öncelikle bu yazı bilimsel görünümlü olup aslında bilimsel olmayan bir yazıdır.
aklıma bir şey takıldı, hemen internetten bir araştırma gibimsi bir şeyler yaptım. üzerine fikrimi kattım, bu oldu.
öncelikle etrafınıza bakın; size en yakın tv sizden ne kadar uzakta, günde kaç saat tv izliyorsunuz, bulunduğunuz mekanların kaçta kaçında tv var? tüm tv'sel soruları kendinize sorun. ben sordum!
yatılı öğrenci olduğum için tv izlememiz kurallar çerçevesinde gerçekleşiyordu. yurtta tv yemekhanede durur ve maçlar izlenir. ben maç izlemezdim ama ben de yemekhanede bulunurdum. çünkü tv bağımlılığı içimize işlemiş. tv'de ne olduğunun önemi yok, sadece ışıklı bir ekran olması yetiyor. mesela biri "beyler! tv'de film buldum lan..." dediğinde koşarak tv'nin başına toplanırdık. filmin başı mı sonu mu, film güzel mi, kim oynuyor... hiç birini düşünmezdik. niye tv'ye hasrettik! buna zorlandık, belki sizin hikayeleriniz daha farklıdır ama ortak olan bir şey var, tv'ye bağlandık.
eve gidince kanepeye yatıp saatlerce tv izliyorum. bakın "tv izliyorum." dedim, film ya da program demedim. neden? yurttaki baskı, bizi seçici izleyici olmamızı engelledi aksine bize sadece kumandaya hakim olmayı öğretti. tv sadece evlerde ya da yurtta mı? şehirler arası seyahat ediyorum, her koltuğun tv'si var. eskiden bulmaca çözerdik, kitap okurduk, belki uyurduk ama şimdi? "kardeşim sen yine bulmacanı çöz!" diyebilirsiniz, ben zaten sadece müzik dinliyorum ama diğer yolcular? onları bilinçlendirmek için artık çok geç! önlerine tv koyuyorsun, tüm yol kurcalıyor. önlerine içinde sadece 0-3 yaş için olan çizgi film koyun, yine izleyeceklerdir. daha kötüsünü geçen fark ettim. şehir içindeki belediye otobüslerine bile tv koymuşlar. sadece reklam için yayın yapan kalan var ve yine de herkesin gözü o ekranda.
sözümü şu istatistiksel veriyle bitireyim:
türkiye'de okuma ve izleme oranları
dergi okuma oranı % 4
kitap okuma oranı % 4,5
gazete okuma oranı % 22
radyo dinleme oranı %25
televizyon izleme oranı %94
kaynak: http://istatistikler.net/izleme.html