yakın ya da uzak farketmez hep aynı ufak bir iç yanması, çizgi halinde.
Köpeğime mama alacağım ne alsam diye düşünüyorum her şeye alerjisi var. Bir mama önerildi bana iyi midir? kötü müdür? Arkadaşım dedi ki dur izmir'deki satış temsilcisiyle görüştüreyim seni telefonunu veriyorum dedi. tamam dedim. Telefonum çaldı mama hakkında görüştük istanbul'daki temsilcinin telefonunu verdi eve kadar getirecek dedi. Her neyse aldım mamayı. Sonra tekrar aradı gırgır, şamata konuştuk birkaç defa. çok içten gülüyordu en çok dikkatimi çeken oydu. Adını, soyadını ve o köpek mamasının izmir'deki satış temsilcisi olduğundan başka hakkında bildiğim hiçbir şey yoktu. he bir de gülüşü. Sonra konuşmadık bir süre. Herhangi bir sebebi yoktu o hayatına dalmış ben hayatıma.
Sonra bir gün izmir'deki arkadaş yazdı bana internetten. Dedi ki ölmüş. Şaka mı bu dedim. intihar etmiş dedi. Nasıl? neden? dedim. Sevdiği bir kız varmış, başkasıyla evleniyormuş, almış silahı gitmiş ama kendini vurmuş, bende benim veterinerden öğrendim dedi.
Senin daldığın hayat buymuş. bir süre facebook profiline bakmadım. gülüşün şu an bile kulağımda. Umarım oralarda bir yerlerde huzurlusundur. He bir de başkasını seven bir kız için ya da artık olay her neyse yaptığın bu şeyden sonra ailen perişan oldu hala da facebook hesabında yazıyorlar, doğumgününü kutluyorlar.
öğrendiğinden itibaren garip bir iç burkuntusu bırakır ve gitmez.
Antalya'ya istanbul'dan bir arkadaş tatil için gelir yazlıkları vardır. tabi ki beraber bir sürü gün geçiririz. Bir gün yine arkadaşın köpeğini gezdirmeye çıkardığımızda bir arkadaşını görürüz. Beraber otururuz 1-2 saat, sohbet muhabbet işte. evlere dağılırız. sonra bir kere daha görünür ama işi vardır katılamaz bize.
Arkadaşın tatili biter, istanbul'a döner. Aradan birkaç ay geçer telefon çalar ve o arkadaşın öldüğü haberi alınır. Bir an bir sessizlik. Herşey 1-2 saatten ibarette olsa inanmak istemezsin. Aynı yaştayız sonuçta. Hastaymış halbuki, hastane de yatmış ama kurtarılamamış. En son gün gördüğün hali gelir aklına o işi olduğu için bize katılamadığı gün...
biz hala görüşüyoruz ama senin konunu hiç açamıyoruz. Huzurla uyu.
arkadaşın ölmesi farklı bir şey, arkdaşının kollarında ölmesi daha farklı bir şey. insan en farklı duygusudur, yanlız kalmış gibi hissedersin, sanki dünya bir daha olmayacak, bir daha arkadaşın olmayacakmış gibi. garip, insan kitlenir kalır.
insana ölümü hatırlatır, ne kadar yakın olduğunu. ensemizde olduğunu. ölümü unutarak yaşadığın anların ızdırabını çektirir. kahreder, mahveder. ve ağlayarak entry girdirir işte. ne kadar yakın olmasan da tanıdığın aynı ortamı paylaştığın sevdiğin hayat dolu bi insanın ölmesi ayrı acıtır. belki de daha 19 yaşında olması yüreğinizi kanatır. ve biz her ne kadar unutmak istesek de;
başlıgı görür görmez yutkunmama neden olmuştur, evet ölüm yaşı ilerleyen herkesin cevresindekileri kaybetmesiyle yaşayacağı acılar tecrubesidir, yıllardır sevgılı olan ıkı arkadaşımı aynı kazada kaybettım üniversite yıllarımı beraber geçirdiğim, yani aynı tabakta yemek yedıgım, aynı şeye güldüğüm aynı şeye ağladıgım, hayaller kurdugum birçogunu birlikte gerçekleştirdiğimiz hayaller , ergenliğin son safhalarını beraber atlattıgım birlikte büyüdüğüm yani yaşanmışlıgımı temsil eden iki canı kaybettim,
üstelik biri hayatının en güzel fırsatını yakalamışken güzel sesiyle şarkılarını söylüyor artık herkes onu dinleyebılıyordu hayali gerçekleşmişti bizde o yolda onu desteklemiş şahıdı olmuştuk.
neyse olan şu hayat devam edıyor bazen oyle anlar oluyor ki ahhhh keşke şuan burda olsalar ve bunu onlarda gorselerdi diyorsun, hayatı paylaşamamak çok acı.
çok yakın olmaması hatta sadece hazırlıkta aynı sınıfta olsanız bile öldüğünü öğrenmek insanı hüzüne boğuyor.aklınızdan birçok şey geçiyor hayat çok kısa yapabileceklerini yap,durma sonra diyorsun ki o toprağın içinde sonra başka hayat yok mu yani ya varsa o zaman diyorsun ne olacak?;herşey kafana birikir ağlamak istersin ama ağlamazsın kararlar alırsın ama en önemlisi hep iyi anıları hatırlarsın.
Öğlen kahvede söylediler. Rıza ölmüş! dediler.
Ne kolay söylediler.
Sanki dev bir taş ocağını,
Kökünden dinamitleyip, üstüme devirdiler!
Ahh dostum... O kocaman gövdene
O beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler?
O zalim tabutun tahtalarını,
Senin üzerine nasıl böyle çivilediler?
zordur. haberi aldığınızdan sonraki saatler boyunca kalbiniz hızlı hızlı çarpar. keşkeler aklınıza gelir.
18 yaşında gencecik bir adam; daha 6 ay önce babasını trafik kazasında kaybetmiş. zorla toparlanmış. daha yeni üniversiteyi kazanmış. keyfi yerinde çok mutlu. yeni bir şehir, yeni bir hayat.. sonra bir anda ışıklar sönüyor. o viraja çok hızlı girdiği için komada olduğunu öğreniyorsunuz. ilk başta umutluyuz, bir şey olmaz diyoruz. haber bekliyoruz. 2 gün sonra rezalet bir gün geçiriyorum. içinde bir şişkinlik, can sıkıntısı, huzursuzluk.. kötü bir gün işte. eve geliyorum. sonra haberi geliyor. zaten belliydi demeye başlıyorum. sigaraya sarıyorum. sonra arkadaşlarla konuşmaya başlıyoruz. cenaze nerede ne zaman olacak soruları içimi eziyor. ama birilerine sormam lazım. sonra aklıma geliyor cenaze ortamına dayanamam ben diyorum, ama gitmek zorundayım. daha cenazesi kaldırılmadı; kaldırılışını görmek bile istemiyorum. gitmek istemiyorum. daha 2 hafta önce karı kız muhabbeti yaptığım adamın gömülüşünü görmek istemiyorum. ama gitmeliyim.
sevdiğim ama görüşemediğim arkadaşlarımı arıyorum. geç olmasın diye. "keşke" demeyelim diyorum, görüşelim arada konuşalım. hayat kısa, neler olacağı belli olmaz diyorum. ilk haberi aldığında ağlamayan bünye telefonda ağlamaya başlıyor. bok gibi geçen yorucu bir günün arkasından yatağımdan başkasını görmek istemezken bir anda yatağımı görmek bile istemiyorum. bir eve gideyim erkenden uyurum derken bir anda sabaha kadar duvarları, tavanı seyrederken buluyorum kendimi.
bahtın bok be kardeşim, allah rahmet eylesin nur içinde yat.
şaka gibi gelir ilk önce. sizinle aynı yaştadır, daha yaşı başı kaçtır ulan? o kim ölüm kim? beraber yaşadığınız onca şey gelir gözün önüne, abartısız gelir. suratınızda önce bi tebessüm oluşur hadi lan dercesine, sonra hıçkıra hıçkıra gözyaşları... turgayım çocuk kalpli koca adamım. ölümünü öğrendiğim ilk arkadaşım, arkadaştan öte dostum..kardeşim.. allah bir daha yaşatmasın bana böyle bişeyi ya da önce ben gideyim..
eğer teşhis konduğu hastalığı en ölümcül cilt kanseri çeşidi olan melanom ise, kemoterapi süresince doktorlar tehlikeli bir durum olmadığını ve her şeyin yolunda gittiğini söylediyse, arkadaşınız bu süreçte ruhsal fiziksel iyi durumdaysa ve tüm bunlara rağmen bir gün onun ölüm haberiyle gözünüzü cenazesinde açtıysanız üstesinden gelinmeyecek türde bir acı yaşatır.
ayşe sekiz ay kadar önceydi hastahane sonrası yol üstü diye geçerken uğramış. sıradan bir şey gibi konu arasına sıkıştırdı, birkaç beninde kanama ve kaşıntı olduğunu. bunun tehlikeli olabileceğini duymuş ordan burdan. parça almışlar, tahlil yapacaklarmış. basit geliyor anlatırken, pek fazla önemsemiyor... aradan birkaç hafta geçiyor bu kez telefonda cilt kanseri teşhisi konduğunu, yayıldığı yerlerin ameliyatla alınacağını anlatıyor. bu süre içinde devlet hastahanesinin birkaç ay sonraya attığı ameliyat tarihini öne almak için doktor kulisi yapılıyor, ameliyat gerçekleşiyor, bir süre hastahanede gözetim altında tutuluyor, eve yollanıyor ve kemoterapi başlatılıyor. doktor ömür boyu güneşe çıkma yasağı mı koymuş? bütün bedeninde olan ağrılar onu günlük işlerinde alı mı koyuyormuş? umrunda değil. yalnızca kemoterapi yüzünden saçlarının dökülmediğine seviniyor. aradan aylar geçiyor tedavisi sürüyor ama moral hep yüksek çünkü tehlikeli bir durum olmadığını söyleyip duruyor doktorlar...
yirmi bir gün önce ağrıları birden artıyor, dayanılmaz hale geliyor. tedavisinde çok gerekli olan bir ilaç yurt dışından bir türlü gelmek bilmiyor. hastahaneye yeniden yatırılıyor. cumartesi gecesi annesinin kucağından anlattıklarını dinliyor, konuşmaya hali yok. ya sadece başını sallıyor arada ya da belli belirsiz mırıldanıyor bir şeyler. derken sesi kesiliyor, yenik düşüyor cilt kanserine...
çok gençtin henüz, hem de başına ne gelirse gelsin hayat doluydun hep. birbirine benzeyen binlerce insanın içinde tanıdığım herkesten farklıydın. alımlıydın, akıllıydın ki ben bunları sana yakındım diye söylemiyorum. senin tanıyan birçok kişi böyle düşünürdü çünkü. kocaman bir gülüşün vardı, herkesi kendini dinletebilme kabiliyetin birde. kötü huylarında vardı elbet, iyi kötü aklından geçenleri düşünmeden vururdun insanların yüzüne, kalp kırmayı önemsemezdin hiç. ama ben seni sadece iyi yönlerinle hatırlayacağım ilelebet. asla seni hatırladığımda mutlu falan da olmayacağım, çünkü sen yaşamıyorsun artık ve lise hatıralarının hiçbir anlamı yok sen olmadan. üstüne atılan her kürek toprağı ağlayarak izlerken, sana küsmenin bile bir önemi kalmadı artık. sen birkaç metre toprağın altında yatarken, ben sesini duyamayacağım, yüzünü göremeyeceğim bir defa daha.
ölmek sana hiç yakışmadı... senden beklenmeyen şeyleri yapmayı severdin ama bunu yapmasaydın keşke ölmeseydin... mekanın cennet olsun ayşe, huzurla uyu...
zordur.
bunu bir defa yaşamıştım. tekrarını görmek istemem. bi arkadaş ortamında güle oynaya muhabbet ederken, telefon geldi ve bir ses onun öldüğünü söyledi. en yakın arkadaşlarımdan biriydi. en son ölümünden iki gün önce görmüştüm. insan neye uğradığını şaşırıyor. içinden bir parça sevgi, bir parça dostluk, bir parça güven, bir parça saygı hepsinden birer parça eksiliyor. bunlar eksilince bir parça daha güç geliyor ama insana.
hangi yıldı hatırlamıyorum.
senelerce beraber world of warcraft oynayıp, geceleri oyun sonrasında bile sabahlara kadar konuşup dertleştiğim, hatta sırf muhabbet ederken uykuyu bile bir kenara bıraktıracak bir dost.
kardeşim geleyim seni göreyim dedikten sonra belarustan uçağa atlayıp istanbula gelip diğer oyun tayfasıyla beraber yiyip içip sabahlara kadar sadece muhabbet gırgır şamatayla eğlendikten sonra gerçekten kendi kanımdan kardeşim gibi daha da sevdiğim bir dost. artık evlenme çoluk çocuğa karışıp bir aile kurmanın zamanı geldi sende benim nikah şahidim olacaksın diyen bir dost.
beni her telefonla aradığında telefonu her açtığımda kardeşiiiiimmmm diye yüzüme bağıra bağıra seslenen bir dost.
ve bu dünyadan ayrıldığını öğrendiğimde ağlamak nedir bilmeyen bana gözlerimden yaş akıtmayı başaran tek dost.
bağırmak haykırmak şansa ve kadere lanetler küfürler savurmak hıçkıra hıçkıra ağlamak isterken hiçbirini yapamayıp sadece gözlerden yaş süzülmesi...
hayatımda sadece o zaman bazı duygularımı öldürmeseydim keşke dedim.
arada bir halen açık olan facebook sayfasına girip bakarım fotoğraflarına ve uzaklara gitmeden önce yaptığı son paylaşımlarına. sanki hala orada bir yerde sanki. mesaj atsam ona sanki karşılık verecekmiş gibi geliyor ya bazen, şimdi tekrar baktım sayfasına gülümsüyor o son çekindiği fotoğrafında bana...