anılarla atatürk

entry5 galeri0
    1.
  1. ATATÜRK E HAKARET EDEN KÖYLÜ


    Atatürk, olaylara duygusal yaklaşmazdı. Kendisini daima olaya neden olan kişilerin yerine koyarak onların hareketlerinin gerisinde yatan nedenleri araştırır ve kararını ondan sonra verirdi. Devlet yönetiminde görev alanların kendilerini mutlaka vatandaşın yerine koymalarını, kendilerine nasıl davranılmasını, nasıl hizmet verilmesini isterlerse kendilerinin de vatandaşa aynı anlayışla davranmalarını ve hizmet vermelerini isterdi. Kendine yabancı, halkına yabancı, gerçeklerden uzak anlayışlı insanların toplumlarına yararlı olmaları mümkün olmadığı gibi bir de halkta yöneticilerin şahsında devlete olan güvenin sarsılması gibi çok olumsuz bir anlayışın doğmasına da neden olabilirler. Aşağıdaki anekdot Atatürk ün halka hizmet anlayışını yansıtması açısından önemlidir.





    Atatürk e hakaretten sanık bir köylü hakkında kovuşturma yapılıyordu. Durumu Ataya bildirdiler.

    - Mahkemeye veriyoruz, dediler, size küfür etmiş.

    Atatürk sordu:

    - Ben ne yapmışım ona?

    Soruşturma evrakını inceleyenler açıkladılar:

    - Gazete kağıdı ile sardığı sigarayı yakarken kağıt tutuşmuş da ondan.

    Bunu söyleyen o zamanın bakanlarından biridir. Bakana şu soruyu yöneltmiş:

    - Siz hiç gazete kağıdı ile sigara içtiniz mi?

    - Hayır...

    - Ben Trablusta iken içmiştim. Pek berbat şeydir. Köylü gene bana az küfretmiş. Siz bunun için mahkemeye vereceğiniz yerde, ona insan gibi sigara içmeyi sağlayınız.

    kaynak:
    H. BESLEYiCi, Atamız Atatürk, s.95-96
    0 ...
  2. 2.
  3. Atatürk, (bkz: Özgürlüğün olmadığı yerde ölüm ve yokoluş vardır. Bütün gelişmelerin anası özgürlüktür.) sözünü söylerken bu duygu ve düşüncesinin kaynağını mensubu olmakla gurur duyduğu Türk milletinden aldığını çok iyi bilmekteydi. O, özgürlükleri için ölümü göze alabilen ulusların asla tutsak edilemeyeceğine inanmakta, Türk milletinin de bu özelliğinden dolayı sonsuza kadar özgür ve bağımsız kalacağını düşünmekteydi. Aşağıdaki anekdot Atatürk ün Türk ulusundaki özgürlük tutkusuna olan güvenini yansıtması açısından güzel bir örnektir.





    Bir gün müslüman memleketlerden birinde (Mısır da) bağımsızlık davası için çalışan liderlerden biri, Mustafa Kemal i görmeye gelmişti. Kendisine:

    - Bizim hareketin de başına geçmek istemez misiniz? diye sordu.

    Olabilecek bir şey değildi, ama, insan yoklamalarını pek seven Mustafa Kemal:

    - Yarım milyonun bu uğurda ölür mü? diye sordu.

    Adamcağız yüzüme baka kaldı:

    - Fakat Paşa Hazretleri yarım milyonun ölmesine ne lüzum var? Başımızda siz olacaksınız ya... dedi.

    - Benimle olmaz, beyefendi hazretleri yalnız benimle olmaz. Ne zaman halkınızın yarım milyonu ölmeye karar verirse o vakit gelip beni ararsınız.


    Kaynak:
    Falih Rıfkı ATAY, Çankaya
    0 ...
  4. 3.
  5. 4 Şubat 1919 tarihinde Alemdar gazetesinin yazarlarından Refii Cevat (ULUNAY) M. Kemal Paşa ile Şişli deki evinde bir görüşme yapar. Refii Cevat bu görüşmeyi şöyle aktarır. :

    Sorularımı bitirip veda etmek üzere ayağa kalktığımda dedi ki:

    - Biraz daha oturunuz lütfen.

    Oturdum. Şöyle bir konuşma geçti aramızda

    - Soracağınız sorular bitti mi?

    - Bitti Paşam.

    - Bu vatan içine düştüğü bu felaketten nasıl kurtarılır, istiklaline nasıl kavuşturulur? Diye bir soru sormanızı beklerdim.

    - Af buyurunuz Paşa hazretleri, bugün içinde bulunduğumuz bu şartlardan bu vatanın kurtulmasını en uzak ihtimalle dahi mümkün görmediğim için böyle bir soru sormadım.

    - Siz gene de böyle bir soru sormuş olunuz, ben de cevabımı vereyim, fakat yazmamak şartıyla.

    - Zatıalinizi dinliyorum Paşa hazretleri.

    - Bakınız Cevat Beyefendi, sizin imkansız gördüğünüz kurtuluş yolları vardır. Bu gün herhangi bir teşkilatçı Anadolu ya geçer de milleti silahlı bir direnişe hazırlarsa bu yurt kurtarılabilir.

    Heyecanlanmıştım. I. Dünya Savaşı süresince gücümüzü öylesine tüketmiştik ki elimizde hiçbir şey kalmamıştı. Harplerden sağ kalanların ise ayakta duracak halleri yoktu.

    - Nasıl olur Paşam! Diye yerimden fırladım. Paşa sakindi :

    - Aklınızdan geçenleri tahmin ediyorum, dedi; doğrudur. Görünüş tamamen aleyhimizde. Ama düşmanlarımız olan bu büyük devletlerin bir de içyüzleri var.

    -Nasıl Paşam.

    -Anlatayım. Siz sanıyor musunuz ki, savaşı kazanmakla müttefikler aralarındaki bütün sorunları çözmüşlerdir. Aralarındaki asıl rekabet şimdi başlayacaktır. Asırlarca birbirleriyle boğuşan Fransızlarla ingilizleri ortak düşman tehlikesi birleştirdi. Şimdi o eski rekabet bıraktıkları yerden tekrar başlayacaktır. italya nın da başı dertte. onlar da her an bir iç karışıklık yaşayabilirler. Sonuçta, Anadolu da başlayacak bir milli direnişle hiçbiri mücadele edecek durumda değildir. Böyle bir mücadelenin tam sırasıdır.

    - Paşam, milli direniş, Güzel. Ama neyle? Hangi askerle, hangi silahla, hangi parayla? Maalesef Paşam, kupkuru bir çölden farksız oldu bu güzel vatanımız.

    -Öyle görünür Refii Cevat Bey, öyle görünür. Ama çölden bir hayat çıkarmak lazımdır. Çöl sanılan bu alemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. O, Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilattır. Bu teşkilat organize edilebilirse vatan da millet de kurtulur.

    Mustafa Kemal e veda ettim; matbaaya geldim. Ne kafam almıştı ne mantığım. Daha doğrusu anlattıkları bana deli saçması gibi gelmişti. Matbaada arkadaşlar anlat diyorlardı; neler söyledi? Anlattım:

    Şu sıralar Anadolu ya geçilir, orada teşkilat kurulur, vatan bağımsızlığına kavuşur, millet de özgürlüğüne kavuşurmuş, anladınız mı arkadaşlar:

    Bu deli değil, zır deliymiş.

    O günlerde, o şartlar içinde istiklal Mücadelesine atılıp Türkiye yi kurtarmaktan söz edenlere karşı herkes benim gibi düşünürdü. O günlerde böyle düşünen TEK ADAM oydu; TEK ADAM.


    Kaynak:
    Sadi BORAK ATATÜRK ün istanbul daki Hayatı
    0 ...
  6. 4.
  7. bir yerde okumu$tum,yanılmıyorsam ingiliz krali VIII. Edward Istanbul'a Atatük'ü ziyarete geldiginde,Atatürk kendisine bir ak$am ziyafeti düzenlemek ister..fakat atatürk'ün kafasında ingiltere kralı icin bir jest yatmaktadır.

    "Bana Ingiltere sarayinda verilen ziyafetler nasıl olur,masa nasıl düzenlenir,onu bilen birisini bulun" der..

    adam bulunur..ingiltere kraliyetinin sofraya nasıl oturdugu,düzeni,hatta tabakların yeri bile kraliyet sofrasına uygun hazırlanmı$tır..
    Ak$am ingiltere kralı sofraya oturunca kendisini
    sarayinda zannederek,memnuniyetini atatürk'e $oyle belli eder;

    "Sizi tebrik ve te$ekkür ederim.Kendimi Ingiltere'de
    evimde yemek yiyormu$ gibi zannettim"

    fakat ingiltere kralının dikkatini ba$ka bir husus cezbeder..sofraya hep türk
    garsonlar hizmet etmektedir.onlarda ingiliz olsa tam sarayında gibi hissedecektir kendini..

    ilerleyen zamanda Bu garsonlardan bir tanesi heyecanlanarak,
    elindeki yemek dolu büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlanır.Yemekler
    halilara dagilır.

    Misafirler utanclarindan kıpkırmızı olurlar.Fakat Atatürk Kral'a :

    "Bu millete her $eyi ögrettim, fakat u$akligi ögretemedim!"
    der..
    2 ...
  8. 5.
  9. çocuklar ile olan anıları en dinlenilesi olanlardır.bir keresinde doktorculuk oynayan cocuklara gerçekten doktor bulup getirmiş ve oyunlarına katılmıştır.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük