öncelikle kaslı kollara sahip olmayı gerektirir.
yoksa; zamanla kas yapacağınıza delalettir.
kıyamaz insan annenin poşet taşımasına. bi anda doluverir yüreğe kahramanlık duygusu.
- ben taşırım ya sen bırak anne!
triplerine girer evlat. annenin de muhtemelen kolu bacağı ağrıdığı için canına minnettir bu olay.
yol bitmez. poşetler her adımda daha da ağırlaşır.
sonra bi de pazarcıyla kavga eden anneyi zapt etmek gerekir. araya girip;
- tamam abi, amca. derken anneyi de kolundan tutup yavaşça uzaklaştırmak da gerekir olay mahalinden.
zordur, her bünye katlanamaz.
güzel yanları da vardır. mesela paranın son kuruşuna kadar harcanır anneyle. şunu da alalım bunu da alalım derken. sonra para kalmayınca bi şişe suyu anneyle paylaşmanın ne denli güzel olduğu anlaşılır bir kez daha.
ergen kabusudur. ışıklı spor ayakkabıyla marketten yoğurt almak kadar karizma düşmanıdır. oysa ki büyüyünce anlaşılır ki ne güzel bir yardımdır, ne hoş bir hazırlıktır hayata.
enfes olaylara ev sahibi olmaktır. çocuğa göre kilot var mı? sorusuyla beni yıllar önce çürümüş bir marula çevirmiştir kendisi.
göstediği yerde boşluk vardı kime ne aldı bilmiyorum. soru işaretinin göründüğü anla satıcının soruyu algıladığı süre içinde ortadan kaybolma rekoru hala elimdedir.
edit: entry başlığı tanımlammooor*
sadece küçüklükte zorla yaptırılabilecek, büyüdükçe köşe bucak kaçılacak eylemdir.
annenin aldığı erik poşetini kapıp yiye yiye pazarda yürümek, nasıl becerildiyse poşeti delip bütün eriklerin dökülmesine sebep olup, pazarın ortasında bir araba dayak yiyip, sonrasında annenin bir daha erik alıp poşeti zinhar size vermemesidir.
iğrençtir. Anne domates, salatalık, biber vs alacağı her ne varsa en ucuz ve en kalitelilerini pazarın altını üstüne getirerek arayıp bulmaya çalışırken siz ayaklarınıza kara sular inmiş bi vaziyette peşinde dolaşırsınız. Ciddi antrenmanlı olmak gereken aktivitedir.
bundan bir kaç sene önce çanakkale'de bir pazara gitmiştik anneciğimle. benim annem biraz titizdir. denemeden, tadına bakmadan almaz alacağını. neyse efenim dolaştık bütün pazarı en son peynir almaya sıra gelince annem bir peynir tezgahının önünde durdu. yer çanakkale olunca peyniri seçmek zor oluyor haliyle.
"-şu peynir güzel gibi, tadabilir miyiz?
+tabi ablacım buyur.
-yok yağlıymış çok.şu ikinci sırada olana da baksak?
+tabii, buyrun.
-yok ya bu da çok tuzlu. tuzlu değil mi ay ne hos, al bak bir tadına?
*anne yemiycem ben, rezil olduk zaten hadi al da gidelim.
-huysuz! şu keçi peyniri mi? güzel gibi duruyor, onu da deneyelim kardeş biz?
+ekmekte veriyim mi abla yanına, baymıştır içini."
anneyle sosyete pazarına gitme versiyonu hep olumsuz sonuçlanan eylemdir. gerekli gereksiz herşeye bakmak ister anne. sıkıntılı bir insansanız zaten pazar dar gelir, üzerine annenin yavaşlığı sinir eder. "ben eve gidiyorum, sen istediğin gibi bak" denilir ve pazar mahallinden uzaklaşılır.