arkadaş zekai özger

    1.
  1. 1948 bursa dogumlu sairdir.ankara universitesi siyasal bilgiler fakultesini bitirdi.bir donem trt de kurgucu olarak çalisti.12 mart doneminde gordugu iskenceler nedeniyle vucudu hasar gordu ve 1973 yilinda beyin kanamasi gecirerek vefat etti.siirleri arkadaslari tarafindan bir kitapta toplanarak basilmistir.
    (bkz: sevdadir)
    7 ...
  2. 4.
  3. 25 yıllık yaşamında yazdığı şiirlerle "yaşasaydı nazım olurdu" dedirten devrimci şair.
    Aynı zamanda, "zeki müren'i seviniz" ya da "can canı sever bunun ötesi yok çocuk" diyerek eşcinsel kimliğini ifade eden "sakalsız bir oğlan"dır.
    7 ...
  4. 50.
  5. “Bir gün eve geliyor Arkadaş. Yokum.
    Gitmek üzereyken,
    – Yavrum adın ne?
    – Arkadaş.
    – Anladım arkadaşısın oğlumun. Ama adın ne?
    – Arkadaş,
    – Yavrum tamam… arkadaşısın. Ama adını söyle de seni falanca aradı diyeyim oğluma.
    – Vallahi de billahi de adım Arkadaş!”*
    Şiirimizin genç yaşta yitirdiği yüzlerce ‘arkadaş’tan biridir Arkadaş Z. Özger.
    Kendisi almıştır ‘Arkadaş’ adını. Arkadaşı Sina Akyol’dan aktarılmıştır yukarıdaki yazı.

    "Kendimden başka kendim yok.' Der. Ne güzel demiş.

    Bir gün bir çocuğum olursa arkadaş ismini koyabilirim bu şaire olan sevgimden dolayı.

    Ayrıca şiirleri de mükemmeldir.
    7 ...
  6. 2.
  7. sakalsız bir oğlanın tragedyası

    charles chaplin bir savaşta yitirdim sakalımı
    çıkmazlığın grev sesi umutlarımı vururken
    yendirdim bıyıklarımı papağan kuşkulara
    biraz elma şekeriyle kazıdım sakalımı
    lohusa şerbetiyle kazıdım sakalımı
    yanaklarım paprika lahmacun ister misiniz
    al işte sana böyle yüze böyle güz
    demeyin deseniz de sakal yok ya ucunda
    bu güz vermedi tarla seneye bıyık kerim
    ben ettim siz etmeyin sakal veririm size
    iğne iplik elimde bıyık dikerim size
    yanaklarım taşlıtarla kurabiye yer misiniz

    sayın bayan dursanıza gözünüze kuş kaçmış
    bu bıyık hiç gitmemiş sesinizin rengine
    sakalınız uzamış inmiş ta belinize
    at kuyruğu yapınız ya da örgüleyiniz
    kedinizin bıyığını usturayla kesiniz
    yanaklarım bileytaşı ispirto sever misiniz
    yoksul ve utangaç bir müşteriyim ben
    sizde güneş bulunur mu biraz kaktüs alıcam
    saksılarım yeşersin üç beş bulut verin de
    çok üşüdü güneşten şizofreni olucak
    çabuk olun lütfen dikenleri solucak
    yanaklarım gobi çölü soğuk su içer misiniz
    yüzüm eski bir artist yaşlandıkça shirley temple
    elimde bir baş soğan bir baş sarımsak
    ah ne kadar şakacısınız hiç hamlet oynamadınız mı
    olmak ya da olmamak bütün sorun bu
    yanaklarım yul bryner şimşir tarak ister misiniz
    5 ...
  8. 15.
  9. hayatıma girişi bir ders kapsamında olmuştur. lisede, hazırlık sınıfındayken hoca bir şiiri ezberleyip okumamızı istemişti. sonra o şiiri yorumlayacaktık. eve gittim, bir edebiyat dergisi vardı. aldım, öylesine karıştırıyordum. o dergiyi karıştırırken arkadaş zekai özger'in bir şiirine denk geleceğimi hiç hesaba katmamıştım. o sıra aklımdan "nazım hikmet'in bir şiirini okurum ama herkes onu okur herhalde" diye geçiriyordum. sonra birden o şiiri gördüm. evet kesinlikle bu şiiri okumalıydım. şairi ve kimliği ilk anda umurumda dahi olmadı ancak şiir tüylerimi diken diken etmişti. şöyle başlıyordu şiir;

    "yırtarak geçiyor kalbimizden
    hayatı da törpüleyen zaman"

    günler perişan adlı şiiriydi bu arkadaş zekai özger'in. ezberledim ve derste kalkıp tahtaya okudum. tüm sınıf ayakta alkışladı. "şiiri yorumla şimdi" dedi hoca. ben ona arkadaş zekai özger'i anlattım, hayatını ve ölümünü. sonra dedim ki "bu şiirde şair devrim uğruna ölenleri anlatıyor hocam" devrime dair hiçbir şey bilmiyordum üstelik.

    devrim deyiverince tabi rengi attı hocanın. kızardı. daha o yıllarda pek bilmezdim devrim denilen şeyin insanları bu kadar korkuttuğunu, daha bu yıllarda hala anlamam devrim denilince insanların neden bu kadar korktuğunu. kıpkırmızı kesilmiş yüz ifadesiyle "teşekkür ediyoruz, yerine geçebilirsin" demişti. sonrasında müdürün yanında almıştım soluğu. "oğlum neler söylemişsin sen öyle derste?" neler söylemişim farkında değilim ama belli ki bu insanlara ters gelen bir şeyler söylemişim.

    üniversiteye gelmiştim artık. büyümüştüm. o türkçe dersi, devrimden korkan o türkçe hocası ve dahi o müdür çok eskilerde kalabilirdi artık. kalmadı! bir gün sınıfta oturmuş bir şarkı dinliyordum. grup yorum'un en sevdiğim şarkılarından biriydi, albümdeki adı isyan olsun idi, arkadaş zekai özger'in aşkla sana adlı şiiriydi yani. dinliyordum ve bir çocuk yaklaştı yanıma. aldı kulaklığımı ve dinlemeye başladı. dinleyip bitirince hiçbir şey olmamış gibi baktı yüzüme boş boş. dayanamadım ve ona arkadaş zekai özger'den bahsettim. "devrim"den bahsettim. korktu, aynı okulda olmamıza rağmen uzunca bir süre sadece selam vermekle yetindi.

    şu zembereği kırık düzen değişsin diye çabalayanlar ve onlardan korkanlar diye sınıfladım insanları ve ben hep bu çarpık düzen değişsin diye urağaşanların, bu uğurda bedel ödeyenlerin şiirlerini okudum. ama içlerinde en çok arkadaş zekai özger'i başucuma koydum. kendimi sınırlara bürüdüğüm ve o sınırlara hapsettiğim her gece hep onun dizeleri canlandı yüreğimde;

    "pencereyi aç
    soluğun çıksın dışarı
    sen büyütmedin mi ciğerinde onu
    kokusu hayatı yıkasın diye"

    penceremi açtım, karanlığı yıkıyor soluğum. ben büyüttüm ciğerimde onu. iyi ki bir vakitler bu dünyaya bir zaman diliminde iştigal edip bana seni, bana öfkeni, bana devrimi, bana yüreğini anlatan şiirlerini okutmuşsun arkadaş. şimdi bizim hayatı yıkayan soluklarımız seninkine kavuşsun ve birleşip şu köhnemiş düzeni yaksın cayır cayır...
    5 ...
  10. 16.
  11. merhaba canım

    ben az konuşan çok yorulan biriyim
    şarabı helvayla içmeyi severim
    hiç namaz kılmadım şimdiye kadar
    annemi ve allahı da çok severim
    annem de allahı çok sever
    biz bütün aile zaten biraz
    allahı ve kedileri çok severiz

    hayat trajik bir homoseksüeldir
    bence bütün homoseksüeller adonistir biraz
    çünkü bütün sarhoşluklar biraz
    freüdün alkolsüz sayıklamalarıdır

    siz inanmayın bir gün değişir elbet
    güneşe ve penise tapan rüzgarın yönü
    çünkü ben okumuştum muydu neydi
    bir yerlerde tanrılara kadın satıldığını
    ah canım aristophones

    barışı ve eşek arılarını hiç unutmuyorum
    ölümü de bir giz gibi içimde
    ölümü tanrıya saklıyorum
    ve bir gün hiç anlamayacaksınız

    güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum
    düşüverecek ellerinizden ve
    bir gün elbette
    zeki müren'i seveceksiniz
    (zeki müren'i seviniz)
    4 ...
  12. 8.
  13. 7.
  14. 1948 yılında Bursa'da doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu'ndan mezun oldu. TRT'nin Ankara bürolarında çalıştı. 1970 öncesinde okulunun polislerce basıldığı bir gün, çıkan olaylarda başına ağır darbeler aldı. Aradan yıllar geçtikten sonra 5 Mayıs 1973'te sokakta ölü bulundu. Beyin kanamasından öldüğü belirlendi. Arkadaşları, ölümünü okulun basılması sırasında başına aldığı ağır darbelere bağladılar. Dergi ve gazetelerde yayınlanan şiirleri ölümünden sonra "Şiirler" adlı bir kitapta toplandı (1974). Daha sonra aynı kitap "Sevdadır" adıyla Mayıs yayınlarınca Mart 1988'de yayınlandı. Şiir yazdığı yıllardaki üniversite ortamının da etkisiyle ölüm konusunu sık sık işledi.
    3 ...
  15. 6.
  16. SEVDADIR

    Göğü kucaklayıp getirdim sana,
    kokla ,
    açılırsın.

    solmuşsun,
    benzin sararmış,
    yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün,
    öyle bükük bakma bana.

    çam kolonyası getirdim sana,
    kentli dağlıların haklı sevdasını,
    bolu ormanlarından çarpan bir koku,
    sanki köroğlunun ter kokusu,
    aman kokusu, billah kokusu,
    canlarım, canım benim,

    üzme kendini bu kadar,
    sana umudu öğretmeyenlerin suçu mu var,
    bak yeryüzü ne kadar geniş,
    ne kadar dar,

    Dur ,
    akıtma gönlüm yaşını,
    gözünden öpecek bir yer bırak,
    oy bana en yakın,
    bana en uzak,
    sevgili yar,
    Hasretine vur beni,

    Giyecek çamaşır getirdim sana,
    adettir diye değil, sevdim diyedir,
    bağışla, eski biraz,
    bedenim uygundur diye bedenine,
    elimle yıkadım, ütüledim,
    elma ağacında kuruttum,

    Günler sarmal bir yay gibi,
    bunu unutma,
    Bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir,
    bunu unutma,
    Seni ben her yerinden öperim,
    bunu unutma,

    kadere inansaydım,
    sana inanırdım,
    Düşürmem sigaramın ucundaki külü ben,

    öyle kırık bakma bana,
    Caddeler nasıl da genişliyor,
    sana bunu söyleyecektim,
    Bileyli bir makas vardı yanımda,
    sana bunu söyleyecektim,
    Hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri,
    sana bunu...
    Oyy nasıl söyleyebilirim,
    deliren sevdamızın kısrak huyunu,

    Elimi tut,
    tuttururlar, o kadarına izin verirler,
    kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu,
    Bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız,

    sen içerde,
    Ben dışarda...
    Oyyy mahpusluk mahpusluk...

    Arkadaş Zekai ÖZGER
    3 ...
  17. 11.
  18. cavit kürnek 'e mektubundan:
    "yürek bayağı bir organ değildir.
    bazılarında bile olsa.
    yürekler yoktur. yürek vardır. tek yürek. iyi, güzel. ama onu çirkinleştiren içinde taşıdığı kandır. kanın dolaşım biçimidir. kanın yürekten / duygudan / beyine / düşünceye / beyinden yüreğe vuruş biçimidir.
    ola ki bu yanlıştır. bir zorlamadır.
    herkesin damarları aynı genişlite değildir."
    ( yeniden sınamalı, şiir nedir? )
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük