“insanların ara form olmadığının düşünmesinin nedeni ara-formun neye benzeyeceği ile ilgili çok garip bir fikre sahip olmalarından kaynaklanıyor. bebek bir timsal ile yer sincabını gösterip; timsahlarla sincaplar arasında bir ara geçiş formu yoktur diyorlar. iyi de niye sincapla timsah arasında ara form olsun ki? sanıyorlar ki modern bir hayvanı ve diğer bir modern hayvanı alacaksınız ve bir çeşit ikisinin ortasını bulacaksınız. aslında ara geçiş formu diye birşey yoktur, çünkü bulacağınız her fosil bir şeyle başka bir şey arasında bir şey olacaktır zaten.”
"Geçiş formu denilen şey aslında taksonomik ihtiyaçlar çerçevesinde yapılmış yapay bir ayrımdır. Yani doğada gelmiş ve geçmiş her canlı başlı başına varolmuş ve bir nihai amaç doğrultusunda evrilmiş değildir. Temel olarak söylemek gerekirse, sınıflandırmada, iki ana tür arasındaki geçiş dönemine ait canlılara ait fosil kayıtlarını işaret etmektedir. Elbetteki bu iki ana tür uzun dönem varlıklarını, üremelerini sürdürebilen verimli türleri ifade etmektedir.
Günümüzde bu geçiş formlarını özellikle yaratılışçılar kolay kolay anlamamaktadırlar. Bunun için Richard Dawkins'den şu alıntı, konuyu biraz açıklığa kavuşturacaktır sanırım;
"Bu insanların ara-form olmadığının düşünmesinin nedeni ara-formun neye benzeyeceği ile ilgili çok garip bir fikre sahip olmalarından kaynaklanıyor. Bebek bir timsal ile yer sincabını gösterip: "Timsahlarla sincaplar arasında bir ara geçiş formu yoktur." diyorlar. iyi de niye sincapla timsah arasında ara-form olsun ki? Sanıyorlar ki modern bir hayvanı ve diğer bir modern hayvanı alacaksınız ve bir çeşit ikisinin ortasını bulacaksınız. (...) Aslında ara geçiş formu diye birşey yoktur, çünkü bulacağınız her fosil bir şeyle başka bir şey arasında bir "şey" olacaktır zaten."
Yani her canlı zaten geçiş formu olmaya mahkumdur. Örneğin ilerde insanlar başlı başına farklı bir tür haline gelince, günümüz insanı (homo sapiens sapiens) ile ilerdeki olacak olan insan arasındaki geçiş formu bu bahsi geçen iki ana tür arası dönemde yaşayan canlılar olacaklardır. Yani yaşayan ve yaşamış her canlı bir geçiş formdur.
Bu bağlamda yine Richar Dawkins'den bir alıntı yapmakta fayda var;
"Yaradılışçılar, fosil kayıtlarını pek severler, çünkü birbirlerine sürekli "fosil kayıtlarında birsürü boşluk var" mantrasını tekrar tekrar söylemeleri öğütlenmiştir. "Bana ara formları göster!" derler. Bu "boşlukların" evrimciler için utanç kaynağı olduğunu çok ama çok büyük bir keyifle hayal ederler. Bırakın elimizde halihazırda inanılmaz sayıda bulunan ve evrimsel tarihi belgeleyen (üstelik aralarında harikulade ara formların bulunduğu) fosilleri, aslına bakılırsa, herhangi bir fosili bulabildiğimiz için bile şanslıyız. Kazabileceğimiz zengin fosil madenlerine sahip olmamız tam anlamıyla bir ikramiye ve her geçen gün daha da fazla fosil keşfediliyor. Fakat elbette herşeye rağmen boşluklar var ve yaradılışçılar o boşluklara hastalıklı bir sevgi duyuyor.
Fosil kayıtlarında neden bir maybağa yok? Eh, çünkü elbette maymunlar kurbağalardan gelmiyor. Aklı başında hiçbir evrimci şimdiye kadar böyle birşeyi veya tavukların timsahtan geldiğini söylemedi. Maymunlar ve kurbağaların, hiçbirine benzemeyen bir ortak atası var. Milyonlarca tür hayvanın her biri diğeriyle ortak bir ataya sahip. Eğer evrimi kavrayışınız bir maybağa ya da timsavuk görmemiz gerektiğini düşünecek kadar çarpıksa, köpekomatezlerin ve filpanzelerin olmamasını da çılgıncasına ironik buluyor olmalısınız. Günümüzdeki hiçbir tür diğer bir çağdaş türden türemedi(yakın zamandaki türleşmeleri saymazsak)."
Şimdi de somut örneklerin zamanıdır;
Archaeopteryx
148-150 milyon yıl önce yaşamış olan ve Darwin'in "Türlerin Kökeni" nin yayınlanmasından 2 yıl sonra bulunmuş olan (1861) dinazorlarla kuşlar arasında yer alan bir ara form örneğidir. Türe ait toplam 11 tane fosil bulunmuştur.
Küçük theropod dinazorlarla, kuşlarla olduğundan daha fazla ortak özelliği olmasına rağmen evrim karşıtları tarafından ısrarla nesli tükenmiş bir kuş olarak algılanmaktadır. Dinazorlara benzer keskin dişleri, 3 tırnaklı pençeleri, uzun kemikli bir kuyruğu, öldürücü pençe adı da verilen ikinci ayak parmağı ve birçok başka iskeletssel benzerlikleri vardır. Ama bunun yanında uçuş tüyleri de vardır, bu nedenle kuş ile dinazor arası bir canlıdır.
Nature'ın 2010 Mayıs ayı sayısında yayınlanan makalede, Archaeopteryx'in fosilleşmiş kanatlarında, bazı kimyasal maddelerin izlerinin bulunduğu bildirildi. Uzmanlar bu maddelerin varlığının, dinozorlarla kuşlar arasındaki evrimsel bağa yeni bir kanıt oluşturduğu kanısında. Amerikan Bilimler Akademisi (PNAS) dergisinde yayımlanan araştırma, Amerikalı ve ingiliz paleontologların, 19. yüzyılda ortaya çıkarılan 150 milyon yıllık Archaepteryx fosilinde, Archaepteryx'in kanatlarından gelen kimyasal maddelerin izlerine rastladıklarını belirtiyor.
Araştırmaya göre paleontologlar, ilkel kuşun fosilleşmiş kemiklerinde çinko, bakır ve modern kuşların kanadında da bulunan az miktarda fosfor ve kükürt tespit etti. Bilim adamları, fosfor ve kükürdün kuşların sağlığı için gerekli olduğunu, çinko ve bakırın da kuşların besinlerinin içinde yer aldığını belirtiyor. Bu maddelerin Archaeopteryx fosilinde bulunmasının, evrim zincirinde bu ilkel kuşla dinozorlar arasındaki bağı kanıtladığı ifade ediliyor. Fosilin ABD'nin California eyaletindeki Stanford üniversitesinde X ışınlarına tabi tutulduğunu söyleyen ve araştırmayı kaleme alan Dr. Roy Wogelius, "Bugüne dek, hep kuşlarla dinozorlar arasındaki fiziksel bağdan söz ediyorduk, şimdi de aralarında kimyasal bağ bulduk" diye konuştu.
Odontochelys semitestacea
Çinde bulunan 220 milyon yıllık sucul bir kaplumbağadır.
Ancak günümüz kaplumbağalarının aksine dişleri vardır, kaburgaları düz ve geniştir, kuyruğu çok daha uzundur ancak hepsinden ilginci yarım kabuğu vardır; karnı plastron adı verilen ve modern deniz kaplumbağalarınınkine benzeyen bir kabukla kaplıdır. Fakat kabuğun karapaks adı verilen sırt kısmından yoksundur. Yani yarım kabuklu bir kaplumbağadır ve mükemmel bir ara form örneğidir. " *
asıl mantığını anlayamadığımız için örneklerini göremediğimiz geçiş formlarıdır. milletimizin ara geçiş formundan kastı, hali hazırda gelişmiş iki canlının arasında olup, bu iki canlıyla benzer özellikleri taşıyan canlılar olmasıdır. bu çok çok büyük bir hatadır. bu tam olarak evrim ağacınnı iki uç dallarının birleşmesini beklemektir.
ara geçiş formu arıyorsanız sadece dinozorlara bakmanız yeterlidir. etçili, otçulu, uçanı, kaçanı, kovalayanı hepsi birbirine benzemektedir. daha sonra canlılar gelişerek günümüzdeki halini almışlardır.
milyonlarca olması beklenen formlardır. ümitsiz değiliz hala bekliyoruz, olmadı genetik yorumlarla da yetinmesini biliriz, zira biz yetinmesini bilen insanlarız.
(bkz: Tiktaalik rosae)
(bkz: Osteolepis)
(bkz: Eusthenopteron)
(bkz: Panderichthys)
(bkz: Elginerpeton)
(bkz: Obruschevichthys)
(bkz: Hynerpeton)
(bkz: Tulerpeton)
(bkz: Acanthostega)
(bkz: Ichthyosgtega)
(bkz: Pederpes finneyae)
(bkz: Proterogyrinus)
(bkz: Limnoscelis)
(bkz: Tseajaia)
(bkz: Solenodonsaurus)
(bkz: Hylonomus)
(bkz: Paleothyris) diye uzayıp giden formlardır. bazı cahil cühela kısmı bunları kıt akıllarıyla çürütmeye çalışır. "lan olm bir tanesi de mi doğru değil bunların? hepsi mi fake?" diye sorası geliyor insanın. hem harun yahya denen adam bunca bilimadamını karşısına nasıl alıyor? sizde hiç akıl yok mu?" oturun şöyle bir discovery channel, national geographic falan seyredin, onlar gidip yerinde araştırıp yayın yapan kuruluşlar. ne anlatıyorlarmış? eee tabi oturup meltem tv'de, samanyolu tv'de allah'ın verdiği ihsanla koşan çitayi seyrederseniz olmaz bunlar.