arif nihat asya

entry115 galeri7
    40.
  1. D.ali erzincanlı' nında okuduğu naat şiirinin şairidir. 'seccaden kumlardı' diye başlar şiiri.
    0 ...
  2. 39.
  3. vatansever bir şairdir.

    5 ocak 1975'te hayatını kaybetmiştir. mekanı uçmağ* olsun.
    1 ...
  4. 38.
  5. --spoiler--
    nerde kaldı o çağlar ki
    analar kurt doğururdu
    hilkat insan çamurunu
    destanlarla yoğururdu

    nerede o yiğitler ki gür
    sesleri ülkeyi bürür
    yürü dese dağlar yürür
    dur dese kalpler dururdu
    --spoiler--
    2 ...
  6. 37.
  7. dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
    gölgende bana da, bana da yer ver !
    sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
    yurda ay yıldızın ışığı yeter
    diyen vatansever ve milliyetçi ''bayrak''şairimizdir.bayrak şiirini kendi sesinden dinlemek isteyenler buyursunlar
    http://www.facebook.com/photo.php?v=154700337948564
    1 ...
  8. 36.
  9. Ağlayın, parmakları nur
    Sularından kınalı kızlarım
    Ağlasın Meraga göklerinden
    Meraga'ya bakıp yıldızlarım

    Yollara Kürşadlar uzanmış ölü
    Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü
    Yiğitlerim uyur gurbet ellerde
    Kimi Semerkant'ta bekler beni
    Kimi Caber'de

    Caber yok, Tiyanşan yok, Aral yok
    Ben nasıl varım?
    Ağla ey Tanrı dağlarıdan
    indirilmiş Tanrım

    Şu yakın suların
    Kolu neden bükülmez
    Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin
    Benden doğar, bana dökülmez?

    Ben ki ataeşle konuşurdum.selle konuşurdum
    idil'le Tuna'yla Nil'le konuşurdum
    "Sangaryos"u "Sakarya" yapan
    "ikonyom"u "Konya" yapan
    Dille konuşurdum.

    ARiF NiHAT ASYA.
    1 ...
  10. 35.
  11. ilk kundağın
    Ben oldum, yavrum;
    ilk oyuncağın
    Ben oldum.

    Acı nedir
    Tatlı nedir... bilmezdin
    Dilin damağın
    Ben oldum.
    Elinin ermediği
    Dilinin dönmediği
    Çağlarda, yavrum
    Kolun kanadın
    Ben oldum
    Dilin dudağın
    Ben oldum.

    Belki kıskanırlar diye
    Gördüklerini
    Sakladım gözlerden
    Gülücüklerini...
    Tülün duvağın
    Ben oldum!

    Artık isterlerse adımı
    Söylemesinler bana
    'Onun Annesi' diyorlar...
    Bu yeter sevgilim bu yeter bana!

    Bir dediğini iki
    Etmiyeyim diye öyle çırpındım ki
    Ve seni öyle sevdim sana
    O kadar ısındım ki
    Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim
    Gün oldu kırdın...
    incinmedim;
    ilk oyuncağın
    Ben oldum.. Yavrum
    Son oyuncağın
    Ben oldum...

    Layık değildim
    Layık gördüler
    Annen oldum yavrum
    Annen oldum!

    ARiF NiHAT ASYA.
    1 ...
  12. 34.
  13. Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
    Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü!
    Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
    Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

    Sana benim gözümle bakmayanın
    mezarını kazacağım.
    Seni selamlamadan uçan kuşun
    yuvasını bozacağım.

    Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
    Gölgende bana da, bana da yer ver !
    Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
    Yurda ay yıldızın ışığı yeter.

    Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.
    Kızıllığında ısındık,
    Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.
    Gölgene sığındık.

    Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;
    Barışın güvercini, savaşın kartalı...
    Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
    Senin altında doğdum,
    Senin dibinde öleceğim.

    Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
    Yer yüzünde yer beğen !
    Nereye dikilmek istersen,
    Söyle, seni oraya dikeyim !

    ARiF NiHAT ASYA..
    2 ...
  14. 33.
  15. Çocuk, çok sevdi ağacı...
    Verirdi ona, her kış
    Çiçekleri olaydı!

    Ağaç, çok sevdi çocuğu...
    Öperdi altın saçlarından
    Dudakları olaydı!

    Ve ona öptürmek için,
    Eğilirdi yerlere kadar;
    Yanakları olaydı!

    Dökerdi önüne hepsini
    Gümüşten, altından, sedeften
    Oyuncakları olaydı!

    Ve çocuk gittikten sonra,
    Böyle kalır mıydı ağaç?
    Ne olurdu onunda
    Bacakları olaydı,
    Ayakları olaydı!

    ARiF NiHAT ASYA.
    1 ...
  16. 32.
  17. Çekmece'den Maltepe'den ileri
    Gitmemiş Sâdâbâd çelebileri
    Alem tepesine Alemdağ derler...
    Böyle bilmiş böyle yazmış eserler.

    Dağlar var karanlık, dağlar var beyaz.
    Korka korka eteğinden öper yaz;
    Ağrıdağ, Babadağ, Gâvurdağ, Ilgaz
    Kubbelerdir...dolaşır, aşılmaz.

    Tendürük'te, Kop'ta Palandöken'de
    Kurtların payı var gelip geçende...
    Ki alırlar vermek istemesen de!

    Dağlar var, tahtından inmeyen sultan
    Dağlar var, yapılmış bundan, buluttan...
    Dağlar var ki Bingöl, Binboğa, Süphan,

    Medetsiz'ler, Mor'lar, Nur'lar, Yıldız'lar;
    Karalar, Kızıllar, Bozlar, yağızlar...
    Karla dolar 'imdat' diyen ağızlar;
    Yollar kesen, haraç alan dağlar var.

    Bolkarda çamların sakızı damlar...
    Ve bir yıldız düşer, tutuşur çamlar...
    Bir kızıl şehrâyin olur akşamlar...
    Tacı olan, tahtı olan dağlar var.

    Tüter Sarıçiçek, burcu burcudur,
    Akşamlar ya mor, ya turuncudur.
    Ve kışın dünyanın öbür ucudur...

    Sarkarken Cudinin karları dal dal
    Bağdaş kuradursun yollara Karhal!
    'Ferman padişahın, dağlar bizimdir;'
    Dedi yerde bir kurt, gökte bir kartal.

    Dönmez misiniz ey yolda kalanlar;
    Yolcular, garipler, garip çobanlar;
    Allahüekberde tekbir alanlar?
    Ovalar, konaklar, yollar aşırı
    Birbirini selamlayan dağlar var.

    Dağlar var, batının yangınında kor...
    Dağlar var; adları Nemrut, Balahor...
    Kayışdağ kim, alemdağ kim oluyor?

    Lakin ufukları görünce yoksul
    Dağ yerine kubbe yapmış istanbul;
    Kurşun şamdanlarda mumlar fildişi...
    Ki pırıltıları sularda pul pul.

    ARiF NiHAT ASYA.
    1 ...
  18. 31.
  19. Yatırırken bu sedef kakmalı şimşir beşiğe
    Neyle kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı?

    Perdelerden taşırıp neyleri çığlık çığlık
    Neyle kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı.

    Bir, ipekten ve köpükten yaratılmış yumuşak
    Tüyle kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı.

    Kıyılardan, ovalardan dererek inciyle,
    Çiyle kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı.

    Gece, mehtâbı elekten geçirip kirpikler
    Ayla kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı.

    Mesnevî'sinde bir altın lüleden nûr akıtıp
    Öyle kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı.

    'Bu yürek durmayacaktır' dediler.. esmâdan
    'Hay'la kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı.

    Sakalar doldurarak kırbaların Kevser'den
    Meyle kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı.

    Ve açıp ağzını Nîsan Tası'nın Besmele'ler
    Suyla kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı.

    Rûhlardan, kokulardan, durulardan duru bir
    Şeyle kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı.

    Ulu Tûbâ'ların altında gönüller, eller
    Böyle kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı.

    ARiF NiHAT ASYA...
    1 ...
  20. 30.
  21. Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
    Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
    Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

    Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın?
    Fatihin istanbulu fethettiği yaştasın.!

    Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden....
    Senin de destanını okuyalım ezberden...
    Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...

    Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...
    Fatihin istanbulu fethettiği yaştasın.!

    Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
    Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini?
    Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

    Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
    Fatihin istanbulu fethettiği yaştasın.!

    Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır.
    Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır.
    Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!

    Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
    Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!

    Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
    Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan!
    Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan....

    Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
    Fatihin istanbulu fethettiği yaştasın.!

    Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
    Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
    Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...

    Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın?
    Fatihin istanbulu fethettiği yaştasın.!

    ARiF NiHAT ASYA.
    2 ...
  22. 29.
  23. Hastalık, sevgisizlik, öksüzlük...
    Neler geçirdim ben!
    Çıkabilseydi bir, "güzel" diyecek
    Güzelleşirdim ben!

    ARiF NiHAT ASYA.
    0 ...
  24. 28.
  25. Yaşamaktan mı yorgunum,bilmem
    Seni günlerce beklemekten mi?
    Yine yoldan geyik geyik sekişin
    Gün sönerken mi,ay batarken mi?
    Söyle:Memnun musun uzaklarda
    Yuvan aydın gönülcüğün şen mi?

    Yine kalsın mı, dizlerimde başın
    Yine koynumda can çekişsen mi...
    Kim sorar,ey hayat,kim düşünür
    Ki vakit geç mi yoksa erken mi?

    Söyle:Memnun musun uzaklarda
    Yuvan aydın gönülcüğün şen mi?

    Gökte kanatlar bizimdi...bilmezdik
    Bu hafiflik kanat mı yelken mi;
    Anlamaz,anlamazdık Allahım
    Böyle yekpare can mıyız ten mi?

    Söyle:Memnun musun uzaklarda
    Yuvan aydın gönülcüğün şen mi?

    Bilemem:Gizli gizli'gel'dediğin
    Başka bir aşina mıdır,ben mi;
    Kadehinden mi sarhoşum hala
    Kadehlerinden mi?

    Söyle:Memnun musun uzaklarda
    Yuvan aydın gönülcüğün şen mi?

    ARiF NiHAT ASYA.
    1 ...
  26. 27.
  27. Kayıklarla kayıkçılar
    Dalgıçlarla balıkçılar
    Bilirsin:ne ister,deniz!

    Kendini bu isteklerin:
    Yelkenlerin küreklerin
    Altına seriver, deniz!

    Balıkların,kandillerin
    Ne varsa olsun ellerin
    Bana mavini ver deniz!

    ARiF NiHAT ASYA.
    2 ...
  28. 26.
  29. Koku, tad, sıcak... sende her aradığım vardı:
    Seni soğuk bulanlar, ısıtamayanlardı.
    ARiF NiHAT ASYA.
    1 ...
  30. 25.
  31. Sana vermiş veren sulardan ses
    Sana vermiş veren şiirden dil...
    Yaratılmışsın ayrı topraktan...
    Hamurun,toprağın bizimki değil!

    Saçların var,ki başka türlü sarı
    Gözlerin var,ki başka türlü yeşil

    Yarı olmuş vücudun üstünde
    Ne güzel şey çocuk yüzün ,çil çil!
    Bu köpükler,bu dalgalar,bu güneş...
    Hepsi birden diyor:'Geliş,serpil!'

    Nefesin var,ki başka türlü sıcak
    Gözlerin var,ki başka türlü yeşil

    ARiF NiHAT ASYA.
    2 ...
  32. 24.
  33. Türküm müjdeydi ülkeye
    Gezdim söyleye söyleye
    Bir gün söylemedim diye
    Türküm beni tanımadı

    Onlar bacım,onlar ağam
    Onlardır sevincim tasam
    Ahmet'im, Mehmet'im, suna'm
    Güllü'm beni tanımadı

    Elimde doğmuş kuzular
    Bir gün benden soğudular
    Sordum ne oldunuz ne var
    Sürüm beni tanımadı

    Daha dün sözleştik şurda
    Düğün hazırladım Yurda
    Eller beni tanıdı da
    Sözlüm beni tanımadı

    Yine sizinleyim dedim
    Nasılsam öyleyim dedim
    Çıkıp ta söyleyim dedim
    Karım beni tanımadı

    Hırpalanmak ne kelime
    Didik didik lime lime
    Götürülürken ölüme
    Ölüm beni tanımadı

    ARiF NiHAT ASYA.
    3 ...
  34. 23.
  35. Elsizlere el,dilsizlere dil ver yeniden,
    Lütfet,bize bin şanlı nesil ver yeniden,
    Dünyayı alıp avcuna bir gün Tanrım,
    Avcunda bu dünyaya şekil ver yeniden.

    ARiF NiHAT ASYA.
    3 ...
  36. 22.
  37. Varsın biraz da yollar çeksin benim cefamı
    Artık verin çocuklar, artık verin asamı!.
    Bir başka kainata, bir başka yurda yol var;
    Siz örtünün garipler siz örtünün abamı!
    Yorgun düşüp uzandım altında asumanın;
    Gölgende buldum ey dal bir anne ihtimamı.
    Şahane manzaraydı dünya sınırlarında
    Bir kubbenin rükuu, bir zirvenin kıyamı.

    Yükseklerinde ömrün dağlar, sular kovuklar:
    Yükseklerin diliyle tekrar edin nidamı!
    Dağlar lisana geldi, gökler lisana geldi;
    Şerh oldu Mesneviden yıldız
    Şerh oldu Mesneviden yıldızların kelamı.
    Şeffaf mavinizden abdest alıp el açtım
    Artık yakındayım, ey gökler, duyun duamı!

    ARiF NiHAT ASYA.
    1 ...
  38. 21.
  39. --spoiler--
    Koku, tat, sıcak...
    Sende her aradığım vardı,
    Seni soğuk bulanlar,
    ısıtamayanlardı.
    --spoiler--

    bu şiiriyle bir iki cümlede yoğun hisler nasıl aktarılır onu öğretmiştir.
    4 ...
  40. 20.
  41. ESERLERi
    ŞiiR:
    Heykeltıraş (1924)
    Yastığımın Rüyası (1930)
    Ayetler (1936)
    Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor (1946)
    Kubbe-i Hadrâ (Mevlana üzerine, 1956)
    Kökler ve Dallar (1964)
    Emzikler (1964)
    Dualar ve Aminler (1967)
    Aynalarda Kalan (1969)
    Bütün Eserleri (1975-1977)
    Rubaiyyat-ı Ârif (rubailer, 1956)
    Kıbrıs Rubaileri (rubailer, 1964, 1967)
    Nisan (rubailer, 1964)
    Kova Burcu (rubailer, 1967)
    Avrupa’dan Rubailer (1969)
    Şiirler (Ahmet Kabaklı derledi, 1971)
    Bütün Eserleri (1975-1977, Ötüken Yayınları)

    DÜZYAZI:
    Kanatlar ve Gagalar (özdeyişler, 1946)
    Enikli Kapı (makaleleri, 1964)
    0 ...
  42. 19.
  43. mezarı ankara karşıyaka mezarlığı 3. kapıda bulunmaktadır.
    1 ...
  44. 18.
  45. Başörtüsü

    Ne demekmiş
    Yasak!
    işiniz mi kalmadı
    Yapacak?

    Ne diye karışırsınız
    Saçımıza-başımıza,
    Bizi oyuncağınız mı sandınız
    Bakıp yaşımıza?

    Sebebini anlatamayacağınız
    Çocukça bir devrin hevesinden
    Karşınızdaki en güzel portreleri
    Mahrum ettiniz çerçevesinden!

    Kim demiş, ki:
    Başörtüsüydü o!
    Başımızın -renk renk-
    Süsüydü o!

    Altında saçlarımız,
    Arkadan, ne hoş sarkardı;
    Kimimizde -örgü örgü- sarmaşıklaşır...
    Kimimizde, su olup akardı!

    *
    * *

    Şu, bu nâmına Yasak! demiş
    Bulundunuz, tezelden;
    Ne olurdu, anlasaydınız biraz da,
    Güzellikten, güzelden!

    *
    * *
    Siz, bizden değilsiniz,
    Tanımıyoruz hiç birinizi,
    Çekin başımızdan
    Ellerinizi!

    Bir gericilik tutturmuşsunuz;
    Gericilik değil, Türk'ün köy modasıdır bu...
    Üstelik, ninemizin başımızda
    Taşıdığımız hatırasıdır bu!

    Dediniz: Çıkacak başınızdan
    Başörtünüz!
    Alın -öyleyse- onunla
    Yüzünüzü örtünüz!

    Arif Nihat Asya
    6 ...
  46. 17.
  47. Şehitler tepesi boş değil
    Biri var bekliyor
    Ve bir göğüs, nefes almak için;
    Rüzgar bekliyor.
    Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
    Yattığı toprak belli,
    Tuttuğu bayrak belli,
    Kim demiş meçhul asker diye?
    Destanını yapmış,kasideye kanmış.
    Bir el ki;ahretten uzanmış,
    Edeple gelip birer birer öpsün diye faniler!
    Öpelim temizse dudaklarımız,
    Fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız.
    Rüzgarını kesmesin gövdeler
    Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar,kasideler.
    Geri gitsin alkışlar geri,
    Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!
    Ona oğullardan,analardan dilekler yeter,
    Yazın sarı,kışın beyaz çiçekler yeter! Söyledi söyleyenler demin,
    Gel süngülü yiğit alkışlasınlar
    Şimdi sen söyle söz senin.
    Şehitler tepesi boş değil,
    Toprağını kahramanlar bekliyor! Ve bir bayrak dalgalanmak için;
    Rüzğar bekliyor!
    Destanı öksüz ,sükutu derin meçhul askerin;
    Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
    Yattığı toprak belli,
    Tuttuğu bayrak belli,
    Kim demiş meçhul asker diye?...


    Arif Nihat Asya
    5 ...
  48. 16.
  49. güzellik

    Hastalık, sevgisizlik, öksüzlük...
    Neler geçirdim ben!
    Çıkabilseydi bir, "güzel" diyecek
    Güzelleşirdim ben!
    6 ...
© 2025 uludağ sözlük