üniversitedeyken çok özlerdim bu kahvaltıyı. eve döndüğüm zamanlarda ise 'kırk yılda bir geliyorsun, çıkıp dışarıda yiyelim' diyerek yine yalan ederdi en sevdiğim kahvaltıyı.
sadece peynir, zeytin, kabukları soyulmamış domatesten dahi oluşsa, boğaz kenarında the market bosphorus'da yapacağınız kahvaltının tadını vermeyen şaka şaka çüş amk o kadar da değil. the market girişindeki o muazzam koku,boğazın sularının cama çarpıp çarpıp iç gıdıklaması,sac tava üzerinde gelen dana sosis,fıstıklı sucuk..
tanım: elbette çok güzel sıcaklığı olan kahvaltıdır.
annenin hazırladığı kahvaltı, fi tarihinden bugüne kadar bir türlü sırrı çözülememiş ama ne annenin hazırlamaktan bıktığı ne de çocuğunun hayır diyebildiği GERÇEK kahvaltı türüdür. özellikle gurbet ellerde çaya ve simite talim eden garip gençliğin özlem duyduğu yegane şeylerden biridir..
öğrenci evlerinin en büyük, en acı, en aranan eksiğidir. öğlen, akşam yemekleri, hatta bunların dışındaki öğünler bile şukela olurken sabah kahvaltısı bir türlü arzulandığı gibi olmaz. nedendir bilinir aslında. anne tarafından hazırlanmış her bir sabah kahvaltısında annenin sevgisi vardır, ev arkadaşının suratsızlığı değil.
bi numara kahvaltıdır. anneler hakikaten bilmekte bu işi yahu. demlediği çayın bile tadı farklı olmakta. sabah annem sabah güler yüzüyle bana bakıp kahvaltıyı hazırlamışsa o gün güzel geçecek demektir.
eşşek kadar olmuş, uyku düzeni fena halde bozulmuş biri için oldukça eskide kalmış ve özlemi duyulan ritüeldir. uyanmanın verdiği huzursuzluğu alan, özellikle kış sabahlarının soğukluğunu sıcacık çayı ile katlanır hale getiren, kızarmış ekmek kokusu ve üzerinde eriyen tereyağının lezzeti... herkeslerden önce kalkıp buz gibi mutfakta sizin için uğraşıp duran biri ve hazırladığı mükemmel sofra.
satın alınamıyacak güzellik ve özverilerdendir kısaca.
kahvaltı için de başlık açılır mı demeyin hiç. eğer hazırlayan anneyse üzerine tez bile yazılır. hatta burdan genç akademisyenlerimize sesleniyorum. bu konuyu mercek altına alın. her işe de ben koşamam dimi ama?
neyse konumuza dönelim. sabah erkenden okula veya işe gitmek için uyanırsınız. işte tam o uyanma anı hayata anlam veremediğiniz andır. niye okuyorum, niye çalışıyorum, uyumayacaksam niye yaşıyorum diye sorguladığınız andır o an. isteksizce banyonun yolunu tutarken, mutfaktan annenin sesini, kızarttığı ekmeklerin, demlediği çayın kokusunu duyarsınız. biraz önce hayatın anlamını sorgulayan siz, hayatın o kadar da anlamsız olmadığını anlarsınız. anlam konusuna fazla girmeyelim, bugün konumuz bu değil. her şey sırayla.
ve kahvaltı anı. annenin hazırladığı yemeği falan geçiyorum. işin o kısmında değilim artık. hani annenin yaptığı yemeğin ayrı bir lezzetinin olmasını anlarım. tecrübelidir, baharatını katar, en olmadı sevgisini katar. duygusala bağlamayalım, bir şey katar illa ki. kahvaltıya gelince durum daha farklı. aynı peynir, aynı zeytin, aynı reçel, aynı yumurta.. buzdolabından al masaya koy. bu işin tarifi bu.
vallahi sinir yaptım, inat ettim. aynı kahvaltıyı ben hazırlıyorum ama öyle lezzetli gelmiyor. ne yani lezzetli olması için illa anne mi olalım? annelerin bizim bilmediğimiz bir yöntemleri mutlaka olmalı. şimdilerde onun arayışı içindeyim, bulunca sizlerle payşacağım.
anneme sordum, anne olunca anlarsın dedi. babama sordum, ben anlamam dedi. ebeveynler niye hep kaçamak cevap verir ki?