metin hara ve hakan mengüç'le beraber acilen yunanistan'a itelenmesi gereken aşırı gereksiz, şehir sendromlu kişi endeksli fikirsiz akıllardan birisidir.
--spoiler--
al sana atasözleri ve deyimlerden kitap yaptım, hergün facebook'ta sizleri aydınlattım. o işler öyle olmuyor, hiç kimse kusura falan bakmasın ki asıl kusurlu insan ben değilim.
--spoiler--
Aret Vartanyan (30), Ermeni asıllı bir istanbullu. ilk kitabı "Sen ve Ben"le yıldızı parlamaya başladı. Kitap, 3 haftada 5 bin sattı. Okurlarından yüzlerce mail yağıyor. TÜYAP Kitap Fuarı'nın en çok ilgi gören yazarlarındandı.
Marmara Üniversitesi iletişim Fakültesi'nden sonra Oxford'da teoloji eğitimi gören Vartanyan'ın o kadar çok hüneri var ki. Profesyonel iletişim uzmanı, özel bir üniversitede iletişim üzerine uluslararası sertifika eğitimi veriyor, Patrikhane Danışmanlar Kurulu'nun en genç üyesi. Adeta milletler karması yoksul bir ailenin tek çocuğu. Babası Ermeni, annesi Rum, babaannesi Yahudi, halası Müslüman, anneannesi italyan, dedesi Rus. "Yaşamak için çalışıyorum, varolmak için yazıyorum" diyor. Şimdi 2010 Avrupa Başkenti istanbul için "istanbul'da Azınlık Olmak"ı yazıyor.
Bir Ermeni ile Rum'un evliliği sık görülen bir durum mudur? Babanız ve annenizinki aşk evliliği mi?
- Karma evlilik dendiğinde hep akla bir gayrimüslim ile Müslüman'ın evlenmesi geliyor. Oysa o kadar sert olmasa da bir Ermeni ile Rum'un, bir Musevi ile Ermeni'nin evlenmesi de karma evlilik olarak adlandırılır ve çok da sık yaşanmazdı. Babamla annemin aşkı gerçekten yoklukların içinde şekillenmiş ve biraz da babamın ailesinin karşı durduğu bir evlilik olmuş.
Anne ve babanız dindar mıydı, inanç farklılıkları sorun olur muydu?
- Ermeni ve Rum bayramları farklı zamanlarda gerçekleşse de annem her zaman dikkat ederdi. Her iki tarafın Paskalya'sına, Noel'ine aynı özenle hazırlanırdı. Küçükken Rum kiliselerine daha sık giderdim, daha doğrusu götürülürdüm. Sonra inancın da, Tanrı'nın da içimde ve her yerde olduğuna inandım.
Evde Rumca mı, Ermenice mi konuşuluyordu?
- Anne ile anneanne Rumca konuşurdu. Ben de hep Türkçe cevap verirdim. Bu yüzden de Rumcam çok iyidir ama diksiyonum bozuktur. Hiç Ermeni veya Rum okuluna gitmedim. Ermeni ilkokulunun aidatını ödeyememişler. Yol yordam bilmedikleri için burs için de başvurmamışlar. O yüzden Ermenicem çok kötüdür. Ailemin maddi durumundan dolayı devlet okullarında okudum. Lisansı, yüksek lisansı da devlet üniversitesinde okudum. Oxford'a gittiğimde asıl derdim okumaktan önce ingilizce açığımı kapatmaktı.
Bildiğim kadarıyla başınızdan bir evlilik geçti. Siz de anne babanız gibi karma bir evlilik mi yaptınız?
- Hayır, eşim de Ermeni'ydi. Karma evlilikle ilgili o kadar üzücü hikaye gördüm ki. Sırf Ermeni, Türk, Kürt, Alevi, Sünni diye aşkın yaşanamamasını hiçbir akıl açıklayamaz. Sadece zorluklar olacaktır. En basit örnek, çocuk sünnet mi olacak, vaftiz mi? Hoşgörü, anlayış, saygı. Neden karma evlilikte kendi çocuğumuzu kaybetmiş gibi görüyoruz da yeni bir çocuk kazandık gibi göremiyoruz? Ya da neden onlara kalıpların dışında saygı duyamıyoruz. Aşık olacağım bir başka kadın için öncesinde şu olsun bu olsun denilebilir mi? Oldu olacak saç rengini, göz rengini, boyunu posunu da seçeyim.
Baba olsanız siz çocuğunuzu nasıl yetiştirirdiniz?
- Çocuk daha doğmadan din hanesini doldurmaya bile karşıyım. Benim için önemli olan çocuğumun önce iyi bir insan, bir dünya vatandaşı olması. Mümkün olduğu kadar empoze etmemeye çalışacağım. Kendi yolunu çizsin. Baksanıza sonra hepimiz, kendimiz olmak için nasıl yıpranıyor, hatta kendimizi bulamıyoruz.
iSTANBUL'DA SADECE ERMENi VE RUMLAR DEĞiL, GUSTOSU OLANLAR iLE EŞCiNSELLER DE AZINLIK
ilk kitabınız Sen ve Ben'de kendi kendinize konuşuyor izlenimi veriyorsunuz...
- Sohbet ediyorum. Kitapta çocukluğum, gençliğim var. Karşımızdakiyle şeffaf bir ilişki yaşamak istiyorsak, maskelerimizi çıkarmamız lazım. Okurla sohbet edip kenara çekildim. içimi döktüm, maskemi çıkardım. Sıra sizde, dedim. Ne mutlu ki vermek istediğimi verebilmişim. Kendi içimdekini dökerken, okurların da ne kadar çok konuşmak istediklerini anladım. En çok da kadınların. Şu ana kadar gelen 700 mailden 680'i kadınlardan.
Kadınların sevdiği türden bir yazar mı olacaksınız?
- Okuyucularımın azımsanmayacak bir bölümünün kadın olmasında savunmasız, maskelerini yırtıp atmış, çırılçıplak bir erkeğin olmasının payı var elbet. Erkekler de kendilerini buluyor. Kadınlarla duygusal ilişkileri yürütmekte iyi olduğumu düşünmüyorum. Ama kadın ruhunu tanıyorum, biliyorum. Benim anlayamadığım şey de bu kadar iyi bildiğim ruha, neden ilişkide bekleneni veremediğimi çözemiyorum. Anneme seni seviyorum diyemiyorum. Eşime de çok fazla diyemedim. Ama çok sevdim. Kadınların karşısında erkekler o kadar güçsüz ki. Bu güçsüzlüğü toplumda erkek hegemonyası yaratarak kapatmaya çalışıyoruz. Yoğun yaşıyorum, derinde yaşıyorum, hissettiriyorum sonra çekiliyorum. Bir anda gerçekten beyaz atlı prensin sizi bulduğunu düşünebilirsiniz. Yoğun, her şeyimle bırakıyorum kendimi. Ama sonra o büyünün sıradanlığa dönüşmesinden korkuyorum. Ama aşkı yaşamaktan vazgeçmiyorum.
Bir de sıradaki romanınız var, istanbul'da Azınlık olmak...
- istanbul'da sadece Ermeni ve Rumlar değil; gustosu olanlar, eşcinseller de azınlık. Roman, bunların hepsini içine alıyor. Çocukluğum, gözlemlerim, ailem var. Bir Yahudi Ermeni hakkında ne düşünür, bir Ermeni Rum hakkında ne düşünür; Kürt, Türk hepsi var. Mahalle baskısı nedeniyle istanbul'da istanbullu olarak yaşayamamayı, istanbullu olmanın ne kadar zor olduğunu anlatıyorum. 2010'da istanbul'un kültür başkenti olmasının yaratacağı sinerji, kitabın filme dönüşmesi için yurtdışından fon alınmasını kolaylaştıracak. Yayıneviyle birlikte Kültür Bakanlığı da dahil olmak üzere girişimlerde bulunacağız. Hedefim, filmin yönetmeninin Ferzan Özpetek olması.
Kırk tarakta beziniz var. Nereden bu enerji, başınız dönmüyor mu?
- Farklı kulvarlarda koşmak bana heves gibi gelmiyor. Yaptığım her işin bana değer kattığına inanıyorum. Tek bir hayatımız var.
Her şeyi yapabileceğinizi mi göstermeye çalışıyorsunuz?
- Aret bunu yaptı değil, Aret bunu kendi gibi yaptı, denmesi önemli. Yeri süpürsem bile, Aret süpürdü, desinler. Askerdeyken böyle olmuştu. Mıntıka temizliğinde bahçeyi sağdan sola süpürürdüm. Komutanlar benim süpürdüğümü anlardı. Bölükte şimdi bu tarz süpürme kural oldu.
Sırası gelmişken sorayım; mahallede, okulda, askerde hiç Ermeni olduğunuz için baskı altında hissettiniz mi kendinizi?
- Hiçbir zaman Aret'e Alper demek zorunda kalmadım. Hiç çekinmedim, askerde de çok rahattım. Ben farklıyım gibi bir duyguyu hiç yaşamadım. Ama özümü hiç inkar etmedim. Hep dikine gittim. Kimse de üstüme gelmedi. Yeni nesil çok şanslı. Özgür yetişmesi, kabuğu kırdı. Hrant Dink öldürülünce korktum, kabuk yeniden üstümüzü örter diye. Ama korktuğum olmadı.
PATRiK iYi BiR DOST
inancımda sorun yoktu ama 2002'ye kadar Patrikhane'nin kapısından içeri girmemiştim. 1998-2000 yılları arasında Agos'ta yazmaya başladım. Hrant Dink, başlık atmayı, haber yazmayı öğretti, cemaatle yakınlaşmamı sağladı. 2002'de tesadüfen Patrik Hazretleri ile tanıştım. Frekanslarımız tuttu. Gençlere çok önem veriyordu. Mail grubu kurma hazırlıkları vardı. iletişimci olmamdan ötürü önemli sorumluluklar aldım. Üç kişilik mail grubu bin 200'e çıktı. Yine Patrik'in sayesinde Yerida Sartner (istanbul'un Ermeni Gençleri) adlı grup kuruldu. ingiltere'den 2004'te döndüm ve 12 kişilik Patrikhane Danışmanlar Kurulu'na seçildim. Belki de Patrikhane tarihinin en genç kurul üyesiyim. Patrik'le ciddi anlamda kaynaştık. Patriğim olmasının dışında çok iyi bir dost. O bir düşünür. Bir psikologdan yardım alır gibi konuşurdum. Felsefi bir danışman gibidir. Çok güzel analizleriyle beni cesaretlendirmiştir hep. Akşam sohbetlerinin benim üzerimde büyük etkisi vardır. Sıkıştığımda telefon açtığım, sarıldığımda pozitif enerji aldığım biriydi. Maalesef sağlık sorunları nedeniyle ara verdik.
"Her koşulda mutlu olmayı seçebilirsin. Mutluluk bir şeylere bağlayacağın bir duygu hali değil. Tatmin ile mutluluğu karıştırıyoruz. Tatmin olmayı mutluluk sanıyoruz. Yakaladığımız anda beklediğimiz her şeyin tatmin duygusu doğal olarak kaybolur. Kaybolan mutlu olma halin değil.
Yalnızlık da korkulacak, kaçılacak bir şey değil. Yalnızsın ve yalnız öleceksin. Kabul et. Kabulleneceğin her sorun'un, her soru'nun üstesinden gelebilirsin. Varlığını kabul etmediğin bir şeyi nasıl çözebilirsin." *
bütün insanlara aynı coşkuyla bakan, aynı coşkuyla sarılan,
nasılsın nasıl gidiyor hayatından memnun musun? diye sorduğunda bütün samimiyetini ve içtenliğini hissediyorsunuz.
gözlerinizin içine derin derin baktığında onun aklında olan sadece sizin insanlığınız... onun için cinsiyetinizin bile önemi yok...
aynı coşkuyla size sarılıp yine aynı coşkuyla gözlerinizin içine bakmakta...
yardım edebileceğini umduğu her şeyi istemeden hisseden, onu yapabileceğini söyleyen yüce insan...
insanlar kendilerini onunu kucağına bırakırken, kendisine insan olduğu için değer verdiğini hissediyor.
onu ise değerli yapan bu...
etrafımdaki insanlardan birisi:
-ermeni mi? dedi.
hiç tereddütsüz bilmeden,
-evet dedim.
-haaaa... tamam dedi. ve dudak büktü...
bir insanın Allah'a inancı varsa Müslümandır. istediği peygamberin ümmetine dahil olmakta serbesttir.
eğer Allah'a inancı yoksa, zaten konu allah ile kendisi arasındadır.
kimsenin yorum yapmaya karalamaya da hakkı yoktur.
bunun hesabını da sorarlar...
insanlarımız bu ön yargılardı ne zaman aşacaklar, ne zaman bu prangaları, bu zincirler kırılacak...
bu Allah'a şirk koşma ne zaman bitecek...
insanlığın refahının, mutluluğunun artması için bir adım atan bütün insanlar ve aret vartanyan'dan allah razı olsun.
bana kendimi nasıl daha iyi anlarımı öğretmiş başarılı yazar. bir gün bir şekilde kendisiyle sohbet edeceğimi biliyorum. hiç eksilmesin hep olsun denilebilecek güzel insan.