bir müddet sonra farkettirir ki ellerini açıp da ettiğin dularında ''bana onun acısını yaşatma''demek en içten dilediğin yatağına girdiğinde diline almadan uyumadığın duan olmuştur.o olmadıktan sonra senden geriye kalacak olan kuru bedendir, bilirsin ki yarım kalmış ruhun bedeninin ölüm vaktini beklemeden annenin ruhuyla beraber göçecektir, ondan sonra hayat olmayacaktır.biraz da yaşayabilmek için istersin onu kaybetmemeyi.
dualarında öncelikle allahtan ona uzun ömür vermesini istersin.
bu öyle bir korkudur ki aklına geldiğinde midene kramp girer kalbin acır gözlerin yaşarır.
ben öleyim daha iyi diye düşündürür.
daha küçücük bir çocukken çıkılan pazarda annenin sizi evde tek bırakamaması sonucu o kalabalık içinde başlar bu korku. önce ellerine sıkıca yapışırsınız annenizin, daha kırmızı domates ya da sulu limon almayı hayatlarının gayesi haline getirmiş garip teyzelerin arasında. sonra annenin poşetlerle eli dolar, hırkasının ucundan tutarsınız. sonra hain bir oyuncağa ya da yeşil, mavi, mor boyanmış civcivlere kayar gözünüz. hayran hayran bakan gözleriniz annenizi kaybettiğini anladığında dolar. neyse ki kısa bir süre sonra endişeli anne bulur sizi. işte böyle başlar bu duygu, ya giderse düşüncesi ile büyürsünüz hep. psikoloji denilen salak bir olgunun bilinçaltı denilen oyunlarına gelrsiniz. korku da büyür içinizde. sevgilinizle buluşmaya gidecekken, en sevdiğiniz filmin başlamasını beklerken ya da çok sıkışmış bir vaziyette dolu tuvaletin önünde beklerken geçmeyen o zaman öyle bir geçer ki gün gelir o gün de gelir.
annenin cenaze törenidesindir, daha da kötüsü onun sesini duyarsın çıkmak istiyordur tabuttan yardım ister ama elinden birşey gelmez. dinletemezsin kimseye kendini.
babanı görürüsün, mavi gözlerinden süzülen yaşları görürsün annenin her daim mavişim diye seslendiği adam sarsılarak ağlamaktadır.
göğsündeki basınçı hissedersin en ağırından. sanki gri ankarada oksijen yerine asit soluyorsundur nefes alamaz hıçkırarak ağlarsın gözyaşların toprağa karışır......
çok şükür rüyaymış dersin. gözyaşların yastığı ıslatmıştır, usulca kalkar odalarına gidersin, usulca bakarsın kapıdan, nefes aldığına emin olduktan sonra tedirgin dönersin yatağına ve dudaklarında çıkan son söz:
uyumadan önce allahım annemi koru diye dua ettiren korkudur..
sokağa çıktığında, döndüğümde otomatiğe basıcak annem olucak mı diye anahtarı aldıran korkudur..
gece yatmadan kapıyı kilitlerken acaba üçüncü kilidi atsam annem kapının açılma sesine uyanıp hırsızla burun buruna gelir mi diye adamı manyak eden korkudur..
trafik kazaları gördüğünde ya annem o minübüste olsaydı diye düşündürten, iç ürperten korkudur..
sabah uyandığında anne diye seslenip ses gelmeyince korkudan ve ağlamaktan öbür odaya gidemeyip, kapı açılıp anne bakkaldan gelince çığlık çığlığa ağlatan, yakartan hem isyan ettiren hem allaha şükür ettiren candan can alan korkudur..
(bkz: allah bütün annelere uzun ömürler versin)
hay aq, 'kim bu başlığı sol frame e koydu?' diye akıldan geçirten olaydır. bir an öyle korktum ki. bir an... bu kadar uzun olamaz ha.
küçükken başladı bu korku; ilk 'anne' dediğimde. daha öncesinde de vardı belki; ama isim koyamıyordum. hep devam etti. hatta bir gün, 'anne beni üniversiteye kadar okula sen götüreceksin'e döndü. evet dedim bunu. hala annemin aklına geldikçe gülümser, ben anlarım onu düşündüğünü.
öyle bir korkudur ki, ana okulunda öğretmen tekmeletir. ayrılmamak için çırpın, çırpın... koy tekmeyi öğretmene.
bazıları da buna süt çocuğu der. kedi ulaşamadığı ciğere: ananı s.kiim der. ama ama ama anneye küfür yok!
annnneeeeeeeeeaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa! bekle okul çıkışına kadar!
ameliyata girecek olan anneye, geceden sabaha kadar hiç uyumadan ve ara vermeden, onu kaybetmemek için dua etmektir. zor olan ameliyatın başarılı geçmesini de buna bağlayarak, allah'a bir kez daha şükretmektir. allah kimseyi annesiz bırakmasın.
küçücük çocukken bile küçücük yüreğini korkutan acıtan korku. büyürsün ama kalbin bu korkuyu ne zaman hissetse küçücükkenki gibi çocukça kanat çırpar, yavru kuş kalbi gibi. kendini yuvadan uçması için atılan yavru kuş gibi sahipsiz hissedersin, annene bir daha sığınıp onun kokusunu duyamayacakmışsın, ölecekmişsin gibi hissettirir.
çocukken annem evde olmadığında giysi dolabını açar annemin kazaklarını koklardım, bir daha göremezsem diye düşündüğümde ruhum acırdı. kaç yaşında insan oldum ne zaman yanımda değilse, arasam ulaşamasam aynı stresi yaşıyorum.
herhangi bir organı kaybetme korkusu nasılsa aynısıdır. kişi vücudunun bir parçasını kaybetse belki daha az can acıtır annenin yokolmasından içinde bulunduğu hayattan çıkıp gitmesinden.
hele bir de evin çatısı yıkıldıysa yani baba artık o eve benzeyemen dör duvar arasında değilse artık bu korku daha da sarar insanı. daha çok panikletir, düşündürür.
sen annenin bir parçasısındır anne canının diğer yarısı. annesiz belki yaşar insan ama hep yarım yaşar. canının bir yarısı eksik yaşar.
anneyi kaybedene kadar belki sadece korkusunu yaşar da kaybedince korkusuzluğun boşluğunu yaşar.