babasızlığı yaşamış biri olarak, çok daha ağır hasarlar bırakacağını düşünüyorum. anne güçlüyse babanın yokluğunu hissettirmiyor. ama baba ne kadar çaba gösterirse göstersin, anne yerine geçemiyor. anne her koşulda koruyan, kollayan, yol gösteren, karşılıksız seven, çocukla özel bir bağ kurabilen bir varlık. daha naif, daha merhametli, daha anlayışlı. bunlardan mahrum biri eminim ki özlemini çekecektir.
bir yerde sevilmeyen çocukların zeka gelişiminin sekteye uğradığını okumuştum. aile bu kadar önemli.
Anne sevgisini tatmamış her çocuk ve devamında her yetişkin, "annesizdir" aslında... Annesi yaşıyor ya da yaşamıyor olsun, fark etmez. Gerçek sevgiyi hiç tatmadıkları gibi, gerçekten sevmeleri de kolay değildir.
Herkesin böyle bir şeye hazırlıklı olması lazım, bunun kaçışı yok.
Ama böyle bir şeyde insan nasıl hazırlıklı olabilir, en küçük bir fikrim yok, aklım almıyor annesiz bir hayatı. Annesiz kalıp da yaşamlarını sürdürebilenler bence dünyanın en cesur insanları.
25 yaşında insan annesi ile tanışınca içi bir tuaf olmuyor. Birşey hissetmiyor. Bir yabancı gibi, herkes gibi bir kadınla karşılaşıyorsun.
Bakıp bakıp ağlaması sahte geliyor size. Çünkü en zor zamanlarınızda yanınızda değildi. Şimdi olmasi birsey değiştirmemekte.
Duygusal olarak çok zayıf olsanız bile bir yanınız çok güçlü. Yanlız yaşamayı ayağa kalkmayı ogrenmiş, öğrenmek zorunda kalmış biri için anne, sıradan eşarp takmış bir kadından başka birşey degil.
Kırgın veya yorgun değilsindir. sadece hayatında öyle biri olmaması sıradan bir mevzudur. Çok önemli bir olay değildir annenin olmaması. Çünkü annenin ne olduğunu bilmiyorsun.
babasızlık mı? o da ne ya? senin hiç annen öldü mü? zaten babanla hep bi mesafen yok muydu? ayağına taş değse canı giden annen değil miydi? hastalandığında sabahlara kadar bekleyen, sıcacık çorbayı elleriyle içiren annen değil miydi? şimdi bi anlatsana bana babasızlık mı annesizlik mi?
tarifi imkansız bir acı. bu saatten sonra herkes ölebilir zerre umurumda olmaz.
babasızlıktan çok daha kötüdür. babasız büyüyen bi çocuk olarak annesiz ne yapardım bilmiyorum. anne dağ gibi bir şey. bırakıp gitmiyor, her koşulda yanınızda oluyor, zorluklara direniyor. anne her şey cidden.
anne yokluğu, çok kötü bir şey. üstün hiç kimse tarafından örtülmüyor. zaman senin için artık durmuş. ilerlemiyor, boğazını bir yılan sarmış, bırakmıyor. yemek masasında bir tabak eksik kalıyor. kokusunu özlüyorsun bazen, ama içinde tutuyorsun. kimseyi üzmek istemiyorsun ama kendin üzülüyorsun.
annem ve bendik hep, öyle büyüdüm. bu yaz hiç böcek olmayan evde hatta yatağımın üzerinde gezinen bir böcek gördüm. annem uyumuştu, hemen gittim onun yanına yattım. sarıldım öptüm uyudum sonra. dakikalarca suyun içinde nefessiz kalmış gibi bir anda yataktan sıçradı annem. nefes alamıyor, nefes almaya çalışıyor. nasıl bir nefes çekiş, tüm gücüyle... sanki biri yapışmış boğazına onunla cebelleşiyor. annemin sıçradığı an ben de sıçradım "anne" diye. ben hayatımda hiç bir zaman öyle bir sesle "anne" dediğimi hatırlamıyorum. o an öleceğini hissettim, dedim bitti. yüzüstü yatıyordu hemen kaldırdım sırtına vurdum tüm gücümle bir anda kendine geldi, hiç bir şey söylemedi kalktı gitti yataktan. ben eminim ki o an o da hissetti... sabaha kadar gözüme uyku girmedi. en büyük korkumu o an yaşadım: annesizlik...
Burada "aman çok kötü, aman başıma gelmesin, töbe" gibi lafları okuyunca "ne olmuş amk ya, bu kadar mı kötü" dedirtendir.
Bana göre 2 tür annesizlik vardır. 1. Annenle büyüyüp sonra onu kaybetmek. Bu kötüdür diye tahmin ediyorum. Yoksa benim gibi daha bir kaç aylıkken annesini kaybeden daha hiç "anneli" olmamış ki, "annesiz" olmayı nerden bilsin, neyi özlesin, neye umrumda değil desin ki. En fazla eğer resmi yoksa, babası da bu konulardan hazetmeyen biriyse benim gibi merak eder acaba nasıl biriydi, yüzü nasıldı vs diye.
Onun dışında bir şekilde özlem duyacağını sanmıyorum. Neye duyacak ki panpa ?
11 yaşındayken terketti beni, umurunda mıydım? hayır, tıpkı benim de umurumda olmadığı gibi..
o yaşıma kadar her sabah beni uyandırırdı, kahvaltı mı da hazırlardı ve evden beraber çıkardık.
terkettiği günün ertesi sabahı, bu sefer kendim uyandım ama bu sefer kahvaltı yoktu, ben de yemedim anasını satayım. giydim okul kıyafetlerimi, bu kez ütüsüzlerdi ben yine de giydim amınakoyim.
salon bu kez soğuktu, daha düne kadar sıcakken..
bir anda hüzün bastı feryat eden minicik kalbimi, kalbim artık sanki kan değil gözyaşı pompalamaya başlamıştı.
o an gözümden düştü yaşlar, bilmiyorum tutamadım kendimi.
doğalgaz sobasını açıp ısıttım içeriyi lakin içimi değil. içimi ısıtamadım, içim üşüyor ve titriyordu.
ellerim ise gözyaşlarımı silmekle meşguldü, beynim yarınlarımı düşünüyor, kalbim ise halen gözyaşları pompalıyordu, kirli göz yaşlarını..
o gün büyümüştüm ben, o gün koca bir adam olmuştum sanki, kalbimde yarabantları vardı.
dindirmeye çalışıyordum bu amansız kanamayı.
3ncü ya da 4ncü gündü artık hatırlamıyorum. evdeki dolaplardan birisinde bir fotoğrafına rastladım ve doyasıya ağladım, kalbimdeki yarabantlarını çıkartmış ve artık dindirmeyi de bırakmıştım "al ulan al ne halim varsa" gör dedim.