eger anneye tapıyorsan gecenin bir vakti kalkıp onun üstünü örtüyor,ona yemek yapıyor,onun rahatı için elinden geleni yapıyorsan, onu kaybetmeyi aklına getirmeyerek (öyle çalışarak) yenebilecegin korkudur. ***
bir müddet sonra farkettirir ki ellerini açıp da ettiğin dularında ''bana onun acısını yaşatma''demek en içten dilediğin yatağına girdiğinde diline almadan uyumadığın duan olmuştur.o olmadıktan sonra senden geriye kalacak olan kuru bedendir, bilirsin ki yarım kalmış ruhun bedeninin ölüm vaktini beklemeden annenin ruhuyla beraber göçecektir, ondan sonra hayat olmayacaktır.biraz da yaşayabilmek için istersin onu kaybetmemeyi.
dualarında öncelikle allahtan ona uzun ömür vermesini istersin.
bu öyle bir korkudur ki aklına geldiğinde midene kramp girer kalbin acır gözlerin yaşarır.
ben öleyim daha iyi diye düşündürür.
hepimizin annelerimizi el üstünde tutmamıza, ona ters cevaplar vermememize ,ona olan sevgimizi her fırsatta göstermemize yol açan korkudur. di mi canlarım ?
ameliyata girecek olan anneye, geceden sabaha kadar hiç uyumadan ve ara vermeden, onu kaybetmemek için dua etmektir. zor olan ameliyatın başarılı geçmesini de buna bağlayarak, allah'a bir kez daha şükretmektir. allah kimseyi annesiz bırakmasın.
dipsiz bir kuyuda sürekli aşşağıya doğru düşme hissi uyandıran, herşeyin bomboş ama bomboş olduğunu hatırlatan ve hemen ardından anneye sarılıp öpüp koklama ile son bulan korku.
sizi çok kızdırmış olduğu bir anda bile aklınıza geldiğinde gidip boynuna sarılmanızı sağlayacak korkudur.
hiç bir kaybediş, daha gerçekleşmemişken bile, sadece düşüncesiyle bu kadar can yakamaz. belki yaşanan bu korku, ilerde "keşke yaşasaydı da değerini bilseydim" dememizi engelliyordur. kim bilir..
herhangi bir organı kaybetme korkusu nasılsa aynısıdır. kişi vücudunun bir parçasını kaybetse belki daha az can acıtır annenin yokolmasından içinde bulunduğu hayattan çıkıp gitmesinden.
hele bir de evin çatısı yıkıldıysa yani baba artık o eve benzeyemen dör duvar arasında değilse artık bu korku daha da sarar insanı. daha çok panikletir, düşündürür.
sen annenin bir parçasısındır anne canının diğer yarısı. annesiz belki yaşar insan ama hep yarım yaşar. canının bir yarısı eksik yaşar.
anneyi kaybedene kadar belki sadece korkusunu yaşar da kaybedince korkusuzluğun boşluğunu yaşar.
daha küçücük bir çocukken çıkılan pazarda annenin sizi evde tek bırakamaması sonucu o kalabalık içinde başlar bu korku. önce ellerine sıkıca yapışırsınız annenizin, daha kırmızı domates ya da sulu limon almayı hayatlarının gayesi haline getirmiş garip teyzelerin arasında. sonra annenin poşetlerle eli dolar, hırkasının ucundan tutarsınız. sonra hain bir oyuncağa ya da yeşil, mavi, mor boyanmış civcivlere kayar gözünüz. hayran hayran bakan gözleriniz annenizi kaybettiğini anladığında dolar. neyse ki kısa bir süre sonra endişeli anne bulur sizi. işte böyle başlar bu duygu, ya giderse düşüncesi ile büyürsünüz hep. psikoloji denilen salak bir olgunun bilinçaltı denilen oyunlarına gelrsiniz. korku da büyür içinizde. sevgilinizle buluşmaya gidecekken, en sevdiğiniz filmin başlamasını beklerken ya da çok sıkışmış bir vaziyette dolu tuvaletin önünde beklerken geçmeyen o zaman öyle bir geçer ki gün gelir o gün de gelir.
annenin cenaze törenidesindir, daha da kötüsü onun sesini duyarsın çıkmak istiyordur tabuttan yardım ister ama elinden birşey gelmez. dinletemezsin kimseye kendini.
babanı görürüsün, mavi gözlerinden süzülen yaşları görürsün annenin her daim mavişim diye seslendiği adam sarsılarak ağlamaktadır.
göğsündeki basınçı hissedersin en ağırından. sanki gri ankarada oksijen yerine asit soluyorsundur nefes alamaz hıçkırarak ağlarsın gözyaşların toprağa karışır......
çok şükür rüyaymış dersin. gözyaşların yastığı ıslatmıştır, usulca kalkar odalarına gidersin, usulca bakarsın kapıdan, nefes aldığına emin olduktan sonra tedirgin dönersin yatağına ve dudaklarında çıkan son söz:
26 mart biricik annemin doğum günü ve bugün bu korkuyu yaşadım. ablam , kardeşim ve eşimin hazırladığı sürpriz biricik annemi nasılda mutlu etmişti. gözlerinin içi parıldıyordu. bende doğum gününü tebrik ettiğimde mutluluğu gözümden kaçmıyordu. bir ara düşündüm ve dedim ya bir gün bizden ayrılırsa diye ama yediremedim bunu kendime anladım ki düşünmesi bile feci bir durum. (bkz: ana gibi yar olmaz)
hayatın 2 döneminde yaşanmış, derin izler, nefretler, kötü anılar bırakmış duygu. yaşandığı dönemde etrafında olan, gördüğün çoğu şeyden nefret etmene neden olur. hepsi o zamanı hatırlatır çünkü.
en yoğun yaşandığı anda gözlerini kapatıp, "bitti galiba... yok artık. nasıl olacak? yani o yokken... evde değil. hiç bir yerde yok. gelmeyecek bi daha." dersin. ağlamak için bile yeterince kendinde değilsindir.
geçtiğinde ve anne yeniden sabahları çığırarak uyandırdığında "iyi ki yanımda" demekten alamazsın kendini.
sonra gelip içini sözlüğe dökersin böyle.
annesi yaşayan her evladın ara sıra da olsa bir anda içinde hissediverdiği korkudur. ama daha acısı bir hastalık durumudur, allah düşmanıma bile vermesin.
hay aq, 'kim bu başlığı sol frame e koydu?' diye akıldan geçirten olaydır. bir an öyle korktum ki. bir an... bu kadar uzun olamaz ha.
küçükken başladı bu korku; ilk 'anne' dediğimde. daha öncesinde de vardı belki; ama isim koyamıyordum. hep devam etti. hatta bir gün, 'anne beni üniversiteye kadar okula sen götüreceksin'e döndü. evet dedim bunu. hala annemin aklına geldikçe gülümser, ben anlarım onu düşündüğünü.
öyle bir korkudur ki, ana okulunda öğretmen tekmeletir. ayrılmamak için çırpın, çırpın... koy tekmeyi öğretmene.
bazıları da buna süt çocuğu der. kedi ulaşamadığı ciğere: ananı s.kiim der. ama ama ama anneye küfür yok!
annnneeeeeeeeeaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa! bekle okul çıkışına kadar!
yaşanabilecek en büyük korkudur. kendi ölümünden bu kadar korkamazsın. başkalarını yakan ateş düştüğü yerden sana bu kadar sıçradıysa, ateşin düştüğü yer olmak yer yüzündeki en büyük korkudur, bunu anlarsın.
bu korku aslında hiç aklımıza gelmez. öyle büyük bir korkudur ki bilinç altımızın en derinlerinde saklarız. hatırlamak istemeyiz. hep kaçarız. korkuların en büyüğü ve en yıkıcı olanıdır.
insanı acıların en büyüğüne hazırlayan bir korkudur. hani düşünürsün annem olmasa neyapardım diye hemen kafandan siler atarsın sonra. bilirsin mutlaka başına geliceğini, kendini hazırlamak istersin aslında bu olaya, lakin kabul etmek istemessin. anne kaybedildiği zaman hiç brişeyin aynı olmayacağını bilirsin, oturduğu koltuğa bakamssın, yattığı yatağı koklarsın, sinmiş kokusunu ciğerlerine çekmek için, sana bağırdığını hatırlarsın, kızmalarını, küçükken banyoda kafana vurduğu kalıp sabunu, işte yaşayacağını bildiğin bir olaya kendini hazırlamaktır anneyi kaybetme korkusu. #4859125 ****
korkuların en büyüğü, tarif edilemeyecek derecede olanı hem de... rüyada görüldüğü takdirde nefes nefese uyanmaya neden olur. yaşa başa bakılmadan kalkılıp annenin yanına gidilir sarılıp uyumaya devam edilir. sabahaysa koca bir uçuğa yerini bırakır bu korku. **
uyumadan önce allahım annemi koru diye dua ettiren korkudur..
sokağa çıktığında, döndüğümde otomatiğe basıcak annem olucak mı diye anahtarı aldıran korkudur..
gece yatmadan kapıyı kilitlerken acaba üçüncü kilidi atsam annem kapının açılma sesine uyanıp hırsızla burun buruna gelir mi diye adamı manyak eden korkudur..
trafik kazaları gördüğünde ya annem o minübüste olsaydı diye düşündürten, iç ürperten korkudur..
sabah uyandığında anne diye seslenip ses gelmeyince korkudan ve ağlamaktan öbür odaya gidemeyip, kapı açılıp anne bakkaldan gelince çığlık çığlığa ağlatan, yakartan hem isyan ettiren hem allaha şükür ettiren candan can alan korkudur..
(bkz: allah bütün annelere uzun ömürler versin)