Hiç düşünmek, hissetmek, okumak yazmak istemediğim andır. Evet biliyorum gelecek o an ama şimdi bunu düşünmenin ne lüzumu var ?Bunu farkettiğim andan beri Ona ve babama kurduğum cümleleri iki kez düşünür oldum ilerde "keşke "demeyeyim diye.
evde biraz açık kıyafetle dolaşıpta ''yavrum çorap giy'' deyip hem çorap hemde hırkayla üzerinize yavaşça gelmediği an.
ders çalışırken örgü örüpte o şişlerden çıkan nazik küçük sesleri duymadığınız an.
buram buram şefkati ve huzuru hissedemediğiniz an.
ağladığınız zaman sizinle beraber ağlayacak birini bulamadığınız an.
sancılı adet dönemlerinde canım tatlı çekiyor dediğinizde saat kaç olursa olsun yüzünüzü gülümsetmediği an.
eve koca alışveriş torbalarıyla nefes nefese gelip kapıyı anahtarıyla açamayacak halde zile basmadığı an.
yavrum kalk artık bilgisayardan gözlerin şişti diye bir sesi sürekli duymadığınız an.
çayınızı şekerine kadar karıştırıp veremediği, ortaokuldayken yani eşşekinde eşşeki olmama rağmen okuldan geldiğimde ayakkabılarımı çıkarmama yardım etmediği an.
sevgiliyle buluşurken hınzır hınzır neye süsleniyorsun kız diyip alttan alttan saçı başı düzeltmediği ve kapıdan çıkarken dua okumadığı an.
her kapı açılışında hoşgeldin her çıkışında allaha emanet ol işin ras gelsin diye dua etmediği an.
kısaca yanında olmadığı; yok olduğu andır.
kendi işimi kendim görmeyi öğrendim öğreneli daha doğrusu tek başına yaşamaya başladığımdan beri pek hissetmediğim yokluktur. gereksiz vırvıra saçma şakalara emir buyurmaları özlediğimi söyleyemem.özlenilecek annelere selam eder, ellerinden öperim.
evin anahtarı taşımaya başladığın, kapısından mis gibi yemek, pasta börek kokuları taşmayan bir evin kapısını da açacak birinin olmaması...ve sınırsız şımarma&nazlanma halinin sonu...
sedye ile ameliyathane kapısına geldiğinde ve seni buz gibi ameliyathane ye aldıklarındaki an. ('anne sana ihtiyacım var, yanımda ol lütfen.elimi tut' sadece düşündüğün bu...)
uyuduğunuzda sizi uyandıracak ve "oğlum hadi uyan artık işe geç kalıyorsun" sözünün kulaklarınızda çınlamaması, yada sizi giderken selamlayacak ve "güle güle oğlum" sözünün kulağınızda çınlamaması ve sizi huzur verecek, uyandığınızda kahvaltınızın yada yemekte size yemek hazırlayacak birisinin olmaması ve o kişininde anneniz olması insana büyük bir acı verir.
'anne, tanıştırayım. bu pınar. gelinin. kaç zamandır getir diyordun...'
bu cümleyi kurmak uzaktır artık. çocukluğun masumumiyeti çökmüştür bu annesizliğin üstüne. bilirsin ki gelmeyecektir geriye. ve bu yokluğun hissi, yaşantının hiçbir evresinde bu kadar yoğun hissedilmemiştir.
kesinlikle akşam olduğunda evde yemek kokusunun olmadığı andır. tatile bile çıkmış olsa sanki bir daha hiç gelmicekmiş gibi hüzünlendirir insanı.
(bkz: benim annem bir melek)
öğrenci evinde bütün bulaşıklar birikmiş, bütün yemekler tükenmiş bir haldeyken komşudan annemizin yaptığı o güzelim yemeklerin kokusunu alınca hissedilen andır.
anneyle dolu, anneyle anlamlı, her odasında sesi çınlayan ve doyamadığınız annenizin kokusunun sindiği ama artık onun olmadığı, olmayacağı evinize girdiğiniz ve içinizden cevap verir umudu ile "anne" diye haykırdığınız andır.
onun yemeklerini, kokusunu, şefkatini, tatlı sesini ve gülümsemesini, kısacası her şeyini özlediğiniz andır.. içiniz burkulur sonra, o eskimiş ayakkabılarını hatırladığınız zaman. hakkını asla ödeyemeyecek olduğunuzu anlarsınız bir kez daha.
çiçekler açmayı unutabilir
kuşlar uçmayı
baharlar gelmeyi
ama ben seni asla...
sekiz yaşındaydım gittiğinde. ancak yıllar sonra tanımını yapmayı becerebileceğim lakin o yıllarda anlam veremediğim bir duygu karmaşası içerisinde uzanmıştım yatağıma. ağırlığımın iki katını taşıyordum sanki üzerimde. yatınca gömüldüm gömüldükçe küçüldüm oracıkta. "yokluğunu hissettiğim ilk an oydu" derdim eskiden. halbuki öyle tazeymiş ki hissedilenler, gidişinin üzerinden 24 saat dahi geçmemişken hakkında düşünülenler, şimdi bakınca varlığını yanımda en çok hissettiğim gün o günmüş meğer.
hafızamı yokladığımda, gözümü yumup hatırlamak için kendimi zorladığımda bölük pörçük çocukluk anılarım canlanıyor gözümde. elbet güzel günlerdi, etrafımızdakiler biz üzülmeyelim diye gayret ederler, haliyle üstümüze düşer, ilgi alakayı eksik etmezlerdi. o zamanlarda uğruna ağladığım saçma sapan şeyler geliyor hatırıma. bağıra çağıra ağlarken, belki şımarıklık yaparken "anne" diye haykıracakken yutkunduğumu hatırlıyorum sonra. ne acıdır boğazın düğümlenmesi.
ilkokulda öğretmenin öğrencilerine anne babalarının mesleklerini sorduğu günler geliyor aklıma. hala öfkeleniyorum düşündükçe. annesi babası olmayanların "ne cevap versem" tedirginliğini hala hissediyorum üzerimde. yalan söylemeyi o gün öğrenen çocuklar bilirim. utanmayı da öyle... öldü mü desem, gitti mi desem derken başka bir çocuğun ezile büzüle "annem babam ayrı" demesine bencilce duyduğum sevinci mi anlatsam yoksa? toplantılara gelmeyen ebeveynim miydi yoksa okul hayatım boyunca sorumsuzluğumun kaynağı? öğretmen her "veli'n okula gelsin" dediğinde, daha mı çok hissediyordum yokluğunu? sanmam.
18'li yaşlarım geliyor sonra aklıma. aklımın bir karış havada olduğu, ayaklarımın yere değmediği, yokluğunu inkar ettiğim, özlemediğimi iddia ettiğim, düşünmekten korktuğum, korkularımla yüzleşemediğim yaşlarım... o gün sorsan "hissetmedim yokluğunu" derdim gururla. sen bana bakma, şu gurur öyle bir maskedir ki perdeler bazen tüm görülmesini istemediklerini. sahi nerdeydin sen benim o yaşlarımda?
yaş ilerledikçe geçmiş daha bir berraklaşıyor gözümde. göremediklerini görüyor insan, anlam veremediklerini anlıyor belki de. taşlar oturdukça yerine, fark ediyorsun sende olan biteni. hak vermesen de idrak ediyorsun başa geleni.
arkadaşlarımın anneleri geliyor aklıma.
bir valiz görüyorum mağazanın birinde, sen giderken peşinden sürüklediğine benzer,
çocukluk fotoğraflarıma takılıyor gözüm, içinde senin olmadığın...
acı çektiğim anlarda,
en mutlu günüm bugündür herhalde diye içimden geçirdiğimde,
biriktirmek istemediğimde,
herhangi bir şeyi başkasıyla paylaşmaktan kaçındığımda,
bazen yalnızken "anne" dediğimde, ağzımdan çıkan kelime kulağıma tuhaf geldiğinde,
özlüyorum seni. özlediğim her an, yokluğunu hissettiğim andır bana göre.
aslına bakarsan ilk an diye bir şey de yok, hayatına annesi olmadan devam edenler, etmeye çalışanlar, ettiğini iddia edenler her an hissederler yokluğunu. yaşı başı olmaz bunun.
yarım kalmış şiirlerim gibisin
yaşanmamış çocukluğumsun anılarımda
öylesine eksiğim sensiz
öylesine sahipsiz
işte bütün umutlara havlu attım gidiyorum
içinde geç kalmışlığın çaresizliği
çocuklar gibi ağlıyorum
ve gel gör ki her damla gözyaşımda
yine seni arıyorum... *