir. çünkü hepsi batıdadır. (bkz: bursa, istanbul)
Borçka ilçesinden gidilen uzaklığı nedeniyle keşfedilmemiş muhteşem görsel manzaraya sahip karagöl'ün bulunduğu, güzel yaylaları olan, cana yakın ve misafirperver insanların yaşadığı güzel şehir.
yeşiller ve sisler arasında, hayatta (en az) bir kere gidilmesi gereken, cennet gibi bir memlekettir. yedi şirin ilçesi (ardanuç, arhavi, borçka, hopa, murgul, şavşatve yusufeli) vardır. *
istanbul'dan gidilişi otobüs firmasının mezhebinin genişliğine bağlı olarak 19-22 saat arası sürmektedir. hopa'dan sonra 1,5-2 saat daha yol alınıp ulaşılır kent merkezine. ancak yol boyu görülmeye değecek kadar nadide manzaralara sahiptir. hopa'dan gidişte borçka'ya gelmeden önce geçilen dağ geçidinin adı cankurtaran geçididir. kışın genelde kapalı olur. işte o zaman da erzurum'la etkileşimde olur artvin. yüzünü batıdan doğuya çevirir yani. güzel kenttir.