anneye mektup

    10.
  1. seni hiç hatırlamıyorum anne. kokun toprak kokusundan ibaret, gözlerin toprak rengi, şampuanının kokusu toprak kokusu. yanımda olsan belki bu kadar dikkatimi çekmezdin. ama sen topraksın her yağmur yağdığında yanımda olacaksın. kokunla beraber. seni hiç görmesemde hatırlamasamda hep sevdim. benim annemsin, canımsın, toprağımsın. güzel kokulumsun....
    53 ...
  2. 4.
  3. anne,

    sabah uyku sersemi, çorabımın tekini bulamadım, gerçi aynı renkler şu anda çoraplarım, ama birbirinin eşi değiller. bütün gün bacak bacak üstüne atamayacağım. temiz çorapları dürerdin ya sen, hani böyle çiftlerini bularak, benim direkt bir çorap kabım var, askıdan hepsini oraya karışık atıyorum, sonra sabah ara dur. zaten biliyorsun, hayat zor, hep bir koşuşturmaca, hiç bir şeye vakit yok. sen şimdi bunu okusan, biliyorum aman da oğlumun çorabı kayıpmış diye panik olup ilk otobüsle gelirsin. senle de hiç dertleşilmiyor anne, başım ağrıyor desem, elinde aspirinle geliyorsun onca yolu. keşke herkes senin gibi olsa.

    sevgiyle,

    eksper-i mental
    32 ...
  4. 36.
  5. şu an kar yağıyor anne. böyle lapa lapa, rüzgarlı, böyle bazen durgun...
    biliyorum orda da kar yağıyordur şimdi ve kesin sen de perdeyi aralamış dışarı seyrediyorsundur. bahçeye ekmek atmışsındır mesela. kuşları tebessümle izliyosundur. sen duramazsın anne. eline şiş alıp dul kadın zehra'nın çocuklarına kazak örüyosundur. abime ayva toplatıp portakal ve mandalina ile yardım ettiriyosundur. ah be anacım. çok vicdanlı kadınsın. o kadar çok özledim ki seni anlatamam, o kınalı ellerini koklamak bile şu an iyileştirirdi beni. ay pardon belli etmicektim ama madem yazdım söyleyim.

    ana çok hastayım lan ben. ölüyom ekmek çarpsın. doğal gaz faturası maşallah kol kadar gelince ödeyemedim ana. hani diyorum yavruna 500 tl falan koltuk çıksan da ben de üşümesem. aman neyse kız, ne diyoduk konu nereye geldi. anneciğim benim ya... küçük kukin seni çok seviyor unutma tamam mı? sakın benim için hapşuuuuuuuğğ benim için üzülme . ehehe bu hapşırık efektini gül diye şettim kız. o kadar da kötü değilim. daha elektiriği kesmediler ufo ile ısınıyom.

    minik yavrun kuki.
    12 ...
  6. 9.
  7. ben sana dedim anne. herşey eskisinden daha güzel olacak dedim. demedim mi dedim yeminlen. ama gene de her damla gözyaşını manalı yere akıttın sen. haksız değilsin üzülmekte, ama ben sana dedim anne, benim kardeşim seçilmiş insan dedim. onun yerini dolduracak tek şey benim de olmamamdır dedim. o yoksa bende yokum anne. o varsa sonuna kadar onunlayım ben. sen tanıdığım en iyi annelerden birisin. classmanımdasın benim. sen benim annemsin çünkü. unutma ortaokul lise yıllarımı. seni hep mutlu ettim ben. okuldan her güzel haber geldiğinde eve, her hafta başka bi madalyayla döndüğümde kendimi gururlu ve onurlu hissederdim. ama senin hakkını hissetmezdim o madalyada. kendimi görürdüm sadece onu ben kazandım derdim. sen farklıydın anne. çok zor günler geçirdik hep beraber ama asla sloganımız değişmedi bizim. bir gün her şey çok güzel olacak... birgün her şey bombok olduğunda bile bunu söledik biz. inançlıydık biz anne. onu hiç kaybetmedik. evet arada bi görmemezlikten geldik, hayata kapılıp unuttuk inandığımız şeyleri ama biz tutunmaktan vazgeçmedik birbirimize. sarıldık birbirmize. her ne kadar fiziksel olarak yaklaşamasam da zaman içinde kanım daha çok ısındı sana anne. seni annem olduğun için sevmiyorum. sana bunu söledim hep. kolum kırıktı beni yıkıyordun sana bunu söledim ben. gülmüştün. ne demek istediğmi biliordun anne. sen değil de başka bir kadın olsaydı karşımda belki onu sevmezdim anne. seni her geçen sene daha çok sevdim. ama herkese olduğu gibi sana da bağlanmaktan korktum... hiç bir şey bizi ayıramasa bile ölüm ayırır diye korktum ben anne. sensiz her şeyin garip ve eksik olacağını biliyorum ben. ağlıyorum ben anne. çünkü, iyiki varsın diye. ağlamam bu yüzdendir benim. sevincim içimdeki kovalara sığmaz taşar. bazen sinirimden ağlarım ben. biliyorsun, beni sinirlendirdiğin zamanları. nasıl üzüldüğümü sora pişman olup beni anlamaya çalıştığın anları. biliyorsun anne. gençliğimin nası başımda olduğunu duman duman. biliyorsun... hayata sıkıca tutunmaya çalıştığımı her defasında daha çok güçlendiğimi görüyorsun.ve bende biliyorum ki, sende beni kızın olduğun için sevmiyorsun anne. sende beni ben olduğum için seviyorsun tıpkı benim de seni sen olduğun için sevdiğim gibi. benim her gün daha da olgunlaştığımı görüyorsun anne. benim daha da güçlendiğimi. öldürmeyen acı güçlendirir anne. hepimiz güçleniyoruz ailecek. birbirimize daha çok bağlanıyoruz. güveniyoruz. sanki yeni tanışmış arkadaşlar gibiyiz. bu hastalıktan sonra. nasıl dayanıklı olduğumu gördün anne. ama çok hata yaptım bunu da biliyorsun. her ne kadar senin kızın olsam da ben benim anne. saçma düşüncelerimle kendime has katı kurallarımla benim işte. yapılaşmış bir insan gibiyim. katılaşmışım ben anne. ama bir o kadar yumuşadım ben hayata karşı. önümü daha net görüorum küçükken yaşımdayken karanlık bir dünyada gibiydim. ben insanları tanımaya başlıyorum anne. ben senle yaşamayı seviyorum. seni ben istedim yanımda. iyi de yaptım biliyorum. kendini hazırladığını söyledin ölüme. onun ölümüne... ölecek olan sadece bedenimiz anne. biz hep yaşayacağız. keşke bende bebekken ölseydim. bunca saçmalığı çekmek zorunda kalmazdım. ama demek ki birşeyleri düzeltmem gerek benim anne. belki önce kendimden başlamalıyım ne dersin? benden mükemmel olmamı beklemedin ama iyi bir insan olmamı istedin... hep bunun eğitimini verdin. şu an istediğin kıvama geldim mi bilmiorum. düşünüyorum da artık sadece kardeşimi düşünüyorum. üzgünüm anne ama ben onu senden daha çok seviyorum. bunu sana sölediğimde ağlamıştın... daha geçen gün iftar sofrasında ağlattım seni.üzgünüm anne. "...ama hayır hayır. üzgün olma" dedin. "haklısın" dedin. o seçilmiş insan biliyoruz bunu anne. hiç bir kanser ona dayanamaz. hiç bir tümör onunla baş edemez. onu daha fazla sevmekte haklı olduğumu sen söyledin. seni işte bu yüzden seviyorum anne. çok düzgün biri olamadığım halde bana dürüst olmayı sen öğrettiğin için... ve dürüst olduğum için kendimi de seviyorum. ben senin hakkını sadece ona olan sevgimle ödeyebilirim anne... sen olmazsan bu hayatta, ben senin gözlerin diye onunkilere bakacağım. senin ellerin diye onunkileri tutacağım. ona bakacağım ben . yanımda kimsem olmazsa bile o bana yetecek anne. biliyorsun korkuyorum bağlanmaktan ben. ama artık seni daha çok öpüyor daha çok sarılıyorum. artık daha çok korktuğum birşey var çünkü, bağlanmaktan daha fazla korktuğum... insanın ailesi gibi yok anne... ailem ve kardeşim... her şey artık gözümde daha canlı anne. sana yeteri kadar vakit ayıramadığım ve belki yeteri kadar güldüremediğim günler için kendime kızıyorum. bunu bilmeni istedim... seni de en az kardeşim kadar seviorum. sen seçilmiş insansın anne. sen benm annemsin...

    not: gerçek bir mektuptur...
    12 ...
  8. 25.
  9. doğum günümde oğlumdan gelendir. ağlatandır.

    bana değer verdiğin için,
    zor zamanlarımda sırtımı sıvazladığın için,
    bana tahammül ettiğin, beni sevdiğin için,
    "eğer duyarsa baban vallahi seni gebertir" dediğin için,
    annem olduğun için,
    kelimatör olduğun için,
    güzel şiir yazabildiğin için,
    küçük yaşta vivaldi dinlettiğin için,
    sinirlenince dişlerini sıktığın için,
    her özrümü affedip anneliğini gösterdiğin için,
    yaşça büyük yakın arkadaşım, dostum olduğun için,
    kötü şeyler söylediğimde huzursuz olduğum tek insan olduğun için,
    elma yanakların ve sonsuz gözlerin için,
    duygusallığın için,
    tek aşkım olduğun için,
    sigara ağzındayken gözlerini kısarak çok tatlı konuştuğun için,
    içindekiyle dışındaki bir olduğu için,
    aynı annesi dedikleri için... sana çok teşekkür ederim anne..mutlu yıllar.
    8 ...
  10. 39.
  11. sevgili annem,

    iki sene önce yanımda oturuyordun. anlamsız bir şefkatle bakıyordun bana. ve anlamsız gülümsemelerinin yirmi dokuzuncusunda sımsıkı sarılmıştın. köprücük kemiğin benimkinin biraz aşağısında kalıyordu. köprücük kemiğini vücudumda hissetmek ne büyük lükstü. fakat dur, ben bu yazıyı seni anlatmak için yazmıyorum sana. kendimi anlatmak için yazıyorum. belki olduğun yerden beni göremiyorsundur diye. ölümden sonra hayat yoksa diye, bir şişeye koyup kapalı bir denize bırakabilmek için ilahi adaletten çalıyorum bu hikayeyi. bir okyanusa bıraksam dayanmaz çünkü. boyun eğiverir hikayem, gelmiş geçmiş tüm ölü denizcilerin sessiz dalgalarına.

    sabaha karşılar var anne, daha fenası akşam üzerileri var. sen; bana gün doğumunu gün batımından çok sevmeyi aşılayan kadın. mordoğan'da gerçekten mor mu doğuyor güneş? onu görmek için bu kadar erken kalktım. yalancı çıkarmadı seni, bu kez de mor değildi. ki ben güneşim diye sevdiğin sarı saçlarımı yalnızca bunun için mora boyamış kızınım.

    dün gece kütüphanede, evet kütüphanede sabahlıyorum genelde, yanımda oturan çocuğun kitabına ilişti gözüm. aslında tek bir kelimeye. kefenin… kefe mi kefen mi olduğunu anlamak için arkasından eğilip tüm cümleyi okumaya çalıştım çaktırmadan. kefeymiş. öyle, kelimelere hep takılırdım, biliyorsun. sonra ayak bileğimin 4 cm üzerinde biten gri eteğimi sıyırıp dizimdeki yırtılmış deriye baktım. içimde bir dünya var anne, içimde annem var doktor. aldıramıyorum.

    thomas'ın, merkatör projeksiyonları hakkında fikrimi sorduğunu hayalimde canlandırıyorum. kendi kendime gülüp, yolculuk için faydalı olduğunu ama alan anlamını feci çarpıttığını fısıldıyorum. ders çalışan insanlar dönüp bakınca kitabımdaki bir şeyi ezberlemeye çalışır gibi yapıp arkalarını döndüklerinde tekrar gülüyorum. kahkaha atmamak için tutarken kendimi, yüreğimin saatini iki dakika ileri alıp geçiştirebiliyorum zamanı.

    kalıplar var anne, ne çok kalıp var. kalıplara giriyorum, kalıplardan dökülüyorum. geçen hafta, taşınırken bulduğum bir mücevher kutusunda kan kırmızısı bir mum eritmiştim, hatırlıyorsun değil mi? sonra henüz soğumadan tüm parmaklarımı içine sokup parmağımda kalıp şeklini alan mumlarla eğlenmiştim. sonra çıkaramayıp korkmuştum bir de. kaç yaşında kızım, hala parmağım mumda kalacak diye korkuyorum işte. zaten insan hiçbir kalıba sığamıyor ki anne. her insan farklı biliyor tanıştığı herkesi. olmasını istediği kişi gibi görüyor. kim ne olmamı istiyorsa o olayım derken bir bakmışım hepsi zaten benim. insan olduğundan farklı davranamıyor. en büyük başarım, sokak çocuklarını hayatımda paragraf başı yapıp hepsine birer taç takmak. ve o burger king'deki dandik taçlardan değil. hepsi için yapraklardan taç yapıyorum, evet sezar'ın tacından…

    yosmanın kötü bir anlama da gelebildiğini öğreniyorum. güzel, genç kadın… yosma nasıl kötü bir anlama gelebilir diye düşünüyorum eğilip masa lambasındaki ampule bakarak göz bebeklerimi yakarak. bana daha okuma yazma öğrenmeden verdiğin eski atlasında parmaklarımı gezdiriyorum. kolombiya'nın üzerinden geçerken omayra geliyor aklıma. yeni ama hayatıma yeterince yerleşmiş bir arkadaşımın şarkısı kulaklıklarımdan tüm salona yayılıyor. kulaklık takmayı severim ama yine de son sese getirip masaya koyuyorum. yine rahatsız oluyorlar. ders çalışmaya pek niyetleri yok gibi, di mi anne? çalışmak isteyen her şartta çalışır. sınavdan önceki gün gittiği tiyatro oyununda da, uçakta belgrad'ın üzerinden geçerken de, gün içindeki en yüksek sıcaklık 32 fahrenayt derece olduğunda da, tırnağı etine battığında da… değil mi anne?

    thomas'la arkadaş olurduk anne. en kötü ihtimalle arkadaş olurduk. onu sevmeseydim çok güzel arkadaş olurduk. şimdi gidip normal bir insanın google'a map of world yazmadan bulamayacağı bir deniz kenarından bir kavanoz çilek reçeli döksem, tadını alır mı sence? içimin kuzey kutup dairesine bir ev inşa etsem, ziyarete gelir mi dersin?

    kardeşime biraz kötü davrandım anne. bu sabah bana kahvaltı hazırlamıştı. portakal suyu bile sıkmış küçücük elleriyle. (kaç yaşına gelirse gelsin, benim için küçücüktür o eller) yumurtayı senin sevdiğin gibi yapmış. beğenmedim dedim. annem beğenmişti dedi. “ben annen miyim?” diye bağırırken benim gözlerim, bağırdıktan sonra onun gözleri doldu. “biraz annemsin.” dedi. gülümsemeseydim ağlamayacaktım, yemin ederim. sabah olmasaydı sonia salazar'ı alkole sürükleyen kadın olurdum.

    sokaklardaki ucuz kalabalıkta kendimi bulamıyorum bir türlü. şiir satıyorlar rezil masalarda. sana yazdığım şiirleri ne yapmamı uygun görürdün? hem… hem “tarla kuşu, yağmur damlasından dünyayı içsin diye” yazmaz mıyız? sanki bir şey var da hatırlayamıyorum, iç yolculuğuma çıkarken bavuluma koymayı unuttuğum. ne olduğunu hatırlamamak için içimden sayı problemleri çözüyorum.

    beş çaylarını önemsemek isterdim ve çeyrek altını. küresel ısınmayı önemsiyorum. gökdelenleri her haliyle seviyorum, içlerinde deniz rengi bir gök geçtiği sürece. ve ortadoğu'yu da, içinde gök geçmese bile. eve geç gelişimi borsaya bağlamak istiyorum ve geri kalan her şeyi astrolojiye. konuşan tartılardan korkmayan insanlara katılmak isterdim. çok rüya görüyorum. konumuz kavimler göçü değil, hayır. manavlar da sihire inansın diye kırmızı olabilir mi elmalar? max brod gibi bir arkadaşım olabilir mi? -bu bir ricadır-

    kendimi tüketerek çoğalıyorum, kendimi çoğaltarak tüketiyorum. ortası yok biliyor musun? geçer yavrum dediğini, beni bir robot gibi tamir etmeye çalıştığını hissediyorum. geçmeyecek ama, “geçmiyor anne” diye ağlayacak değilim. küçüklüğümden kalma eski radyoyu açıyorum sıklıkla. radyo cızırtıları kirpiklerimi ıslatan garip bir şey. belki de yanılıyorum. belki de yalnızca b12 eksikliği? üşüdüğüm için; ama en çok hanım hanımcık, hiç olmadığım biri gibi davranmak için uzun gri bir etek aldım. babam gördüğünde bu kimin deyip güldü. gülerken eteğime takılıp düştüm merdivende. sol dizimde bir yara, ki o yara hiç geçmeyecek anne. tam istediğin gibi bir kadın oluncaya dek. başımı elime yaslamadan, saçımı yakmadan sigara içmeyi öğrendiğim zamana dek büyüyemeyeceğim.

    uzun lafın kısası anne; bir tarafta cehennem, bir tarafta okyanus. bikinimi yanıma almadığımdan yanmayı uygun görüyorum.

    -kalbim çok önce kırıldı annecim sen yüzüme kanaviçe ör. iki düz bir ters iyi geliyor yaralarıma.

    (anlamsız ve alıntı cümleler içerir, zira bitirme tezi yazmıyorum.)
    8 ...
  12. 5.
  13. Anacım,

    seni ne kadar çok özlediğimi ancak bu sabah farkkettim. çilek reçeli yapardın ya hani içine attığın limonları kaşıkla çıkartıp yerdim. sonra tencere kenerına yapışan çilekleri hepimizin ağzına tıkıştırırdın.

    bugün çilek reçeli kokusu geldi burnuma, içine limonu katmış bir anne. senin başladığın saatlerde başlamış çilek reçeli yapmaya(ki o da senin yaptıklarını yapıcak belki evlatlarına). aklıma sen geldin. burnumun direği sızladı.

    aslında gerçekten tarih tekerrürden ibaretmiş.
    6 ...
  14. 29.
  15. annem'e
    bu küçük ve soğuk şehirde tam 4 aydır sensizim anne.. bu ilk bu kadar uzun süre ayrı kalışımız değil aslında. daha uzun sürede senin kokunu duymadan yaşadım; sana çok uzak şehirlerde..ama hiçbir zaman sensizlik bu kadar canımı yakmadı..
    bu küçük şehir çok soğuk anne. kimsenin koynuna giremiyorum burda ayaklarımı ısıtsın diye gecenin bir vakti. hiç kimse bıkmadan, usanmadan dizine yatırıp saçımı okşamıyor burda..burda içtiğim hiçbir çayda senin akşam yemeğinden sonra demlediğim çayın tadını bulamıyorum. boğazıdan geçen her lokmada senin kesip sofraya koyduğun ekmeğin tadını arıyorum ama bulamıyorum. sensiz sofrada yemek yerken canım acıyor anne..
    hayatımda ilk kez ablamı kıskanıyorum..o seni hergün görüyor, ben göremiyorum diye.. bizim evin mutfağını kıskanıyorum, sırf sen günün yarısını orda geçiriyorsun diye. ben bu soğuk şehirde çok mutsuzum anne... ama sana hiç söylemiyorum bunu. benim için üzülüp ağlayacağını çok iyi biliyorum..
    anne kelimesini duyduğumda gözlerim doluyor, hıçkırarak ağlamamak için paralıyorum kendimi anne..her gördüğüm anneye sarılıpdoya doya öpmek istiyorum, ama sonra vazgeçiyorum..hiçbiri senin gini kokmaz diye..
    yanındayken seni üzdüğüm için nefret ediyorum şimdi kendimden.. sana söylediğim bir ton yalana lanet ediyorum sensiz geçen her günümde. bir kere öpsem, koklasam, sarılsam anneme diyorum doya doya.. hiç tanımadığım bir sürü çocuğa gıcık oluyorum, sırf onların anneleri yanında sen benim yanımda değilsin diye..
    beni azarlamanı bile özledim anne..keşke yanımda olsada heran azarlasa beni diyorum. hani sen hep sabahın köründe odama dalıp uyandırırdınya beni, burda kimse uyandırmıyo beni öğlene kadar uyuyorum.. senin beni bağıra çağıra uyandırmanı bekliyorum ama kimse girmiyor odamdan içeri, sonra kendi kendime uyanıyorum..
    senin haberin yok ama ben sana geliyorum anne..sabahın köründe zile basacağım, sonra sana doya doya sarılacağım..yakanı silkene kadar bırakmayacağım..
    ben gelene kadar kendine iyi bak anne.. mutfakta çok oyalanma üşüme sakın. sen hasta olunca bende oluyorum, sen üşüyünce ben de üşüyorum anne.. çok az kaldı. seni doya doya öpmeme, kokunu içime çekmeme çok az kaldı anne.. senin haberin yok ama ben sana geliyorum anne....
    5 ...
  16. 40.
  17. anne,
    ikinci dünya savaşı'nda bir anneye yazılmış asker mektubu okudum az önce. üzerinden 79 yıl geçmiş. bir mektubu bugün hala bu kadar içten ve duygusal yapan şeyin ne olduğunu düşündüm sonra. bu, bir sevgiliye yazılsaydı yine aynı şeyleri hisseder miydim bilmiyorum? annelere yazılmış tüm mektuplar aynı paydada birleşiyor, tüm evlatların yolu hep annelerine çıkıyor.

    "sevgilim, canım, tontonum...", "öflerim pöflerim, kızgınlıklarım, nazımı çekenim..."

    "anne olunca anlarsın." dedin anne oldum anladım!

    şimdilerde ağzından sıkça duyduğum "ben yanarım yavruma, yavrum yanar yavrusuna..." sözünü ara sıra düşünüyorum da bazen seni ihmal ettiğim kanısına varıyorum. neden bilmem, bunu sana da söyleyemiyorum. tatlı kollarını ısırmamdan anlarsın, diye umuyorum.

    yüreğimin bütün gücüyle, sevgiyle...
    4 ...
  18. 6.
  19. annem,

    her ne kadar kızsamda sana bazen, beni anlamadığını düşünsemde sen benim için bitanesin... hasta olduğumda elleri titreyen,dili tutulan sensin. ne en yakın arkadaşlarım ne de sevgilim senin kadar düşünüyor beni.

    babama derdim ya hani ''baba, annemi boşa, bi tane rus al'' diye, takılırdım sana işte. bütün rusya toplansa bitane sen etmez annem...

    hastalandığında başında ağlarken düşündüm de, seni kaybetmek ne korkunç olurdu... allah'a dua ettim seni almasın benden diye. işte şimdi belkide dualarım kabul oldu. cıvıl cıvıl annem geri döndü. kikir kikir evin içinde dolaşmanı özlemişim anneciğim. bundan sonra ne seni üzecek birşey yapacağım ne de seni üzecek birşey yaptıracağım. evi de temiz tutacağım... yeterki mutlu ol annelerin annesi...

    seni seviyorum anneciğim...
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük