Kitap okumaktan yaklaşık 15 yıldır falan nefret etmeme, daha doğrusu büyük odaklanma sorunları yaşanmama rağmen çehov’un eserlerini hiç kopmadan okuyabiliyorum. Hem de bayılarak.
Çehov hakkında edebiyatla ilgili hemen herkesin bir fikri vardır ama son hikayelerinden gördüğüm kadarıyla insanın içinin acıdığı durumlardan büyük komediler, daha doğrusu kara komediler çıkartabiliyor.
Diğer yandan sovyetlerin sosyokültürel yaşantısıyla ilgili de önemli ipuçları da veriyor.
Sanırım bana bu azmi sağlayan bir diğer yazar da gonçarov’du. Yaklaşık 200 sayfa kadar oblomov’u yataktan çıkartmasını bekledim ama sonra çıkmayınca o da hüsranla bitti. Konuyla alakasız da olsa hala merak ederim sonunu.
çehov'un ölümüyle ilgili bir yazının tarafımdan özetlenmiş halidir. okuma müziği önerisi de can güngör'ün yalnız ölmek
ölüm, her ölümlü için bir sondur biliriz ama unutarak. aldanmayı seçeriz, tahammül edebilmek için. eğer bir hastalık söz konusuysa ya bir doktor ne yapar? herkesten evvel kendileri anlar elbette. anton çehov'da ölümünün yaklaştığını görmekte iki kere şansız olanlardandır. hem doktor hem yazardır çünkü.
bir doktor arkadaşına ölümünden iki hafta önce yazdığı mektupta şöyle der:
"iyice düzeldim. nefes darlığından, bir de giderilmesi imkansız tembelliğimden gayrı bir sıkıntım kalmadı."
çok genç yaşta tüberküloz olmuş. 1904 yılında, vişne bahçesi adlı oyununun temsilinde sahneye çıkmakta zorlandığında henüz kırk dört yaşındaydı.
ölmeden önce kütüphanelere kitap desteğinde bulunuyor ve bunu şöyle açıklıyordu:" durup dinlenmeden başkaları için çalışacağız ve zamanımız geldiğinde boyun eğerek öleceğiz. mezarın ardında; acı çektiğimizi, ağladığımızı ve acı bir hayat yaşadığımızı söyleyeceğiz."
durumu ağırlaşınca bir tüberküloz uzmanı arkadaşının yanına berlin'e gider. kaplıcada bir arkadaşına mektup yazar ve durumunu ölümünden üç gün önce şöyle açıklar:
"ateşim hep yüksekti, bugün kendimi sağlıklı hissediyorum... ama yürürken soluğum öyle daralıyor ki, imdat diye bağırsam yeridir. moralim çok bozuluyor. sekiz kilo kadar zayıflamışım. buranın havası çok sıcak... sanki isveç yolculuğuna çıkıyormuşum gibi yanıma yalnızca kışlık giyecekler almışım!"
o sıcak temmuz gecesi odasında öksürük krizine yakalanır. 2 temmuz 1904. hayatında ilk defa karısından bir doktor çağırmasını ister. doktor gelene kadar eşi olga rahatlaması için anton'un göğsünün üstüne içi dövülmüş buzla doldurulmuş bir kese koyar. çehov, karısının kolunu iterek: "boş bir kalbin üzerine buz konmaz!" der.
gelen doktor boş kalbi canlandıramaz! anton yatağında doğrulur ve alman doktora "ıch sterbe!" der. "ölüyorum!"
bu söylemesi zor sözcüğü başka bir dilde telaffuz etmesinin nedeni nedir? ya durumun ağırlığıyla alay etmek ya da hekim alman olduğu için ona nezaket göstermek. her iki durum da anton çehov'un karakterini yansıtmıyor mu?
tanıştıkları ilk gün kadehini kaldırıp "merhaba, hayatımın son sayfası." dediği olga'ya bakarak doktorun verdiği son kadeh şampanyasını göstererek "çoktandır şampanya içmemiştim."der ve sessizce sol yanına uzanır.
olga bu anı şöyle anlatır: "hiçbir insan sesi duyulmuyordu, günlük yaşamın çalkantısı yoktu. yalnız güzellik, dinginlik ve ölümün büyüklüğü vardı."
anton çehov 1903'te bir gece ivan bunine: "biliyor musun? yedi yıl boyunca beni okumaya devam edecekler." demiş. bunu söylerken 6 yıl daha yaşayacağını ölümünden sonra sadece bir yıl okunacağını hesap etmişti.
yanılmıştı.
bu tahminden sonra bir yıl yaşadı ve yüz yıldan fazladır okunmayı sürdürüyor.
"başkalarının yalanlarını dinlemek ve yalanları yutmuş göründüğün için seni aptal bellemelerine göz yummak, alçalmayı sineye çekmek, dürüst, özgür insanların yanında olduğunu açık açık söyleyememek, üstelik yalan söylemek zorunda kalmak, gülümsemek… hayır, hayır, beş para bile değeri olmayan bir lokma ekmek, bir sıcak köşe, bir mevki için çekilmez bütün bunlar. böyle bir dünyada yaşanmaz!"
ilk okuduğumda bu neymiş ya dedirtmişti 6 ciltlik versiyonu vardı şu yeşil basımdan hepsini okudum çoğunun sonunda istemsizce sırıtıyordum. Gogol' ün eserleri de bana aynı tadı vermişti, gerçi o biraz mala bağlatıyor insanı. Ama en sevdiğim öykücü O. Henry' dir.
1. “Her şeyden önce hayatın prizmadan geçirilmesi gerekir. Yani, daha açık söyleyeyim, ışığın yedi ana renge ayrıldığı gibi, hayatın da en basit elemanlara bölünmesi, her birinin ayrı ayrı incelenmesi gerekir.”
2. “Bu zamanda mutlu birini görmek insanın garibine gidiyor, diyor. Beyaz fil görmek, mutlu birini görmekten daha kolay.”
3. “Başkalarının yalanlarını dinlemek ve yalanları yutmuş göründüğün için seni aptal bellemelerine göz yummak, alçalmayı sineye çekmek, dürüst, özgür insanların yanında olduğunu açık açık söyleyememek.”
4. “Üstelik yalan söylemek zorunda kalmak, gülümsemek… Hayır, hayır, beş para bile değeri olmayan bir lokma ekmek, bir sıcak köşe, bir mevki için çekilmez bütün bunlar. Böyle bir dünyada yaşanmaz!”
5. “Benim içimdeyse sanki çok,çok eskiden doğmuşum gibi bir duygu var…Hayatımı,bitmez tükenmez kuyruğu olan bir elbise gibi sürüklüyorum sırtımda.”
6. “Yalnızca ölüm karşısında saygıdan çok korku duyan bir korkak, bedeninin zamanla bir otun, taşın ya da kurbağanın içinde yaşayacak olmasıyla teselli olabilir.”
7. “Eğer ölüm herkes için olağan ve meşru bir sondan ibaretse insanların ölmelerine engel olmak niye?”
8. “Kendisine verilen şeyi çoğaltması için mantıkla, yaratıcı güçle donatılmıştır insan; ama bugüne kadar hep, yaratacağına yok etti.”
9. “Ormanlar gitgide tükeniyor, ırmaklar kuruyor, av hayvanlarının kökü kurudu, iklim bozuldu, yeryüzü günden güne yoksullaşıyor, çirkinleşiyor.”
10. “Anlamaya çalışma. Hayat böyledir işte.. Hep o kıyamadıklarımız kıyar size.”
11. “Sıradan bir insan iyiyi ya da kötüyü dışarıdan, yani bir atlı arabadan ya da bir çalışma odasından bekler. Düşünen bir insan ise kendinde bulur.”
12. “insanın huzur ve memnuniyeti dışarıda değil, içindedir.”
edebiyat kariyerinin zirvesindeyken bile doktorluk yapmaya devam etmiştir. hatta bir sözünde ''tıp nikahlı eşim , edebiyat metresimdir. Birinden sıkıldığımda geceyi diğeriyle geçiririm'' der.
Çehov'un yazdığı her hikayede insan tiplemelerinin çeşitliliği , onun derin gözlemci niteliği ve yaşamı bütün objektifliğiyle vermesi dikkat çeker . Çehov'a göre , hangi devir , hangi toplum ve hangi kültür yapısı olursa olsun yaşamda muhakkak bir mizahi ve hiciv unsurlarının var olduğudur . Hayata daima gülerek ve onunla alay ederek yaklaşmış , bunu da sanat eserlerine yansıtmıştır .
Çehov , her ne kadar on dokuzuncu yüz yıl Rus Toplum yapısını anlatsa da o aslında geçmişte yaşamış , gelecekteki yaşanacak her çağı ve toplumu anlatmıştır . Okurların önüne toplumun her kesiminden gelen kişilerin sergisini ya da bir film şeridinin geçişini serer , topumun bütün gerçeklerinin tercümanıdır . Eserlerinde sadece yazar kimliği ile değil aynı zamanda doktor ya da psikolog olarak karşımıza çıkan Çehov büyük bir hünerle insan ruhunun en derinliklerinin bir Dostoyevski gibi ortaya koyar .
Tüm oyunlarında sürekli tekrarlanan karakterler yok olmakta olan aydın kesimdir . Dile getirdiği diğer bir temel konu da , yaşadığı dönemin etkisinde olsa gerek , içinde daima geleceğe olan ''ümit ışığı'' dır , sıkça işlenen tema ise çalışkanlık , sabır ve özveridir . Dikkat ettiği bir husus da doğallıkla birleşmiş işlevselliktir . Her zaman dilinden düşürmediği ''her şey basit olmalıdır ... Tümüyle basit ...'' sözü onu en iyi şekilde açıklar . Bundan dolayıdır ki Çehov , ülkesinin sınırlarını aşmış , kolay anlaşılmış , çok okunmuş , yorumlanmış , dilden dile çevrilmiş ve oyunları dünya tiyatrolarında sahnelenmiştir .