eğer gittiğiniz pazar, çok kalabalık ve ünlü bir pazarsa; annenizi kaybetmeniz olasıdır.zira ayaklarınız pazar teyzeleri tarafından önce yerden kesilir, sonra da annenizin önünüzdeki görüntüsünü kapatırlar ve çekildiklerinde anneniz yoktur.
(bkz: pazar teyzesi)
işkence ızdırap ahh kelime bulamıyorum o anı anlatacak. bi kere istediğin hiçbir şeyi almaz. bırak almayı seçmen için yardım bile etmez. sürekli kaybolur haber vermeden bir tezgaha dalar haa tamam bütün günün onu aramakla geçer eve bi gidersin ki çoooktaaan eve varmış. ahh anacığım ahh. kaybediyorsun kendini pazardaa..
bel ağrılarından ötürü evladının taşıyabildiği yükün çok daha azını taşıyabilecek olan ve aynı zamanda taşıma işinden sonra muhtemelen beli daha fazla ağrıyacak olan anneye evladının yapabileceği en güzel yardımlardan biridir.
anneye bir kez katılma durumunda , sonsuza dek pazara anneyle çıkıp , kocaman bir aferin tufanına tutulacağınız
hadisedir.
annedir yardım etmek şarttır.
bir de pazarda desibel sınırlarını zorlayan amcalar olmasa çok güzel olacak.
erkek çocuklar için tam bir eziyettir. pazara girdiğiniz anda anneniz başlar " ne alıcam bilmiyorum, valla?" siz ise isyanlardasınızdır. annenize sinirlenirsiniz. ama kızamazsınız. hakkınız yoktur. o sizin annenizdir çünkü. ve pazarın içinde kalmış etrafınıza bakarsınız. "nerdeyim ben?" dersiniz. ama faydası olmaz. çünkü artık ortama uyum sağlama zamanı gelmiştir. annenize sormaya başlarsınız."anne nohut alıcan mı?" ,"anne dolmalık biber alıcan mı?
gönüllü hamallıktır. vicdani olarak yanlız bırakamamanın sonucunda yapılan pazarlıklara kulak misafiri olmak, türlü meyve sebze tadına bakmak ve elinde naylon torba kesiğinin oluşması durumudur.
gençlikte dünyanın en büyük işkencesi zannedilen, yaş ilerledikçe ve hasretlik arttıkça anne ile geçirilen her anın ne kadar kıymetli olduğu gerçeği anlaşıldıktan sonra, keyifle yapılabilen, pazarcıların yoldan çevirmelerine, pazarlıklarına, bilmem kaç tane naylon poşeti ahtapot gibi taşımak ihtiyacına rağmen tatilde ilk iş yapılması gereken eylem, anneye sarılmak gibi birşey, o kadar güzel, o kadar samimi.
birçok şekilde açıklayabiliriz... örneğin bizi yanlarına alma sebeplerinden birincisi kuryelik yaptırmaktır. ikincisi alışverişin püf noktalarını öğrenmemizdir ki öğrenmek istemiyoruz arkadaş, on kuruş kar etmek için üç saat dolaşmak ve ağırlıktan kolları uyuşturmak pek de mantılı değil gibi... üçüncü sebep sebzelerin, meyvelerin iyisi nasıl seçilir onları öğretmek olabilir(bunu öğrenmemiz işimize yarayacaktır). sonuç olarak anneyle pazara gitmek her ne olursa olsun işkencedir. ama annelerimizi yormaktansa biz yorulalım değil mi?
bir ileri iki geri adımlarla ilerleyen durumdur. şöyleki baya zamandır annemle gitmiyorum pazara, hoş pazara pek gidilmiyor neyse, ona buna selam vermekten, tanıdıklarla ayaküstü sohbet etmekten bana eziyet olan şeydir.
küçükken harika, büyükken işkence olan şeydir. hele erkekler için tahmin ediyorum pazarın olduğu günler hayat 1-0 yenik başlar. ama anneyi de kırmak olmaz, incecik kollarına o kadar yük yüklemek olmaz. eşlik edilebilirse edilir, edilemezse babaya zorla eşlik ettirilir.
asıl işkence pazarda alışveriş bitip eve dönüş yolunda başlar. poşetleri tuttuğunuz yer biraz taşıdıktan sonra sivrilir, elinizi kesmeye başlar ya. işte en berbat kısmı budur. eller kızarır, bütün gün sızlar; ellerinizi yıkamak bile istemezsiniz. insanı poşet tasarımcısı yapacak kadar berbat durumdur.
Özlenendir, gulumseyerek hatirlanandir. Annenin kolu yorulmasin diye en cok poseti tasima istegidir. Anneye kotu davranan saticiya kafa goz dalma eylemidir. Annenin o kocaman cuzdanindan cikardigi parayi ayni nizamda yerine koymasini izlemektir.