Savaşın kızgın bir dönemiydi. Courtney mevziinde
bulunuyorduk. Akşama kadar süregelmiş çarpışmalar
nispeten duraklamış, ara sıra duyulan silah seslerine
rağmen, sakin bir gece başlamak üzereydi.
Bir ara, sırtların hemen gerisinden, kulaklarımızın çoktandır
yabancı kaldığı bir sesin, güzel bir melodinin, savaş alanını
kaplarcasına yayıldığını duyarak hayretle kulak kabartmıştık.
Taburumuzun mensuplarından Mac Mahonun kornetinden
çevreye yayılan Un Peu Damour isimli şarkının güzel
melodisi, böyle bir ortamda hepimizin üzerinde bambaşka
etkiler yapmıştı.
Sanki verilen bir emre uyarmışçasına, bir anda iki taraf ta
ateşi kesmiş, çevredeki siperlerde bulunan Avustralyalı ve
Türk savaşçılar bu melodinin sihirli güzelliğinde birleşmiş,
kaynaşmışlardı.
Son notalar sessiz karanlıkta perde perde eriyip giderken,
karşılıklı siperlerden yükselen alkış sesleri,böyle bir ortamda
hiç kuşkusuz az rastlanılacak bir olaydı. Ne var ki, derin
sessizlik ancak birkaç dakika sürebilmiş, ardından yine
öldürücü atışlar, yine savaş başlamıştı.
Bir başka gün, yine çetin bir çarpışmanın yorgunluğu içinde
başlayan bir gecenin başlangıcındaydık. Biraz olsun
dinlenebilmek için sindiğimiz siperlerde, Türk tarafından
gelen Allahu ekber Allahu ekber diye yükselen bir sesle, ne
olduğunu anlayamadan hemen silahlarımıza sarılıp alarma
geçtik. Karanlık içinde olmasına rağmen hemen
yakınımızdaki görüntüyü seçebiliyorduk. Hepimiz hayretler
içinde kalmıştık. Türk siperlerinin önüne çıkmış beyaz sarıklı
bir din adamı ayakta ve fütursuzca dini görevini yapmaktaydı.
Bu cesur din görevlisine karşı bizim taraftan hiçbir müdahale
olmadı. Tetiğe dokunuversem onun hayatına son
vermekliğim işten bile değildi, fakat hayır