filme rezalet deyip kötüleyen kişiler recep ivedik izlemeye devam edebilir. tipik cem yılmaz filmlerinde edilen ve sarfedilen küfürlerin bizzat fiili olarak gösterilmesini konu alan bir yapıt. gayette başarılı kanımca. şehvet ve ihtirasın insanı bu denli şeytanlastırabildigini gösteren bir film. yani sen filme porno diye bakarsan o film bu kalıptan öteye cıkamaz. ama yönetmenin ve senaristin anlatmak veya vermek istedigi duyguyu yakalamaya calısırsan cok değişik enstantanelerle karşı karşıya kalabilirsin.
önsöz kısmı muhteşemdi. yani filmin girişinde çalan o müzik, kadınla erkeğin sevişmesi, çocuğun oyuncağıyla birlikte pencereden atarak intihar ettiği sahne ve tüm bunların yavaş çekimde olması beni bitirdi, üzerimden geçti diyebilirim.
baştan söyleyeyim, filmde pornografik unsurlar oldukça yüksek. o ne leyyn, dostum film demişsin ama bu porno çıktı diyecektir, demiştir birileri. "mal" kavramı ile baş başa bırakıyorum onları. git candide'i oku anasını satayım o zaman. orada da candide'in kızların bekaretini bozduğunu anlatılıyor...
metaforlar oldukça bol serpilmiş. film bence, kişisel bir alt yapı da gerektiriyor. (felsefe-teoloji-semboller). yani "mal" gibi hissedebilir filmi izleyenler kendilerini. belli başlı edebi kavramlar, alegori, cennet-cehennem-araf ve teolojik unsurları görmek mümkün.
kadının adama sövdüğü sahne(kadın resmen "piç" diyor beni nasıl terk edersin?!) öehh işte. üç dilenci kısmını tamamlamaları iyiydi. finale yakın olaylar arası kurgu kendi doyumuna ulaştı. sonsöz kısmı, önsöz gibi arkadan fonu vererek güzel bitirdiler.
18+ bir film. bol cinsellik, psikoloji ve $iddet içermektedir. tarkovsky görse ne derdi acaba bunlara? ona adanmışta. lars von trier bizlere farklı bir "sanat" sunuyor...
acayipler acayibi, tuhaflar tuhafı bir lars von trier filmidir. film kendimi bildiğin su katılmamış bir aptal gibi hissetmeme sebep olmuştur ne yazık ki. keşke hıristiyanlıktaki semboller üzerine, sinemdaki sembolizm üzerine, sanat filmleri üzerine daha derin bir birikimim olsaymış. yaklaşık 2 saat önce izledim, ve geçen bu süre zarfında film hakkında internette bir ton şey okudum ve yeni yeni anlamaya başladım sanırım. bütün okumaları bitirip bir daha izlemek emelindeyim.
--spoiler--
araştırmalar sonrasında ağır spoiler içeren yorumlarımıza gelecek olursak, öncelikle biricik lars'ımı mizojinist adleden kişileri yanaklarından öperim. ne dogville, ne manderlay ne de antichrist bir mizojeni örneğidir. buradan kadın=deccal gibi bir indirgemeciliğe çıkmak pek sakıncalı olur. zira filmin ana ekseni erkek vs kadın değil. kadın vs kadın ya da tanrı vs şeytan daha akla yatkın bir eksendir. özellikle manderlay de tavan yapan efendi köle diyalektiği bu filmde de kendini göstermiştir. kadın kişi içinde bulunduğu durumu fazlasıyla kabullenmiştir ve çıkmak istemez. cadı olduğuna tezini yazarken ikna olmuştur ve sonrasında da yok ben düzelip insan olayım gibi hallere girmemiştir. kocasının bu yöndeki girişimlerini bi güzel tepmiş ve çözüm olarak kocasının basitçe onu öldürmesini istemiştir.
çocuğunun ayakkabılarını ters giydirmesi ise "bak gördün mü zaten özensiz bir anneymiş" tarzı bir yorumdan çok daha fazla bir açıklamaya layıktır. olay kadının kendini cadı olarak görmeye başlamasından sonra gerçekleşmeye başlamıştır ve bu da hıristiyanlıktaki bir mevzuya göndermedir. işte mesela burası keşke hıristiyanlıktaki sembolizm üzerine daha çok şey bilseydim dediğim noktalardan biridir. aynı lafı ettiğim bir diğer noktada tilki, karga ve geyik üçlüsüdür. sırasıyla acı, yas ve umutsuzluğu* temsil eden bu hayvanların da yüzde yüz ifade ettiği derin anlamlar vardır hıristiyanlıkta ama ben henüz çok oturtamadım.
eden ormanına gelince orası da aslında bir metaforlar ormanıdır. köprü bir araf gibi okunabilir pekala. köprüden geçtikten sonrası cennet olmalıdır ama eden ormanının tuhaflığı içinde orası bütün duyguların acığa çıktığı bir acayip yer olmuştur. ordan çıkış da cadı hanımkızımızı yakmaktır haliyle. tabii değinmeden edemeyeceğim, kadının adamın ayağını zincirlemesi-prangalaması-tuhaf şekilde sabitlemesi* isaya bir gönderme içermektedir illa ki.
--spoiler--
filmdeki bu yüksekdoz kapalılık ve sempolizm izleyicinin işini bir hayli zorlaştırıyor tabii. ama yine de bütün bunların hiçbirini anlamasa bile akıl fikir sahibi olan hiçbir insan evladı kalkıp da "aa bu korku filmi, yok bu entel pornosu" gibi bir çıkışta bulunmaz. şiddet ve cinsellik gerçekten fazlaca vardır filmde, hatta bazı şiddet sahnelerini izlemek sağlam mide gerektirmektedir* ama yine de bunlar filmi böyle ucuzca kategorikleştirmeye mazeret değildir. holivud filmlerinde gereksizce kullanılan onbinlerce vajina, penis ve memeyi düşününce bu filmde bir kere bile gereksiz kullanılmadıklarına kanaat getirir insan. rahatsız eden boyutlarda gerçeği insanın gözüne sokmaktır olan biten, hepsi bu. ve o kadar inanılmaz bir görsel şölen içinde sunulur ki bütün bunlar insan sanki izlediği kendi bedeniymiş gibi tuhaf bir benimseme yaşar.
son olarak film öyle sanıyorum ki gelmiş geçmiş en harika girişe sahiptir. olağanüstü handel aryası lascia ch'io pianga eşliğinde, doğaüstü bir yavaşlık ve estetiklikteki 5 dakikalık girişten sonra (önsöz) filmin bölümleri başlar. tekrar tekrar dönülesi bir 5 dakika..
özetle, ağır ve hazmı zor bir sanat filmidir. eğer sinemadaki ve hıristiyanlıktaki sembolizmden bihaberseniz araştırıp araştırıp bir daha izlemek gerekebilir. eminim her izleyişinde insan bir kere daha hayran olacaktır yönetmenin dehasına.
not: ayrıca bu film uludağ sözlük ve ekşi sözlük ayrımını da daha bir net yapmıştır kafamda. buradaki 2 küsür sayfalık, herbiri ortalama 3 satır olan entrylerin tersine eşkideki arkadaşlar 7 sayfa uzuun uzuun anlatmışlardır filmi. takdir ettim ekşideki entel seviyeyi.
sanat eseri nedir, nasıldır sorularına bir cevap filmidir. o kategoriye üye olmuştur benim gözümde. artık bu film de var listemin mutlaka izle'lerinde.
ama asıl büyük harflerle yazacağım şey, hayatımda izlediğim en iyi açılış sahnesine sahip olan film budur. üstüne yok. o nasıl bir üç dakika tanrım. eridim bittim. film bitti tüm salaklığımla etrafa bakınayım derken iki kere daha izlemişim o sahneyi haberim yok...
sonrasını bilemiyorum. hristiyanlık adına geniş bilgim yok ne yazık ki. çünkü filmde dehşet göndermeler var. önsöz ve sonsözü saymazsak film üçe ayrılıyor. işte o üç ana başlık aynı zamanda üç oyuncak. üç hayvan. o üç hayvan üç...(spoilere giderken susan bilinç...)
gelelim herkesin hemfikir olduğu cinsellik ve rahatsızlık kokan sahnelere. bir film nasıl sadece bunlarla değerlendirilir anlamak mümkün değil. film bu be hocam. iki saAt süren bir film. ama bizimkiler hatta uluslararası seyirciler de bundan dem vuruyor ki ilginç. evet cidden rahatsız edici, evet cidden pornografik ama film bitince sen ilk ve en çok bunlardan bahsediyorsan zaten ne desem ben size boş...
neyse velhasıl kelam, ben çok beğendim. zaten lars von trier'i de severim. olmuştur. vurmuştur.
sinema da izlemediğim için kendimi şanslı hissettiğim film zira bilgisayar başında soluklana soluklana izlememe rağmen yaratılan bunaltıcı hava beni etkisine almayı başarabildi. hatta bir sahnesinde kendimi tutamayıp çığlık bile attım. filmin çekimlerinden bahsedecek olursak gayet iyiydi, sırf bunun için bile izlenebilir. fakat yine de izlemek için güçlü bir mideye sahip olmak gerekir.
andrei tarkovsky'e adanma konusuna gelirsekte; 1983'de çektiği tempo di viaggio isimli belgeselde kendisi: "çok hoşuma giden bir sahne var. belki bir gün bundan bir film çıkarabilirim...bir adamın karısını ateşe vermesi ile ilgili. sadece karısı ona gerçeği söylemediği için, çünkü yalan söylüyor. yalanlar o kadar da önemli değil, anlıyor musun? kadın adamı çok seviyor, adam da kadını. çok harika bir kadın, birbirlerini çok seviyorlar ve harika bir ilişkileri var. ama kadın bazı şeyleri uyduruyor. dışarı çıkıyor ve geri geldiğinde adam soruyor, 'neredeydin?'. kadın sebebini kendisinin de bilmediği bir şekilde yalan söylüyor. adam kadınla mücadele ediyor ama kadını yalan söylediğine ikna edemiyor. en sonunda onu ağaca bağlıyor ve ateşe veriyor, joan of arc gibi. bu fikri çok seviyorum ama bundan bir film çıkaramadım." demiştir. ve von tier'inde bu sözlerden yola çıktığı düşünülmektedir. fakat benim anlamadığım tarkovski usta bile çekememişken, kendinin çekebileceğini düşünmekte ne demek? bence burda von tier biraz haddini aşmış ve ustaya saygısızlık etmiştir.
islam dinine göre deccal'e tekabül eden sahte mesih.
ayrıca dimmu borgir, slayer, sepultura, destruction, gorgoroth ve daha bir çok grubun albüm yada şarkı ismidir. özetle metal piyasasında prim yapmak için "satan" takılanların, r&b piyasasında göt açanlardan farkı yoktur***.
kışkırtıcı, tahrip edici, yıkıcı, tahrik edici, susturucu, durdurucu, düşündürücü, sövdürücü, arsız ve aydınlatıcı...
filmin ortasında salondan çıkan insanlar vardı, belli ki bu kadar "bilmek" fazla ağır gelmişti. bense film bittiğinde gülüyordum. "orrroospu çocuğu, ne film yapmış be" diye sövüyordum. sevdiceğim şamşırdı. "manyak mısın" dercesine bana bakıyordu. bi vakit daha salonda kalmak istedim, ısrar da ettim.
yine bir halt anlamadığım fakat iki gece uykuma mal olmuş bir başka sanatlı film. görsel yönden çok başarılı, zira bugüne kadar kullanılmış klişe öğelerin çok dışında kurgularla seyirciyi şaşırtıyor. fakat bırakın filmin felsefesini, doğrudan olayların akışını anlamak için dahi filmi bir sürü insanla teati etmem gerekti sonradan. yönetmen lars von trier olunca önemli bir yapıt herhalde diyor insan ama tam olarak niye ben anlamadım. yine de daha ileri seviye sinema severlerin benden çok daha fazla zevk alarak seyredeceklerine eminim.
bünyedeki etkisi, bittikten 2 saat sonra bile devam eden filmdir. yönetmen o kadar çok gönderme yapmıştır ki film izlemekle bitmez içinizde "bu geyik, yok karga, nerden çıktı ya bunlar?" diyip araştırma safhasına geçersiniz. yorar kafayı, söylemedi demeyin.