özel günlerde baba hediye alamayacağı ya da unutup almayacağı; ki bu ikincisi en yaygınıdır, için çocuğa para verir, sen seç birşey al diye. çocukta gider babasının adına anacığına hediye alır. birgüzel saklar onu, çaktırmadan eve sokma telaşlar falan derken, baba gelince hediyeyi sokuşturur babaya. para üstü cebe kalır. baba hediyeyi sırıta sırıta verir. anne mutludur. baba gururludur. çocuk deseniz yolunu bulmuştur.
ilginç anılara ve büyük derslere yol açabilen armağandır.
asla ev eşyası olmamalıdır.
12-13 yaşındayken babamın verdiği parayla anneme güzel bir çaydanlık almıştım, böyle pırıl pırıl bir şey... annem de daha önce görüp "aa ben bunu alayım sonra" falan demişti, ben de onun zaten beğendiği şeyi almanın huzuruyla bunu anneme armağan ettim. annem güldü, beni öptü kokladı ve şakacı bir ses tonuyla sordu: "peki benim armağanım nerede?"...
"işte ya" dedim, "beğenmedin mi çaydanlığı?"
o da "hayır, çok güzel, ben bunu eve alacaktım zaten; ama bu ev için gerekli bir şey, ben ev miyim?" dedi...
o ana dek annemi bir insan olarak görmediğimi, evin bir devamı gibi gördüğümü öylesine ani, öylesine tokat gibi bir darbeyle anladım ki, şaşırıp kaldım. utandım.
daha sonra anneme armağan alırken, asla ev eşyası almadım, kişisel bir şey olmasına dikkat ettim; yalnızca onun kullanabileceği, yalnızca ona ait olacak bir şey aldım her seferinde...
ne olursa olsun kişisel emek harcanmış bir şey olmalıdır. ilkokuldayken annelerimiz için kart şeklinde hediyeler hazırlardık. sanırım annem en çok onları beğenirdi. o kartları hala sakladığını bilirim.