Bir tas zehir verin bana içeyim
Tek unutmak için acılarımı
Baksana; kırdılar kapılarımı
Yağmalandı kalbim, ömrüm, herşeyim
Kurşuna dizdiler anılarımı
Yenik düştüm bu savaşta neyleyim
Bir mezar nasılsa işte öyleyim
Unuttum en güzel şarkılarımı
Gündüzü yok upuzun bir geceyim
Yitirdim umut kırıntılarımı
Sevgimi, neşemi, bütün varımı
Çaresiz bir yokluğun içindeyim
Gömdüm içime yıkıntılarımı
Arıyor bir yarım öbür yarımı
sarah michelle gellar'ın başrolde oynadığı, asif kapadia'nın yönettiği, adam sussman'ın senaristliğini üstlendiği 2006 yapımı, şu anda vizyonda olan gerilim/dram filmi. çok karmaşık bir kurgusu var, ancak filmin sonunda "hee ulan demek bu böyleymiş de ondan böyle oluyomuş" diyebiliyorsunuz. ama o zamana kadar izlediğinizden keyif alamıyorsunuz. kısacası vasat bir film.
yabancılaşmanın kapalı dünyasında ilk çatlağa yol açan 'uyanış';
sahip olmak'ın, mülkiyetin dünyasında açılan çatlak
tek bir soruyla meydana gelmiştir: ben neyim?
yaşamımın nihai amacı nedir ve ona anlamını kazandıran kimdir?
sorgulama yarıda kesilirse, hayvani yaşama geri dönüş başlamış demektir.
mülkiyet dünyasında bir işlevi kalmayan bireyin toplumsal bir değeri de olmaz.
o artık bir hamam böceğinden*, bir ölüden farksızdır.
sorgulama devam eder de, söz konusu kişi insanlık katına yükselirse,
o zaman, ikinci çevrim olan ''arayış'' başlayacaktır.*
(bkz: ruhsal arayış)
(bkz: quest)
arayış arama bulma isteme. yada külçe bakırın dövülüp levha haline getirilmesi sırasında kenarda çatlayan yerlerin makasla kesilmesiyle çıkan bakır parçaları. kap yapmak için, ölçüye göre kesilen levha bakırdan arta kalan parçalara verilen ad.
hayatımda gördüğüm en saçma dizi. murat soner yorumunu izlerken ileri sarasım geldi o derece yani. o kadar saçmaydı ki nasıl desem böyle en berbat senaryo en berbat oyunculuklarla birleştirilmiş gibiydi. yordu bunu izlemek beni.