temmuz ağustos döneminde küçük cehennemi yaşatan , göçlerle her gün biraz daha büyümesine rağmen kötüye giden , doğasına aşık olduğum , bir çok soruna rağmen bir kere yaşanılmaya başlanınca bırakılamayan turizim mabedi.
hızla gelişen ve bu gelişimiyle insanı şaşırtan bir şehir. böyle giderse 20 seneye bursayı gecer 4. büyük şehir olur ha tabi biz istiyor muyuz? hayır tabiki. bir antalyalı olarak o eski küçük antalyayı özlüyorum. çok eski değil 15 sene öncesi sadece nüfus şimdinin 3te biriydi neredeyse. ayrıca antalya türkiyede şehir milliyetçiliğinin en düşük olduğu şehirdir. bunun sebebi şehrin yüzde 90'ının antalyalı olmamasından kaynaklanır.
çılgınlar gibi özlenen şehir. * yol bi şekilde denize çıkar hep. ne kadar azalmış olsa da, eski mahallelerinde narenciye bahçelerinin kokusu hissedilir. bildiğin kültür mozaiki bu şehir işte. yıl boyunca 72 milletten yüze rastlarsın sokaklarda. ahmak ıslatan yağmuru ve 15 senede bir çiseleyen karın sevinciyle yaşarsın kışı. bot falan giymene de gerek olmaz. dudakların kurumaz bi kere. unut çatlakları! nisanda deniz suyu nasılmış bi bakalım noollcek? diye girilir denize. ve ekimde başlanır üşümeye. *
şu an tam lefkoşadan kendisini özlediğim şehrim. özlediğim dediysem gece kız arkadaşınızla yürürken kale kapısında laf atan göçmen apaçileri değil, varyantlarda bir dal sigara dilenen kroları değil ve yahut doğal güzelliklerini bozan göçmenlerini değil.
anılarda yaşayan ve özlenen şehir.
meydanın orası diye tabir ettiğim bir yer var topçam; orada denize nazır çay içmek, birden bire esen bir meltemle serinlemek, yat limanındaki yatlara bakıp kale dibinde yürümek, sonra gece lazer ışıkları ile aydınlanan gök yüzüne karşı sigara içmek.
tüm bunlara paha biçilemez bence. *
aşktır bu şehir, bunu ancak yaşayan anlar.yalımda biranı yudumlarken torosların heybetini, akdenizin büyüsünü seyretmek, insanı hiç bir kıza asık olamayacağı kadar asık eder bu şehre.
ruslar yüzünden avrupalı turistin sıcak bakmadığı seklinde bir yanlıs önermenin yapıldığı sehirdir. türkiye'ye gelen alman turistlerin yüzde 90'ı antalya'ya gelmektedir. hala oldukca yoğun alman kafileler görmek mümkün. ayrıca kalkan'da yaşayanların yarısının ingiliz olduğu söylenmekte. alanya desen almanlar almış her tarafı. benim bildiğim almanya, ingiltere avrupada. zaten ülkemize ne kadar ispanyol, fransız turist geliyor ki ? gelenlerin de çoğu gene bu şehre geliyordur emin olun.
avrupa kültür başkenti istanbul'dan yaklaşık 3 milyon fazla turist cekmiştir bu sene. ama merkezi hükümet tarafından görmezden geliniyor bu durum cok üzücü gercekten.
en cok sehir merkezindeki apartmanlarinin koca koca balkonlarini sevdigim, devasa buyuklukteki kiyi ilimiz. yine sehir merkezinde asla mantik yuruterek yol bulamazsiniz, yanlislikla saga mi saptiniz? iki sol yaparim, ayni yolun ilerisine cikarim diye dusunmeyin, bu sehirde cikamiyorsunuz.
yine sehir merkezi icin konusulacak olursa, restoranlarin subelerinin merkez subesinden daha pahali oldugu bir sehirdir.
bir de pacaci semsi (idi sanirsam, unutmus olabilirim) adinda ufak bir dukkanda paca corbasi yapan bir yer var ki, oof tadindan yenmez.
4 yılımı çalan ama hayatımın aşkın bana armağan eden yazın cehennem kışın köy tadındaki sadece tatil için gidilebilek büyükşehirlerimizden birtanesi...
geçtiğimiz perşembe akşamı fırtına nedeniyle kayalıklara çarpan seabright,hala yavuz özcan parkı'nda duruyor.geminin oradan çıkarılması ise pek mümkün değil.