dünyanın başa yıkılmasıdır. inanamama, inkar, şüphe, ümit, her şeyin bittiği düşüncesi, hayatın bomboş olduğunu fark etmek ve bir dakika önce aslında ne kadar mutlu olduğunu anlamaktır. hayattaki en zor rolü oynamaktır. hıçkıra hıçkıra ağlamak üzereyken yüzüne gülmektir. yüzüne her baktığınızda korkmaktır. **
insanın başına gelen kötü bir hadise olmakla birlikte zorda olsa tıp biliminin çok ilerlediğini düşünmek gerekmektedir. artık birçok kanser türü tedavi edilebilmektedir. yeter ki moral ve inancı kaybetmeyelim.
allaha dua ediyorum, yaşatmasın kimseye, yaşattığına da sabırlar versin.
edit: gerizekalının teki eksi oylamış. ne akla hizmet eksilediyse artık. ettiğim dualarsa sana rahatsızlık veren bildir de senin için etmeyelim dua mua!
hani "çözümsüz kalınan zamanlar" var ya, "çaresiz zamanlar",
o kan, elden ayaktan çekilir ya,
bi an, an donar,
beyin, bilinç bölünür,
korkunç bir sessizliğin ortasında binlerce ses haykırır içten, ağızdan nefes bile çıkamaz ama,
bir nefeslik bir an,
göz kırpamaz, nefes alamaz, yutkunamazsınız, kalp bile çarpmaz,
"o an"lardan biridir işte.
Kanser olduğum teşhisiyle hastaneye yattığımda anneme haber vermeden kendimce onu üzmemek için elimden gelen herşeyi yapıp tekbaşıma ameliyat olmuş ve evdekilerde çin gezisine gidiyorum demiştim.Şimdi düşünüyorumda Allah gecinden versin birde annem böyle bir olaya maruz kalsa neler yaşardım acaba...
yaşamayan kimsenin kolay kolay o duyguyu hissederek şuraya tek kelime yazamayacağı olay. anne kelimesi geçtiğinde bile içiniz titrerken onu hastalıkların en sinsisine verecek olmak gözünüz açıkken toprağa gömülmeye benzer.
Berbat bir güne başlamışsınızdır. Son zamanlarda sürekli hayattan ve onun önünüze diktiği engellerden şikayet ederken size yeni bir süprizi vardır. Vakit ilerler işyerinize gidersiniz annenizi hastaneye bir gün önce olduğu tahlili alması için bıraktıktan sonra. işe gider üstünüzü değiştirir, ofise girersizniz her zaman olduğu gibi size öğretildiği gibi selam veririsiniz ama kimse selamınızı almaz buruk bir tebessüm kızgınlıkla karışık bir ses tonuyla tekrar selam arkadaşlar dersiniz nezaketen alınır selamınız size çok değer verdiğini söyleyen arkadaşlarınız tarafından. Her sabah Güne 1-0 yenik başlamak yetmiyor gibi hayat arayı açmış farkı iki yapmıştır. Eyvallah dersiniz yine derince bir iç çekişiyle "eyvallah". işte budur mağlubiyeti kabul etmek dersiniz kontraatağa kalkmadan oyunu kendi sahanda kabul etmek. Derken annenizi ararsınız o güzel sesi duyup tekrar güne başlamak için fakat o güzel ses değildir telefonun diğer ucundaki ağlamaklı bir ses tonu vurgun yemiş gibi kulaklarınızda çınlar. Nedir diye düşünmeden cevabı çoktan hazırlanmış bir soru çıkar dudaklarınızdan "ne oldu Anne" sizi ne kadar sevdiğini söyler anneniz biraz ısrar edincede tahlilin sonucunu. Yakıştıramaz kendine o illeti, biricik oğlunun mürvetini görmeden, günlerin sayılı olduğunu gözleriniz dolar ağlayamazsınız sesiniz titrer, dayanacak, güç alacak bir yer ararsınız sandalyeden başka hiç bir şey hiç kimse yoktur o ofis denen dört duvar arasında. Anneniz kanserdir, hayat en ustaca hazırladığı atağı gol olarak bırakmıştır ağlarınıza.
liseye giden tıfıl bir ergensinizdir haberi ilk aldığınızda. kanser denen illete ilk defa bu kadar yakınsızdır hayatınızda. uzun süren kontrol dönemlerinden sonra anneniz size bir gün sol memesini alacaklarını söyler. yıkılırsınız. o an bundan daha büyük bir acı olmaz diye içinizden türlü türlü düşünceler geçer. anne ameliyata alınır. artık kendisini eksik hisseden bir kadın vardır sedyede şuursuzca yatan. ne desenizde teselli edemezsiniz o güzel insanı. aradan bir hafta geçer ve anne eve gelir. artık giydiği her bluzdan iğrenen, banyodan çıktıktan sonra çocukları ağladığını görmesin diye kendisini odasına kapatan bir anneniz vardır. daha sonra kemoterapi başlar. sizde annenizle beraber gidersiniz her tedaviye. o ilacın etkisiyle yarı baygın çıkarken siz ona güç verecek bişeyler bulabilmek için zihninizin en ücra köşelerine seyahate çıkarsıız. ama sonuç nafiledir. sadece kolundan tutarak yürümesine yardımcı olmak gelir elinizden. kemoterapi yan etkilerini göstermeye başlar ilk iki seanstan sonr. annenizin saçları taradıkça elinde kalır. günün sonunda o güçlü kadın da salar kendini. tararken kopan saçlarıyla birlikte sizin kalbinizden iri iri parçalar koparken, onun gözlerinden yaşlar süzülür. artık bütün saçlar dökülmüştür. zamanla alışılır bu lanet duruma. kelliğin yakıştığı tek kadın sensin diyerek moral verilmeye çalışılır. elden sadece allah'a yakararak lütfen bitir bu ızdırabı demek gelir. tedavinin olumlu geçmesi için gecelerce dualar edilir. çocuk zihnine kazınılan o değil midir? sen iste "o" yardımcın elbet olacaktır. olur da. aradan 5 sene geçer. annenizin sağlık durumu iyidir. risk hep vardır ama artık o iyidir. kullandığı ilaçlara doktor artık son vermesini söyler. ama gene de içinizde ki huzursuzluk hiç gitmez. periyodik olarak yapılan tahlillerin sonuçlarını beklemek hep işkencedir. her seferinde temiz çıkan sonuçlar ise tarifi olmayan birer mutluluktur hayatınızda.
kelimelerle ifade edilemeyecek kadar acı bir durumdur. bir de size bunu söyleyen doktor "anneniz en fazla 1.5 yıl yaşar, istediğini yesin çünkü yiyemeyeceği anlar olacak belki acılarını morfin bile dindiremeyecek" şeklinde cümleleri patır kütür sıralıyorsa işte o zaman hayat durur,herşey anlamını yitirir. ağlayamazsınız çünkü gözleriniz şişerse evde sizden haber bekleyen anneniz durumu anlar. bundan daha da acısı, o bir buçuk yıl tükenmek üzeredir ve anneniz bir ay sonra ölecektir! ve siz bu haberi alıp annenize güle oynaya çok mutluymuş rolü kesersiniz (bkz: içi kan ağlamak). ve anneniz ölür. siz sudan çıkmış balık gibi apışıp kalırsınız. sizi sevindiren tek şey ise, morfine gerek kalmamıştır. anneniz acı çekmeden terketmiştir dünyayı.
hele ki daha önce arkadaşınızın annesini* ya da etrafınızdaki başka insanları kanserden kaybetmişseniz ödünüzün koptuğu andır. kızarsınız, üzülürsünüz, ağlarsınız, bağırıp çağırırsınız ama en çok da korkarsınız. korkunun ne demek olduğunu öğrendiğiniz andır. kendi vicdanınızla anlamsız muhasebelere girişirsiniz, o vakitten sonra ne kıymeti kaldıysa... anneniz sizden uzakta yaşıyorsa bir de çaresizliğin ne demek olduğunu öğrenirsiniz en acı şekilde. saçları dökülen, kolunu bile kaldıramayan, aldığı ilaçlardan damarları patlayan, acı çektiği her halinden belli olan bir anne, anneden gizli ağlayan ve ne yapacağını bilemeyen ama buna rağmen dimdik duran bir baba... onlardan önce ölmek istersiniz... derken herşey yoluna girer, tedavi biter, ama içinizde hep bir korkuyla yaşarsınız artık. ya tekrarlarsa, ya aynı şeyleri yine çekerlerse diye. herşey bir yana, o anlarda kendi acısını unutup size hep güzel ve ümitli şeyler söyleyen, sizi asla yalnız bırakmayan biricik arkadaşınızı * hayatınızda öyle bir yere koyarsınız ki, bilse kendisi bile şaşar.
insanın başına gelebilecek en kötü şeylerden biridir. Kemoterapi radyoterapi derken tedavinin hastalıktan daha kötü etkilerini görmek kahreder insanı. Fakat bu tedavilerin sonucunda annenin şifa bulması, saçlarının yeniden çıktığını görmek, yüzünün yeniden güldüğünü görmek dünyalara bedeldir.
anneyle o güne kadar yaptılan tüm tartışmaların , mutlu hüzünlü anların gözün önünden film şeridi gibi geçmesine neden olan hadisedir.insanın kendi kendini fütursuzca sorgulayabildiği ve "ya annem ölürse" düşüncesinin akılda gittikçe büyüyen bir yere sahip olduğu andır.eğer vicdan denen şey bünyede bulunmaktaysa o andan itibaren anne içinden elden gelen her şey yapılır.