arkadaş zekai özger

entry59 galeri2
    1.
  1. 1948 bursa dogumlu sairdir.ankara universitesi siyasal bilgiler fakultesini bitirdi.bir donem trt de kurgucu olarak çalisti.12 mart doneminde gordugu iskenceler nedeniyle vucudu hasar gordu ve 1973 yilinda beyin kanamasi gecirerek vefat etti.siirleri arkadaslari tarafindan bir kitapta toplanarak basilmistir.
    (bkz: sevdadir)
    7 ...
  2. 2.
  3. sakalsız bir oğlanın tragedyası

    charles chaplin bir savaşta yitirdim sakalımı
    çıkmazlığın grev sesi umutlarımı vururken
    yendirdim bıyıklarımı papağan kuşkulara
    biraz elma şekeriyle kazıdım sakalımı
    lohusa şerbetiyle kazıdım sakalımı
    yanaklarım paprika lahmacun ister misiniz
    al işte sana böyle yüze böyle güz
    demeyin deseniz de sakal yok ya ucunda
    bu güz vermedi tarla seneye bıyık kerim
    ben ettim siz etmeyin sakal veririm size
    iğne iplik elimde bıyık dikerim size
    yanaklarım taşlıtarla kurabiye yer misiniz

    sayın bayan dursanıza gözünüze kuş kaçmış
    bu bıyık hiç gitmemiş sesinizin rengine
    sakalınız uzamış inmiş ta belinize
    at kuyruğu yapınız ya da örgüleyiniz
    kedinizin bıyığını usturayla kesiniz
    yanaklarım bileytaşı ispirto sever misiniz
    yoksul ve utangaç bir müşteriyim ben
    sizde güneş bulunur mu biraz kaktüs alıcam
    saksılarım yeşersin üç beş bulut verin de
    çok üşüdü güneşten şizofreni olucak
    çabuk olun lütfen dikenleri solucak
    yanaklarım gobi çölü soğuk su içer misiniz
    yüzüm eski bir artist yaşlandıkça shirley temple
    elimde bir baş soğan bir baş sarımsak
    ah ne kadar şakacısınız hiç hamlet oynamadınız mı
    olmak ya da olmamak bütün sorun bu
    yanaklarım yul bryner şimşir tarak ister misiniz
    5 ...
  4. 3.
  5. 4.
  6. 25 yıllık yaşamında yazdığı şiirlerle "yaşasaydı nazım olurdu" dedirten devrimci şair.
    Aynı zamanda, "zeki müren'i seviniz" ya da "can canı sever bunun ötesi yok çocuk" diyerek eşcinsel kimliğini ifade eden "sakalsız bir oğlan"dır.
    7 ...
  7. 5.
  8. 6.
  9. SEVDADIR

    Göğü kucaklayıp getirdim sana,
    kokla ,
    açılırsın.

    solmuşsun,
    benzin sararmış,
    yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün,
    öyle bükük bakma bana.

    çam kolonyası getirdim sana,
    kentli dağlıların haklı sevdasını,
    bolu ormanlarından çarpan bir koku,
    sanki köroğlunun ter kokusu,
    aman kokusu, billah kokusu,
    canlarım, canım benim,

    üzme kendini bu kadar,
    sana umudu öğretmeyenlerin suçu mu var,
    bak yeryüzü ne kadar geniş,
    ne kadar dar,

    Dur ,
    akıtma gönlüm yaşını,
    gözünden öpecek bir yer bırak,
    oy bana en yakın,
    bana en uzak,
    sevgili yar,
    Hasretine vur beni,

    Giyecek çamaşır getirdim sana,
    adettir diye değil, sevdim diyedir,
    bağışla, eski biraz,
    bedenim uygundur diye bedenine,
    elimle yıkadım, ütüledim,
    elma ağacında kuruttum,

    Günler sarmal bir yay gibi,
    bunu unutma,
    Bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir,
    bunu unutma,
    Seni ben her yerinden öperim,
    bunu unutma,

    kadere inansaydım,
    sana inanırdım,
    Düşürmem sigaramın ucundaki külü ben,

    öyle kırık bakma bana,
    Caddeler nasıl da genişliyor,
    sana bunu söyleyecektim,
    Bileyli bir makas vardı yanımda,
    sana bunu söyleyecektim,
    Hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri,
    sana bunu...
    Oyy nasıl söyleyebilirim,
    deliren sevdamızın kısrak huyunu,

    Elimi tut,
    tuttururlar, o kadarına izin verirler,
    kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu,
    Bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız,

    sen içerde,
    Ben dışarda...
    Oyyy mahpusluk mahpusluk...

    Arkadaş Zekai ÖZGER
    3 ...
  10. 7.
  11. 1948 yılında Bursa'da doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu'ndan mezun oldu. TRT'nin Ankara bürolarında çalıştı. 1970 öncesinde okulunun polislerce basıldığı bir gün, çıkan olaylarda başına ağır darbeler aldı. Aradan yıllar geçtikten sonra 5 Mayıs 1973'te sokakta ölü bulundu. Beyin kanamasından öldüğü belirlendi. Arkadaşları, ölümünü okulun basılması sırasında başına aldığı ağır darbelere bağladılar. Dergi ve gazetelerde yayınlanan şiirleri ölümünden sonra "Şiirler" adlı bir kitapta toplandı (1974). Daha sonra aynı kitap "Sevdadır" adıyla Mayıs yayınlarınca Mart 1988'de yayınlandı. Şiir yazdığı yıllardaki üniversite ortamının da etkisiyle ölüm konusunu sık sık işledi.
    3 ...
  12. 8.
  13. 9.
  14. antolojilere ve bilimum diğer toplama şiir kitaplarına arkadaş z. özger ismi ile girmiş şairdir. zekai adı neden yazılmamaktadır merak konusudur. şairin kendi isteği midir? yoksa başka bir sebeple midir anlaşılamamıştır tarafımca. yahya kemal beyatlı v.s. şairler tam ismi ile girebilirken arkadaş zekai özgerin garip bir şekilde ikinci ismi kısaltılmaktadır. ilginçtir.
    2 ...
  15. 10.
  16. "hayat trajik bir homoseksüeldir" demiş, diyebilmiş şair. ikinci yeninin artık vadesini doldurduğunu ve kolayca taklit edilebileceğini savunmuş, bunu ispat için ünlü ikinci yenicilerden edip cansever, cemal süreya gibi isimleri taklit ederek şiirler yazmış, başarılı da olmuştur. ayriyeten sığıntı kuşu okunmalı, eşe dosta tavsiye edilmelidir.
    2 ...
  17. 11.
  18. cavit kürnek 'e mektubundan:
    "yürek bayağı bir organ değildir.
    bazılarında bile olsa.
    yürekler yoktur. yürek vardır. tek yürek. iyi, güzel. ama onu çirkinleştiren içinde taşıdığı kandır. kanın dolaşım biçimidir. kanın yürekten / duygudan / beyine / düşünceye / beyinden yüreğe vuruş biçimidir.
    ola ki bu yanlıştır. bir zorlamadır.
    herkesin damarları aynı genişlite değildir."
    ( yeniden sınamalı, şiir nedir? )
    3 ...
  19. 12.
  20. Hayatıma anlam veren, diğer şiirlerinden bir tanesi Beyaz Ölüm Kuşları'dır.

    Beyaz Ölüm Kuşları
    Sonra bir gün anneler de ölür
    Böcekler ve kertenkeleler ölür
    Boşalır suyu havuzun kum seddi yıkılınca
    Sivrisinekler ve kağıttan kayıklar ölür
    Sonra o gün çocuklar da ölür

    Biz hepimiz önce küçük bir çocuktuk

    Sonra büyüdük hepimiz çocuk olduk
    Balçıktan bir külçe olan dölleri
    En iri elleriyle kepçeliyen
    Ve biçimliyen
    Ve hep önce kendidiyle biçimliyen
    O dehşetli yontucuyu
    Doğumu ve gebelik sanatının bütün hünerlerini
    Sütten bir mermere eşsiz bir incelikle işliyen
    Anneyi o usta nakkaşı
    Unutmadık

    Önce anne doğurdu çocuğu acıya
    Sonra çocuk acıya anneyi ve ölümü kattı
    Sonra herşey ve herkes çocuktan var oldu

    Geçti sarp kayalardan aştı nice dağlar
    içti ağulu sütünü hayat denen annenin
    Sıkıntının kutsal kabında yıkadı ellerini
    Hüznü kuşlara dağıttı unutmasınlar diye onu
    Acıyı gömdü toprağa gayrı açar mezarlık çiçekleri

    Böyle vardı bir ırmak kıyısına
    Anne bir tedirginliktir nerede olsa
    Bağırgan bir karmaşadır onun sesi
    takılır gibi eski bir gıramafona titrek bir iğne
    - bu ayıp bu günah
    bu çok ayıp günay
    -el ne der sonra
    ayak ne der
    bırakmaz çoçuğu çocukça yaşamıya

    ama bir gün anneyle de hesaplaşılır

    çocuk yalnız annesine yaşar çocukken
    anne yalnız çocuğuna yaşamaz anneyken
    bölüşür anneliği babanın kasığında
    çocuğun bakışında çelişkidir büyüyen
    ağlamak bir soru olur sevginin yarım payında
    -ah baba
    niye baba

    ve bir gün babalar ölür

    tanrı bir ürpertidir çocuğun yüreğinde
    her tanrı biraz baba gibidir
    yiğit ve erkektir çocukları koruyan
    umacılar ve peri masallarının korkulu padişahı
    çünki tanrıyı yaratan ve öldüren şeyler aynıdır
    vurunca acının ilk gölgesi yaratır kuşkuyu
    acının padişahı elbette zalim olur
    ve bilincin duvarına çarpınca şaşkınlığı
    bir soru önce acıya sonra acıya uzanır
    -hey tanrı
    hani tanrı

    böylece o gün tanrı da ölür

    şimdi annenin yüreğinde ışıyandır
    sevginin ıslak soluğuyla örgülü tapınak
    bir gün bir kalem bir hokka içindeki kana bulaşır
    akıtır mürekkebini sevda denilen papirüse
    hani ki bir kuş gelir bir tapınağın duvarına yuva
    yapar
    çökertir tapınağı daha bir güzelleşir yuva
    işte artık ne anne ne tapınak
    yıkılır gözyaşlarının sığınağı da

    sonra bir gün anneler de ölür

    gerilir gıcırtısı bir tüfek tetiğinin
    öfke yalnız tekliği besler büyür çocuk
    çocuk büyür
    sesi nemli yine elleri yine soğuk
    hayat sığmıyorsa gövdene yüreğini sığdır çocuk
    nemli bir sesi sığdır o gittikçe nemlenen
    çocuk çocuk sana bir dost gerek

    işte yeniden giyiniyor kendini çocuk
    bir çiçek gibi kopardı başkalarına uymıyan
    yanlarını
    kendini üstlemişsin var olmak için susmalar köprü
    çocuk çocuk sana bir aşk gerek

    sen iyilikler ve güzellikler uzmanı
    suskunun gizemli sabrı
    bir teraziyi en iyi kullanan
    iğnenin ve ipliğin mercek gözlü büyücüsü
    karnaval gecesinin eğlentisiz parmak çocuğu
    ey hayat canbazı
    ey ip şaşkını
    ezberle o incecik tel üzerinde
    hayatı dengeliyen asayı:
    aşkın ve dostluğun ayrımı yoktur çocuk
    ikisini de doğuran şey aynıdır

    bir kuşa bakarken hüzünlendiren, bir güle baktıkça yürek kanatan,
    bir yüreği açmadan solduran, bir kadınla yatarken çocuk gibi ağlatan,
    uyuz bir kedi gördükçe kanı kudurtan, suyu yüz derece sıcaklıkta donduran,
    anneyi üreten babayı çoşturan çocuğu güldüren, seni izmirlere çılgın gibi koşturan,
    bir vagon penceresinden şaşkın baktıran, bir mektubu ısrarla bekleten,
    umudu dalında çürüten, acıyı dayanılır kılan bir çıbanı irinle onduran aşka merhem sürdüren
    güneşsiz bir gök gördükçe öldüren öldüren öldüren.

    Sevgi: tragedyanın kaynağı yaşamın kökeni insanı
    Var kılan umut
    Ah nasıl ayrılır aşk ve dostluk birbirinden
    Can canı sever ötesi yok bunun çocuk
    Ölümü ve ölümün ölümsüzlüğünü
    Sevgiyi ve sevginin ölümsüzlüğünü
    Ah elbette aşktır dostluğu mayalayan
    Ama kim anlatabilir bu parmak çocuğa
    Bir dostla bir sevgili arasındaki ayrımı
    Hayır?lara evet?lerle direten
    Çirkini öptüren kötüyü sevdiren
    Aşkı sevgiliyle değil kendinle yorumla
    Kim ki kendini açığa komaktan korkmaz
    O saygın bir insandır
    Herkes kendi yorumunun cellatıdır biraz da
    Böylece lady chatterley de sevilir giovanni de
    Böylece lady chatterley ve giovanninin sevgilisi de
    Elbette her aşk yalnızca kendine sorumludur
    Ama elbette her aşk kendine sorumlu
    olunca
    bir gün aşk da ölür

    ve başlar sıkıntısı kuralsız bir çelişkinin
    yapışkan bir sevişmenin sancısı doldurur
    boşlukları
    ve tutku aç bir güve gibi kemirirken sevdayı
    dölün pasıyla bulanırken sevginin beyazlığı
    ah şimdi kim inandırabilir bu eski çocuğa
    aşkın ve dostluğun varlığını
    bir gün ansızın yiter dostalar ve sevgililer
    etin ve kemiğin sıcaklığıyla solar sevdalar

    işte o gün her şey ölür

    şimdi bu yüreği nerelerde beslemeli
    bütün saksıları kırılıyorken güneşin büyüsüyle
    ve ölümler ilençliyorken en masum sevinçleri
    ve her sevgi kendisiyle çelişiyorken
    şimdi bu nasıl doğmaklar olur yeniden beyazlara

    ama şimdi kim kandırabilir sizi
    bir ölünün hayat kokan ağzını öpmek için.

    Arkadaş Zekai Özger
    1 ...
  21. 13.
  22. 14.
  23. ağabeyim sayesinde tanıdığım ve şiirlerine sıkı sıkıya baglandığım sakalsız oğlan'dır.
    2 ...
  24. 15.
  25. hayatıma girişi bir ders kapsamında olmuştur. lisede, hazırlık sınıfındayken hoca bir şiiri ezberleyip okumamızı istemişti. sonra o şiiri yorumlayacaktık. eve gittim, bir edebiyat dergisi vardı. aldım, öylesine karıştırıyordum. o dergiyi karıştırırken arkadaş zekai özger'in bir şiirine denk geleceğimi hiç hesaba katmamıştım. o sıra aklımdan "nazım hikmet'in bir şiirini okurum ama herkes onu okur herhalde" diye geçiriyordum. sonra birden o şiiri gördüm. evet kesinlikle bu şiiri okumalıydım. şairi ve kimliği ilk anda umurumda dahi olmadı ancak şiir tüylerimi diken diken etmişti. şöyle başlıyordu şiir;

    "yırtarak geçiyor kalbimizden
    hayatı da törpüleyen zaman"

    günler perişan adlı şiiriydi bu arkadaş zekai özger'in. ezberledim ve derste kalkıp tahtaya okudum. tüm sınıf ayakta alkışladı. "şiiri yorumla şimdi" dedi hoca. ben ona arkadaş zekai özger'i anlattım, hayatını ve ölümünü. sonra dedim ki "bu şiirde şair devrim uğruna ölenleri anlatıyor hocam" devrime dair hiçbir şey bilmiyordum üstelik.

    devrim deyiverince tabi rengi attı hocanın. kızardı. daha o yıllarda pek bilmezdim devrim denilen şeyin insanları bu kadar korkuttuğunu, daha bu yıllarda hala anlamam devrim denilince insanların neden bu kadar korktuğunu. kıpkırmızı kesilmiş yüz ifadesiyle "teşekkür ediyoruz, yerine geçebilirsin" demişti. sonrasında müdürün yanında almıştım soluğu. "oğlum neler söylemişsin sen öyle derste?" neler söylemişim farkında değilim ama belli ki bu insanlara ters gelen bir şeyler söylemişim.

    üniversiteye gelmiştim artık. büyümüştüm. o türkçe dersi, devrimden korkan o türkçe hocası ve dahi o müdür çok eskilerde kalabilirdi artık. kalmadı! bir gün sınıfta oturmuş bir şarkı dinliyordum. grup yorum'un en sevdiğim şarkılarından biriydi, albümdeki adı isyan olsun idi, arkadaş zekai özger'in aşkla sana adlı şiiriydi yani. dinliyordum ve bir çocuk yaklaştı yanıma. aldı kulaklığımı ve dinlemeye başladı. dinleyip bitirince hiçbir şey olmamış gibi baktı yüzüme boş boş. dayanamadım ve ona arkadaş zekai özger'den bahsettim. "devrim"den bahsettim. korktu, aynı okulda olmamıza rağmen uzunca bir süre sadece selam vermekle yetindi.

    şu zembereği kırık düzen değişsin diye çabalayanlar ve onlardan korkanlar diye sınıfladım insanları ve ben hep bu çarpık düzen değişsin diye urağaşanların, bu uğurda bedel ödeyenlerin şiirlerini okudum. ama içlerinde en çok arkadaş zekai özger'i başucuma koydum. kendimi sınırlara bürüdüğüm ve o sınırlara hapsettiğim her gece hep onun dizeleri canlandı yüreğimde;

    "pencereyi aç
    soluğun çıksın dışarı
    sen büyütmedin mi ciğerinde onu
    kokusu hayatı yıkasın diye"

    penceremi açtım, karanlığı yıkıyor soluğum. ben büyüttüm ciğerimde onu. iyi ki bir vakitler bu dünyaya bir zaman diliminde iştigal edip bana seni, bana öfkeni, bana devrimi, bana yüreğini anlatan şiirlerini okutmuşsun arkadaş. şimdi bizim hayatı yıkayan soluklarımız seninkine kavuşsun ve birleşip şu köhnemiş düzeni yaksın cayır cayır...
    5 ...
  26. 16.
  27. merhaba canım

    ben az konuşan çok yorulan biriyim
    şarabı helvayla içmeyi severim
    hiç namaz kılmadım şimdiye kadar
    annemi ve allahı da çok severim
    annem de allahı çok sever
    biz bütün aile zaten biraz
    allahı ve kedileri çok severiz

    hayat trajik bir homoseksüeldir
    bence bütün homoseksüeller adonistir biraz
    çünkü bütün sarhoşluklar biraz
    freüdün alkolsüz sayıklamalarıdır

    siz inanmayın bir gün değişir elbet
    güneşe ve penise tapan rüzgarın yönü
    çünkü ben okumuştum muydu neydi
    bir yerlerde tanrılara kadın satıldığını
    ah canım aristophones

    barışı ve eşek arılarını hiç unutmuyorum
    ölümü de bir giz gibi içimde
    ölümü tanrıya saklıyorum
    ve bir gün hiç anlamayacaksınız

    güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum
    düşüverecek ellerinizden ve
    bir gün elbette
    zeki müren'i seveceksiniz
    (zeki müren'i seviniz)
    4 ...
  28. 17.
  29. keşke yaşasaydı ve şiirlerine devam etseydi sonra onları da ahmet kaya söyleseydi dediğim şair.
    (bkz: alnında dağ ateşi)
    1 ...
  30. 18.
  31. kalbi yakalayan şair.
    kalbi yakalayıp esir alan şair.
    esirine iyi bakarken onu paramparça eden şair.

    "ve oturup ağladık yine
    ve niye hiç görmemiş gibi sanki
    oturup hep birlikte ağladık ona şaşıyorum
    ona şaşıyorum biz sanki hiç tanrı görmedik
    hadi hiç görmedik diyelim, çok doğru,
    tanrı da mı hiç görmedi bizi..."
    2 ...
  32. 19.
  33. "yoruldum
    değiştirmekten kanını yüreğimin
    hergün yeniden başlayan
    çığırtkan bir şarkıyı söylemekten
    hergün
    yeni bir şarkı bestelemekten

    ben hüznün
    ben gölgemin kiracısı
    yeni bir ev değiştirmekten.."
    3 ...
  34. 20.
  35. charles chaplin bir savaşta yitirdim sakalımı

    çıkmazlığın grev sesi umutlarımı vururken

    yendirdim bıyıklarımı papağan kuşkulara

    biraz elma şekeriyle kazıdım sakalımı

    lohusa şerbetiyle kazıdım sakalımı

    yanaklarım paprika lahmacun ister misiniz

    al işte sana böyle yüze böyle güz

    demeyin deseniz de sakal yok ya ucunda

    bu güz vermedi tarla seneye bıyık kerim..

    arkadaş z. özger
    0 ...
  36. 21.
  37. Elimi tut
    tuttururlar, o kadarına izin verirler
    kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu
    Bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız
    0 ...
  38. 22.
  39. "biliyorum. biliyorum bunu da biliyorum
    gökteki yıldızlar kadar dizeler yazılsa da
    kendime kendimden başka kendim yok
    ne utancımı kuşanan bir sevgi
    ne çirkinliğimi öpen bir kız

    yalnızlığımdan yalnızlığım yalnız"
    3 ...
  40. 23.
  41. ferhat

    kara yeller ak yerleri dövende
    sevdanı yüreğine kuşat
    al sesini vur kanının gümbürtüsüne
    zamanıdır dağları delmenin, ferhat
    dağların başı yaslı
    ferhatın sevdası kan ağlar
    yüreğin sağlam, bileğin güçlü Ferhat
    istesen dağlar dağlar...
    ateşi üfle ferhat körüğü iyi kullan
    bu can bunca hasrete dayanır
    soludukça içimde sevdan
    sevdan ki bir yakacı kuştur yüreğimde
    gümbürder zulme karşı kan gibi
    ölürsem dağlar için ölürüm ferhat
    kalırsam vuruşkan şahan gibi.

    kanımca sairin en baba şiiridir.
    3 ...
  42. 24.
  43. güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum
    düşüverecek ellerinizden ve
    bir gün elbette
    zeki müreni seveceksiniz
    zeki müreni seviniz
    3 ...
  44. 25.
  45. "günler sarmal bir yay gibi
    bunu unutma.
    bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir
    bunu unutma.
    seni ben her yerinden öperim
    beni unutma."

    A.Zekai Özger
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük