arada kalmış köstekli bir saatin hikayesi

entry1 galeri0
    1.
  1. -"herşeyini yolladım... bende kalan neyin varsa, yarın öğlen eline geçmiş olur, kargo öğlen evinde olacak!"

    dedi genç adam. sesi ise hiç olmadığı kadar kendinden emin çıkıyordu
    bu sefer... kesinlikle öfke üzüntü ve heyecan yoktu
    kelimelerin tonlamasında, aksine oldukça dingin,
    rahatlamış ve boşvermiş gibiydi. çektiği mesajı kendi kendine tekrar okurken.

    günlerdir açmıyordu kızın telefonlarını.
    hiç beklemediği o haberi alana dek ne kadar da mutluydu!
    'bunca sene bu kadar kolay heba edilemez oğlum,nereden biliyorsun iki tane yüzük takmanın bu kadar zor olacağını? belli mi olur onunla herşey daha güzel bile olabilir bakarsın? hem ufak bir sıpanın sana baba demesinde can sıkıcı ne olabilir ki?' diye düşünüyordu onu aramadan önce kendi kendine,
    hiç beklemediği o haberi alana dek ne kadar da mutluydu! keşke hiç aramamış olsaydı o gece onu...

    o çirkin uyarı seslerinden son zamanlarda çekindiği ve tedirgin olduğu için titreşimde kullanıyordu telefonunu, gereksiz yere huzursuz olmak istemiyordu her gelen gereksiz aramada, lüzumsuz mesajda.
    hafiften titredi telefon ;

    1 mesaj alındı
    -"lütfen böyle yapma, daha önce de söyledim, 'beni bu kadar yalnız bırakma, telafisi zor hatalar yapmaya zorlama ikimizi, ilişkimizi'"
    şeklinde bir mesaj geldi o arada kızdan,ne demek istediği belli olmayan,
    ne bir dönüş, ne bir özür içeren, ne geçmiş olayları aydınlatan...
    tamamen iki arada kalmışlığın dışa vurduğu, geçmişe dönmekten korkan fakat geçmişi silip atma cesaretine de henüz ulaşamamış, 'tamamen hayatımdan çıkmanla oluşacak boşluğa henüz hazır değilim!' minvalli bir mesaj...

    aklına bu gibi durumlarda hep 89 model renault marka arabası gelirdi genç adamın. ne kadar zorlanmıştı onu satarken...
    91 den beri onlarda olan o araba, artık ihtiyaçlarını göremeyecek duruma gelerek, yolda bırakıyor, masraf çıkarıyor, huzursuz ediyordu.
    genç adam herşeye rağmen seviyordu babasının 89 model eski arabasını, heralde kusursuz ve tamamen sıkıntısız bir hayatı sevmediğindendi.

    büyüdüğünde de aynıydı işte hayatı;
    "herşey planlı ve düzgün olunca bi atraksiyonu kalmaz hayatın" diye düşünürdü hep.
    mesela hayatta benzin ışığı iyice yanmadan benzin almazdı. zira içinde ki benzinin onu gideceği yere götürecek mi? düşüncesi ile o arabayı kullanmazsa, hayatında ki küçük eğlencelerden mahrum kalacağaını düşünürdü.
    cebinde parası olsa dahi bütün hesaplarını kredi kartı ile ödemeye çalışırdı,
    sevmezdi içinde ne kadar para olduğunu bilemyi kartlarının, genel olarak
    ne kadar para olduğunu tahmin etmekle yetinirdi.
    hiçbir sabah işe saatinde gitmek için 8.30 da kalkmadı. o beş dakika uyku, onu tabi ki zinde tutmuyordu fakat işe tam zamanında gidebilmek için trafikle yarışma fırsatı tanıyordu ona, düşünsenize boktan bir işi bile bu şekilde eğlenceli kılmaya çalışan, plansız, programsız, kariyer hesabı yapmayan bir adam...

    kızın attığı mesajı anlamakta zorlandı, çünkü genç adam kız kadar kontrollü değildi, hiç de yaşamadı öyle bir hayatı...

    belli ki kız da çok çekmişti...
    ama son iki senede yaşadıkları, belki de çeyrek asırlık ömründe gördüklerinin içinde en manasız ve ağır olanlarıydı!
    kalorifer yanmadığında battaniyeye sarılmak yerine, elektrikli sobayı sonuna kadar açan, aldığı elbiselerinin çoğunun üzerinde etiketleri duran, daha sonra bunları aldığını dahi unutup 'ne giyeceğim ben şimdi?' diye dolabın önünde kara kara düşünen bir kız!
    ailesine düşkün, babasını görmek için iki hafta da bir izmir den muğla ya gelen bir kız.
    o kadar düşkün olduğu babasının iki sene içinde neler yaşayacağını, ısınmak erzurum'un dağlık bir köyünde 1.5 metre kar altında soba yakacağını, okula giderken sadece karda batıp ayakları ıslanmasın diye lastik çizme giyeceğini nereden bilebilirdi?

    -"lütfenlik yada açıklama yapmalık bir durum yok, sadece bana aldığın o köstekli saati göndermedim,haberin olsun. geçen 7 yılın her dakikasını bu saat biliyor. çok zorda kalırsam yardımı olacak bu saatin bana"

    yazan bir cevap yolladı genç adam. (mesajınız gönderildi...) uyarısını aldığında
    hislon marka köstekli saati eline aldı ve zembereğin tepesine hafifçe basarak açtı.
    saatin mekanizması, şeffaf camın altında kusursuzca çalışıyordu.
    bu kadar karmaşa içinde bile, ne enteresan bir düzene dahildi bütün çarklar?
    kafasında dolaşan tilkiler geldi aklına, hepsi farklı bir yere koşuşturuyor, kafadaki binbir soruyu/sorunu farklı yerlere taşıyorlardı. bir sürü oluklardan sular akıyor, bir sürü bidonu doldurmaya çalışıyor, kiminde bidonlar almıyor, kiminde boş bidonlar dolmuyordu... mahşer yeri gibiydi kafasının içi; bir sürü üzüntü,
    sıkıntı , gerginlik, endişe...

    peki ya köstekli saati?
    köstekli saati de en az onun kafasının içi kadar karmakarışıktı, nasıl çalışmaya devame diyordu bu şekilde kusursuzca?
    demek bunun için seviyordu oğlan saati. onda kendinde olmayan bir düzen ve başarı öyküsü vardı.
    ona bakarak motive oluyor ;
    'insanın yaptığı bir alet bu karmaşa içerisinden sıyrılabiliyor ise, bir insan neden kendi karmaşasından sıyrılamasın?' diyordu.
    eğer o saati yapan bir insan ise ve neden o saat kendinden daha güçlü olmalıydı ki? diye düşündü.tabi ki kendi de aşabilirdi bu sancıları, çünkü onca karmaşaya rağmen hiç teklemiyordu köstekli saati...

    unuttuğu şey ise; o saatin bile yalnız başına çalışamadığıydı. eğer iki günde bir zembereğini parmakları ile okşamazsa, bütün sistemin duracağı ve işlemeyeceğiydi.
    genç adama da bir el dokunmalıydı yada dokunan eli itmeden önce daha dikkatli düşünmeliydi...
    hem insan bir saati ortaya çıkarabilecek ve onu takır takır çalıştıracak kadar zeki olsa da, o saati bu genç adam yapmamıştı ki!!!

    tekrar titredi telefonu, saati masanın üzerine bıraktı ve telefonu aldı;

    -"özellikle o saati istiyorum(!)"
    dedi kız mesajına sonuna parantez içinde kocaman bir ünlem işareti koyarak.

    ve karşılıklı atılan son mesajlar....

    -"bu saat tam 5 yıldır kaybetmediğim tek şey, bu saate çok alıştım. ısrar edersen gerekirse kırarım ama benim olmadığım bir yere yollamam!"

    -"o saati bile benden çok sahiplendin,beni bıraktın, gitmeme izin verdin ama onu sahipleniyorsun çok garip, üzücü, mahveden birşey bu!"

    -"bu saat ona gereken ilgiyi göstermediğim zamanlarda bile sessiz kaldı, benim beynimi kemirmedi, terk etmedi, kafamdaki karışıklığı anladı ve hak verdi, değiştirmek istemedi beni, toparlanmamı bekledi.
    peki sen ne yaptın? 'artık dayanamıyorum!' dedin ve gittin...

    bu, çocuğun kıza attığı son mesajdı.
    işte şu an birazcık öfke ile dolmuştu içi, hüzünlenmişti. derin bir nefes aldı, boğazında ki düğümü yutkunarak geçirmeye çalıştıktan sonra, ağzı hafiften büküldü, dudaklarının yanaklarıyla birleşen yerleri iri bir sporcunun kaldırdığı halter gibi aşağı doğru titreyerek sarkı verdi.

    sonra düşündü, gerçekçi olmak her zaman iyiydi, uzun vadede alışkanlıklarından vazgeçebilmek için biraz sıkıntı çekmesi gerektiğini oda biliyordu. bunu daha önceleri bir kez daha yapmıştı genç adam.

    12 sene boyunca içtiği sigarayı bir anda bırakmıştı. o zaman bunu da yapabilirdi, zira sevmek yada daha yoğun bir tabir ile "aşık olmak" dedikleri şeyde alışkanlıklardan ileri gelmez miydi?
    insanlar birbirlerinden hoşlanır ve zaman geçirmek isterler, geçirilen zamanın kalitesine bağlı olarak alışkanlıklar oluşur. işte aşk dedikleri de bu değil miydi zaten?

    herşeyi kafasında netleştirdi genç adam, telefonunu kaptma tuşundan kapattı, masanın üzerine koydu, kapıyı kilitlemeden sadece sertçe çekip dışarı çıktı... cebinde köstekli saati ve kocaman bir boşluk ile!
    6 ...
© 2025 uludağ sözlük