genelde çıktığı kabuğu beğenmeyen kadınlardır. annelerini lümpen bulup kendilerini milano'da moda haftasında dünyaya gelmiş zannederler..
kimileri de annelerinin fazla entellüktel olmasıyla, fazla kontrolcü tavırlarıyla evin bohem, large yüzünü yansıtmaya çalışırlar.. annelerinin eksiklerini görüp beğenmediği insanların tarafında olup; siz bakmayın ona ben de halk çocuğuyum, ben de elimde haşlanmış mısır döke saça yiyebilirim triplerine girerler..
fakat aradan geçen onlarca yıl sonra verdikleri tepkilerden, attıkları adımlardan, ev dekorasyonlarından, eş seçimlerinden yola çıkılırsa annelerinin küçük prototipleri olduklarını anlarlar..
kendilerine "asla senin gibi olmıycam ben tımam mıı anne" diyip anneannelerinin arkasına sarılan minik kadınlar yetiştirirler.. kendilerini "senin de kızın olsun anlarsın" cevabını verirken bulurlar.
Her kız çocukta olması muhtemel his. Belli bir dönemde annenin her yaptığını eleştirirsin ve ben böle olmayacağım dersin. Hayatının beş yıl sonrasına baktığın zaman ise istemesen de kabul etmesen de yavaş yavaş annen gibi olmaya başladığını görürüsün. Annenin babana yaptığı uyuz hareketleri eleştirip ardından sevgiline aynı şeyleri sen de yapmaya başlarsın.**
önce saçlarımı kestim. aynalara bakmadan. gayet sakindim üstelik. uzun saçlarımı kavradım sol elimle, sağ elimde duran makasla kestim çabucak. kestikçe kestim kestikçe rahatladım. "tıpkı annesinin gençliği" diyenlere inat yaptım sanırım bunu. önce dış görünüşümü değiştirmeye çabaladım o dönem.
yıllarca kısa saçlı dolaştım. ne vakit lise çağlarına geldim, bir iki delikanlı beğensin diye beni o saçları uzattım. "gözlerinin rengini annesinden almış" diyenler oldu, yeşilden iğrendim. lens kullanmam gözümün bozuk olmasından değildi yani, gene onlara inattı benimkisi.
gülüşümü benzetenler oldu sonra. yıllarca dişlerimi göstermeden güldüm. bir kişi daha benzetseydi gülüşümü, söverek ağlayacaktım çünkü. sinirlendiğinde gözü seğirir derlerdi, bir onu durduramadım.
hakkında anlatanları hep dinledim, huylarını benimsemedim. çekip giden, umarsız, bencil bir kadındı o. bir seferinde kardeşimle yüzyüze geldiklerinde kardeşim demişti ona: "bana baktım deme" diye. ne doğru cümle... anne değildi bizim gözümüzde. benzetilmek acı geliyordu o vakitler. "babaya çekmiş" diyenlere inanmak istiyorduk biz. tanımadığımız birine değil.
huylu huyundan vazgeçmez elbet. yaş ilerledikçe kaşı saçı görmedi gözümüz. umursamadık hatta. baktıkça 70 li yıllarda çekilmiş siyah beyaz fotoğraflarına söylenilenden daha fazla benzediğimizi de farkettik aslında. lakin şunu da farkettik yıllar sonra; hayatımıza giren sevdiğimiz hiçbir kişiye asla gitmeyecekmiş gibi bağlanmadık, pişman olup dönene de sırtımızı dönmedik çünkü önemsemedik ya da sadece kendini düşünenlere bir şeyler anlatmaya çabalamadık. doğrularına müdahale etmedik, bizi önemsesin diye bir gayretimiz olmadı yani. insanların bize karşı yaptığı bencilliklerden bir ufak yara dahi almadık. gidene "selametle" dedik, kalanla hoş vakit geçirdik. bize emek harcadığını iddia edenlere güldük, kimsenin hakkını yemedik ama kimseye de bunu söyletecek cesareti vermedik. farketmeden güçlendik. sözün özü ona benzettiklerimize benzemek istemedik.
zamanla "annesinin kopyası" diyenlere gülümsemeyi öğrendik, "babasına çekmiş" diyenlere teşekkür ettik. o saçları bir daha kesmedik zira biz ona hiçbir zaman benzemedik.
"çok eskiden ellerim annemin ellerine benzemeden önce, her şey güzel olacak derdim. sonra bir gün, ellerimin değiştiğini fark ettim. artık bütün filmler, belirsizlikle bitiyordu. hayat çok daha yorucuydu yani.."
annenin kaderi kıza geçermiş derler. batıl inanç ya ondandır ürküp, istememesi.
öteki türlü annesine haksızlık eder.
insandır hataları olabilir. ama en az onun kadar iyi bir anne ve eş olabilmek ister her çocuk. sabrına, sevgisine, gücüne, kararlılığına, ailesinin psikolojisini çözüp ona göre davranmasındaki muazzam başarısına hayran olur. bu kadında cidden peygamber sabrı var der.
kötü yanı çok sevip, az sevilmektir. ataerkil toplumun tüm ağırlığıyla bir adamın tüm yükünü taşıyıp, değer görmemektir. onca lafı , parasızlığı çekip 25 yıl bir aileyi ayakta tutabilmek zordur. hem imrenilecek hem de korkulacak durum.
hatası vardır ama yükü çoktur. ondandır cennetin ayaklarının altına serilmesi. tüm ülkenin ortak kaderi. yuvayı dişi kuş yapar, erkek kuş yan gelip yatar.