Neden hep yalnız olduğumda
Bu kadar alaycı oluyor bu yağmurlar
Ben ağlarken senin kahkahalarını getiriyorlar bana
Karşıma geçip ölümümü izlemek zevkli mi?
inan bir gün gerçek olacaklar.
tren yolculuğu gerek bana.
sadece çantam ve ben.
ne zaman döneceğimi bilmeden,
islak bir şehirde kaybolmam lazım
kendimi ararken o sokaklarda
aklıma sen gelmeden.
şimdi beni bulmak için yollardayım.
yola çıktım,nereye gidiyorum?
bu kaçıncı şehir sokakları yabancı?
bu kaçıncı ten kokusu sen değil?
bu kaçıncı yalan duyduğum?
kaç yalan girecek ömrüme?
kaç dost kaybedeceğim sensiz?
daha kaç kez özleyeceğim seni?
biliyorum sus diyorsun artık;
geçseydi geçerdi çoktan sensizlik sancısı.
biliyorum...
oysa şimdi;
şimdi ben sana değil
sana olana koşuyorum;
sana değil gidişim...
o yüzden bitmeyecek kendime koşum
daha da hızlanacağım
daha da büyüyecek yalnızlığım.
sensiz;ama senle bitecek yol...
işte o zaman soracağım..
kaç yıldır beraberiz?
kaç rüya eskittik?
kaç şarkı?...
yok yok..
sen olmayacaksın yanımda.
seni sevmek olacak.
şarkıdaki gibi..
sevmekten değil
senden geçiyorum ben..
- -
bu ne güzel bir melodi;
ilk kez mi dans ediyoruz sence?
elini ilk tutuşum mu bu?
ilk kez mi buluştu gözlerimiz?
ah sevgili;.
bu gün de mi bu çiçekler,
bu sözcükler
tutamıyor yerini? *
sabahın ilerleyen saatlerinde kahve döktüğüm lekeli masam, ders kitapları, arada kulağımda dönen şarkılar, bol kafeinli arkası kesilmeyen kahvelerim, uykusuzluktan mahrur olmuş arada ıslanan gözlerim.
günün çoğunu içinden çıkmayarak geçirdiğim odam.
arada penceremden içeri doğru esen rüzgar,
parktan içeri dolan çocuk sesleri.
anılar dışarıda kaldı, buraya hiçbiri giremez.
giderek azalan uyku saatleri, artan çalışma performansı.
hala neden olduğunu anlamadığım 2 gündür seken sol bacak.
dünya ile koparılan bağ.
telefonun ilk günlerde ötüp durması, hiçbirini merak etmemek.
artık vazgeçtiler zaten, rahatladım.
buraya neden yazdım. bilmiyorum. sakin burası. hem bu başlığa kimse bakmaz.
oraya gitmek istiyorum, büyük ihtimalle gidince her şey aynı olacak.
ama ukte kalmaz en azıdan.
ama söz veriyorum kendime, mürekkep ve kaleme dokunamasam da şu an, çizmeyi bırakmicam.
belki olmicak evet ama çizdiklerimi görsünler en azından. son 2 aydır çizgim de çok gelişti.
9 ay öncesini hatırla. bu şarkıyı dinlemiştin. mutlu değildin.
şimdi kendini kandırma. bunu da unutma sakın.
yapma bunu kendine artık...
kimseye güvenme, kim olursa olsun, o duvarı aşmasın.
kendine iyi bak
23 martta da kimse doğum gününü kutlamayacak, telefonla arayan akrabalar ve annenlerden başka aklında bulunsun.
ahanda bunun devam olacak (#23253038)
zaten sen olaya baya alışıksın.
oraya git yoksa ceren gibi kendini kampüse mancınıkla attırmak zorunda kalacaksın, atraksiyona ne gerek var yafu. *
--spoiler--
aralarında o kadar çok yol vardı ki adam da kadın da yollardan, mesafelerden nefret ettiler.
aralarında o kadar çok insan vardı ki adam da kadın da insanlardan nefret ettiler. iki kişi dışında dünyada hiçbir insan olmasın istediler.
ama öyle bir bağ vardı ki, bu bağ öyle derindi ki belki doğumlarından şimdiye adam da kadın da ilk kez bu kadar tamamlamış hissettiler. bütünleştiler.
elleri değmedi ama bütün gün el ele gezdiler.
gözleri değmeden birbirinin gözlerine , gözlerinin ta içlerine düştüler.
tenleri değmeden birbirlerinin dokunuşlarıyla ısındılar.
sesleri değmeden birbirine kelimelerle kendi saraylarını kurdular.
zordu elbette. düşünmemeye çalıştılarsa da birbirlerinden uzakta deliydiler.
günler geçtikçe güzelleştiler.
sevdadan tabi.
günler geçtikçe birbirlerine daha çok yürüdüler.
mesafeler bitmedi tabi.
insanlar bitmedi .
aşklarını ve cesaretlerini konuşturdular bu noktada. aşkı yakalamak bir şanstı çünkü.
ballı kahvaltılık gevreği arıyorum bir yandan.
bunlar yankılanıyordu kafamın içinde...
sonra 6-7 yaşlarında bi çocuk önümden koşturarak geçti.
nasıl mutlu nasıl mutlu anlatamam. bir de ondan büyük arkadaşı var yanında.
bir an için düşünmeyi ve beynimin içinde düşüncelerden sokaklarda kaybolmaktan vazgeçtim.
marketin içinde koşturuyorlar. tüm dikkatim onlarda.
sonra kayboldular.
köşeyi dönünce aynı düşünceler sokağına vardım bi kaç dakika içinde.
-----
elleri değmedi ama bütün gün el ele gezdiler.
gözleri değm...
-----
bir daha koşturarak geçti önümden. bu sefer sadece küçük olan vardı.
biraz önce babası oyuncak uçağı satın aldı diye deli bir sevinç yaşadığı her halinden belliydi.
baktım sol kolu olmadığı için zar zor tutuyor uçağı minik çocuk.
ama nasıl mutlu anlatamam, uçağa bakıp bakıp gözleri parlıyor.
daha 6 yaşında ya var ya yok.
koşa koşa gitti sonra annesinin yanına. uzaklaştılar.
gözlerim doldu önce, sonra bir şeyler koptu içimde. hissettim.
hani derler ya gök göğsüme doldu sanki diye.
tutamadım kendimi, gözlerim doldu önce
sonra marketin ortasında hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
daha önce gördüm elbet ama o kadar küçük birini öyle görmemiştim.
neden o dedim? ama daha çok o kadar neşeli olmasına hüzünlendim. biraz da gurur duydum galiba.
diyorum ileride ne olacak bu çocuğa? ya pilot olmak isterse her erkek çocuğu gibi...
bisiklet nasıl kullanacak bu çocuk? babası selesinden tutmayı bırakınca ilk ''hayat yarasını'' o zaman almalıydı, evde çikolata yiyince unutacağı yarasını.
çocuk o ya çocuk!
annesi yatağına götürüyor diye ağlaması gerek ya da istediği oyuncak alınmadı diye
isterse bağırıp çağırsın yeri göğü inletsin.
ama hiç bir çocuğun hayalleri hiçbir zaman gerçekleşmeyecek diye gözleri dolmasın