kesin bir yerlerde bir mallık yapmış olmanın tezahürüdür. farkına varıldığında pişmanlıkla birlikte bir eblehlik de zuhur eder ki... değmeyin işte o vakit.
süreç şöyledir.
önce ağlarsınız, acayip yorgun hissedersiniz. bi sodalı ayran yapıp kafayı vurusunuz.
sonra uykunuzun içinde bi telefon gelir.
karşıdaki kişi de uykuludur, bi ton saçmalarsınız. ama size hiç noluyo yeaa diye isyan etmez.
telefonu kapatıp biraz daha uyduktan sonra, uyanıp yemek yersiniz. sebepsizce her şeye gülmeye başlarsınız. espri üstüne espri yapasınız.
sonra telefondaki sesin size, "her şeyi oluruna bırak" dediğini hatırlarsınız.
sahi ya, her şeyi oluruna bırakmak lazım.
durup dururken gelen, taze ergenler gibi yüksek sesle müzik dinleyip eşlik etme isteği uyandıran histir. ya da koşma isteği de olabilir. sözlük niye mutluyum bilmiyorum bile, içim içime sığmıyor oleeey oleeeey. içimde bin atlı çocuklar gibi şen.
sevdiğinizden beklediğiniz mesajın sesini duymanızdır. ama mesajı yollayan sevdiğiniz değil de operatörünüzse, sesi duymanızla tuş kilidini açmanız arasında geçen zamanda hissedilendir.
gidişinin mutlak değeri gelişinden büyük olacaktır. zira insana kara kara "dur lan, az önce mutluydum ben. neye mutluydum acaba" diye kara kara düşündürtür.
aniden gelmişse aniden gitmesi de normal olan mutluluk.
geçenlerde arkadaşlarla içip içip sıçtık. mutluydum, hem de oldukça mutlu. sonra aniden mutluluk bitiverdi. yıldız kayar da o kısa anda bakakalırsınız ya. dersiniz, lan ne kısaydı, nasıl fark edebildim. böyledir kısa süreli mutluluklar, belki de her anımız mutludur ama fark ettiklerimize mutluluk deriz; o da kısa süreli mutluluk olur.
rutinleşmenin içinde dans ettiğimiz alışkanlıklarımız içine gömülmüş farklılıkalrımız bize biz olduğumuzu, biz olurken tek olduğumuzu, kendimize has olduğumuzu fark ettiren mutluluklardır aslında.
üzme kendini diyor fonumdaki şarkı. ilginç bir anda yakaladım. küfür etmek istedim şuan: sensizliğin ta amına koyayım demek geldi içimden, senin kim olduğunu bilmeden. gecenin sessliğini yırtasım geldi terbiyesizce,neden olduğunu bilmeden. hayatın içine sıçıp, götümle sıvamak geldi, sebepsizce.
anlık duygularla kendimi tatmin ediyorum. bu acizliğimden, götlüğümden, korkaklığımdan kaynaklanan bir durum. bunların farkındayım, bunların farkındayız aslında. hiçbir şeye gücümüz yetmiyor, yaşadığımız her dakikanın kıymetini fırsatım yok diyerek sikip, zamanda geçmişe atıp, mezarımızı bir kürek daha genişletiyoruz ya da derinleştiriyoruz.
yer çekimi olmasa ve cesetlerimiz gökyüzünde dağılsa, ya da bizi uzaya gönderseler. toplu kalabildikçe, bir oraya bir buraya savrulsak...
kıymetli bir dostun geçenlerde tanıştırdığı adamın şarkısı da eşlik etse bize:
sinir bozucudur. o ne öyle gösterip vermemek gibi.* ya doya doya mutlu olalım ya da mutsuzluğun melankolisinde boğulalım.* yani öyle kısa süreli falan mutlu olmakla yetinmeyiniz efendim. buyrun; (bkz: mutlu olmanın en basit yolu)