belki çevresindeki insanların çatık bakışları yüzünden, belki açlıktan, belki ani bir dalgınlıkla arabaların önlerine atlayan; belki de sadece şoförün salaklığı yüzünden feci şekilde can veren ya da sakat kalan kedilerdir. sık sık görüyorum, ve her seferinde de aynı şekilde üzülüyorum. kolay kolay midem kalkmaz, sadece üzülüyorum çırpınışlarını izlerken... güneş altında kuruyup gidecektir küçük bedenleri asfalt üstünde. ve birkaç küçük çocuk tekmeleyecektir belki de. belki de bir iki gün sonra kokusunu alan topuklu ayakkabılı kadın karşı kaldırıma geçecektir söylenerek... söylenecek çok söz var ama işe yaramaz.
geçen yıl okul yolunda tanık olduğum olaydır. şöyle ki;
* sabahın 7sinde yarı açık gözlerle okula okula doğru giderken karşıdan gelen bi' transit karşıdan karşıya geçmekte olan kediyi ezgi. kedinin karın bölgesinden tekerleğin geçmesiyle yarım metre havaya zıpladığını gördüm ki hali içler acısıydı.
bu da yetmezmiş gibi adam hız bile kesmeden yoluna devam etti. şükür ki arkadan gelen şahinli yaşlı bi' adam yerdeki kediyi görünce durdu ve elinedeki gazete parçasıyla kediyi alıp yol kenera attı.
şehrin koşturması içinde yüzlerce insanın bir an yüzünü buruşturarak sanki ölmek kedinin bir suçuymuş gibi acımadan çok iğrenmeyle bakmaları aslında şehrin, insanı ne kadar duyarsızlaştırdığının bir kanıtıdır.
acı bir çığlık duymuştum az ileride yolun kenarında bir kedi tuhaf sesler çıkararak kendini oradan oraya atıyordu bir an onun acıdan çok vücudunda yaşadığına dair kanıt aradığını düşündüm. böyle bir çırpınışın insan ruhunda rahatsızlık yaratmaması korkutucu geldi bana, kalabalıktan çıktım, kalabalık gözümü korkuttu, yüzlerce kedi her gün araba altlarında kalarak insanlara insanlığı hatırlatmaya çalışıyor belkide. şimdilik çok uzaktayız, binlerce kedi, ve savaşlarda binlerce çocuk hiçbir şey hatırlatmıyor. kulaklarımızı tıkayıp şarkılar söylüyoruz. evet, en nihayetinde ölmüş bir kedinin açık gözleri zihinde ne kadar yer edebilir ki?