türkiye'nin en iyi fotoğraf sanatçısıdır ki kendisi "ben fotoğraf sanatçısı değil, fotoğrafçıyım." der. fotoğraf sanatçılığı türkiye'yle sınırlı kalmamış, yurt dışında da birçok kez, hatta bayağı ispatlanmıştır. kendisi fotoğrafçılıkla kalmamış, antik kent bile bulmuştur. o derece bir insandır ve her fotoğrafçının idol bile alamayacağı kadar fena bir şahsiyettir.
fotoğrafı sanat olarak kabul etmediği gibi kendisini fotoğraf sanatçısı olarak nitelendirenlere durmadan giydirir.
kendisini tanımlama biçimi kısaca "foto muhabiri" şeklindedir, ki haklıdır da. foto muhabiri olarak çalışmış, bu titr ile nicelerini pozlamış bir gazetecidir aslında. kendisini "fotoğraf sanatçısı" çerçevesine çekmeye çalışanlar çektiği fotoğrafları sanat kategorisine sokup eleştirmeye çalışanlardır genellikle. ara güler de bu zorlama oyuna asla gelmez ve çalışmalarının foto muhabiri gözüyle çekildiğini, bu gözle değerlendirilmesi gerektiğini savunur.
fotoğrafın sanat olmadığını iddia ederken kullandığı doneler de çok sağlamdır, 40 yıllık fotoğraf sanatçısını ağlatabilir.
güzel insandır kısaca, aksidir biraz, ağzı bozuktur ama güzel insandır, çok önemli bir insandır. iyi ki bu topraklarda yaşamış, bu toprakların tarihini ölümsüzleştirmiştir. ellerine sağlık üstadın...
hemen hemen her kelimesini "anladın mı" ile bitiren dahiane fotoğraf sanatçısı. bir söyleşisinde şöyle der: ben olmasaydım türk edebiyatı yüzsüz kalırdı. kitapların arkasında gördüğümüz eski yazarların, şairlerin bir çok fotoğrafını o çekmiştir.
beyoğlu'ndaki sahibi olduğu ara cafe'ye gidince kendisi ile tanışıp, konuşma, fotoğraf çektirme fırsatı bulduğum üstaddır. o günü bir ömür unutamayacağım. ölsem de gam yemem gari.
dün mimar sinan üniversitesi tarafından fahri doktora nişanı verilen ünlü fotoğrafçı. dünya basını kendisini istanbul'un gözü olarak bilir.
yorgun vücudu ayakta durmasını zorlaştırıyor olmasına rağmen her objektife poz verdi. konuşma yaparken bir elini yanağına koyup sanki bir arkadaşı ile sohbet ediyormuşcasına "bu şeyi niye veriyorlarsa bana işimi yapıyorum diye anlamadım ki" diyerek bir kere daha sevdirdi kendini.
en güzeli de konuşması bittikten ve verilen ünvan cübbesini giydikten sonra iki elini havaya kaldırım "meraaabaaaa!" demesiydi.
zaten imzalarken bile meraba yazıyordu ...
türkiye'nin en eski ve en geniş fotoğraf arşivlerine sahip sanatçıdır. özellikle geçmiş yıllarda (40-50 yıl önce) siyasetten, sanata, spordan, doğaya bir çok aşina olduğumuz fotoğrafların sahibidir.
istanbul tarihi ile ilgili tez yazıp içerisinde çektiği fotoğraflardan kullanmayanı ya döverler ya da geçer not vermezler. fotoğraflarından şehri okuyabilirsiniz.
Öyle hemencecik nereye gidiyorsun üstadım? Daha 14. Universiteni okumadın, çektiğin milyonlarca fotoğraf varsa daha çekeceğin zibilyarlarca fotoğraf var a aaa..
o iyi valla daha 90 ı bile görmedin ayıp değil mi uzuyorsun bizleri!!
aklınızı fikrinizi sikeyim amk adam,1928 doğumlu la.. 1928 den günümüze canlı kalmış ağaçlar ve bir kaç,karga dışına topu topu kaç canlı kaldı???
eyvallah iyi adamdır hoş adamdır, güldürür falan da, bu ney la öyle kolay ölmek var mı, nereye gidiyorsun daha çekecek çok fotoğrafın var!! Mal mısını ulan adam 86 yaşında, daliyi görmüş, picassoyu gömmüş, onun torunu yaşında insanlar gözümüzün önünde daha günler önce ölmüş..
bırakın şu yatağa düşen 100 yaşındaki insanlara yalandan üzülmüş numarası yapmayı, zira fena yapmacık görünüyor.
"Ne adamlar var! Bana soruyorlar; 'Sen ne marka makineyle fotoğraf çekersin?' diye. Fotoğraf makineyle mi çekilir? Şimdi en iyi, en gelişmiş daktilo bende olsa en büyük yazar ben mi olurum? Roman daktiloyla mı yazılır? Arkadaş (gözleriyle kalbini göstererek), fotoğraf burayla, burayla çekilir. Ben Singer dikiş makinesiyle bile fotoğraf çekerim! Şunlara bak. Alıyorlar Leica'yı, Canon'u, Nikon'u ellerine, yola düşüyorlar. Bir köylü mü gördüler. Dur! iki şipşak, tamam Koyun sürüsü mü gördüler. Dur! iki şipşak, tamam Çadır mı gördüler. Dur! iki şipşak, tamam Ben bir çobanın fotoğrafını çekeceksem, onunla oturmalıyım, birlikte yemek yemeliyim, gece çadırında kalmalıyım Onu tanımalıyım. Fotoğrafını ancak ondan sonra çekebilirim."
Aranın 1950lerde çektiği Eminönü yağ iskelesinde işçiler fotoğrafı yirmi yıldır her çalıştığım ofiste, başucumda durur. Yirmi yıldır her fırsatta yeniden okurum bu fotoğraf başyapıtını . O fotoğraf bitmez, tükenmez. O tek fotoğrafta binlerce cilt Gazap Üzümleri ya da Bereketli Topraklar Üzerinde okumuş gibi olurum