Savaş tanrısı olan Ares, aşk tanrısı olan Afrodite (aka B.Alkan) aşık olmuş. Ancak gelin görün ki, Ares yakıp, yıkan, kan ve barut kokan , saldırgan bir tanrıymış. Buna karşın Afrodit denizdeki dalgaların bembeyaz köpüğünden oluşan aşk tanrıçası olup, insanların birbirlerine sevgi ile yaklaşması için üzerlerine aşk iksirini damlatan, çiçekleri ve ağaçları baharda rengarenk donatarak,doğayı canlandıran üretken bir tanrıçaymış.
Afrodit ateş tanrısı olan ve çok sanatkar, ancak topal ve çok fazla yakışıklı sayılmayacak bir görünüme sahip olan Hephaistos ile evliymiş. Her ikisinin de temsil ettikleri sanat ve aşk kol kola imiş. Ancak savaş tanrısı Ares sadece kendini düşünerek , bu oluşumu bozmak için harekete geçmiş. Ares türlü hediyeler, vaatler ve övgülerle güzel Afroditin kalbini çalmış. Hephaistos gece volkanların içindeki demir atelyesinde çalışırken Güzel Afroditin yanına geliyormuş. Ares güneşin sabah tüm olan biteni görüp, Hephaistosa haber verememesi için, genç Alektryonu güneşin doğuşunu kendisine haber versin diye gözcü olarak kapının dışında tutmaktaymış. Ancak bir gün Alektryon uyuyakalmış. Güneş Ares ve Afroditin birlikteliğini görmüş ve Hephaistosa durumu bildirmiş. Alet yapımında çok hünerli olan sanatkar Hephaistos onları tuzağa düşürecek bir buluş yapmış. Görünmez bir ağ. Ares ve Afrodit yatağa girdiklerinde bu ağın için hapsolup, kımıldayamaz hale gelmişler. Hephaistos durumu Olimpostaki tanrılara bildirmiş. Tanrılar bu duruma kahkahalarla gülmüşler. Düştükleri bu durum nedeniyle rezil olan Ares dağlara, Afrodit Kıbrıs adasına kaçmış. Alektryon ise horoza dönüştürülmüş ve artık o günden beri güneşin doğuşunu haber vermeye başlamış.