akşam eve geldiğinizde ayaklarınızı uzatıp filminizi açıp onun verdiği keyfi çekirdek çitleterek tamamlamak istersiniz. elinizde çekirdeği gören anne hemen çemkirmeye başlar.
'o çekirdek bu evde yenemez, her yeri batırıyorsunuz'(!)diye konuşur da konuşur. dökmem dersiniz, temizlerim dersiniz, ikna olmaz.
odanızda yemek istersiniz, 'odanda yatağının üstünde yeme sakın kırıntı dökülür, üç harfliler rahatsız eder' diye gıcıklayıcı bir uyarıda bulunur.
velhasıl çekirdek bildiğiniz zehir olur. tadı, keyfi kaçar gider.
"dur biyere gitme !
onu burda ye !
otur da öyle ye !
Allah'ım her yeri pisleticeksin otur şuraya !"
diye kıyametleri koparışına illaki şahit olmuşuzdur, tabi ardından da böyle bir yasaklama vuku bulur.
Bir gün evde balık pişmişti.
Evi balık kokusu sardı.
Hüküm o anda verildi:
Bu evde bir daha balık pişmeyecek.
O gün bu gün balık kapıdan girdi mi hatırlanıyorum?
Çekirdekten balığa geçiş oldu.
başa sıklıkla gelen bir durum. evet sıklıkla çünkü, bu yasak genel de en fazla bir gün içerisinde bozulur ve tekrar koyulur. bi sonraki aşama anne yaptırım olarak çekirdekleri saklar. onu bulan yavru ki kastımız bizler oluyoruz, yasak çiğnemenin zevkine ulaşır.
bi sonraki ve en kötü yaptırım ise eve çekirdek girişini engellemektir. bunun için de süper güç babayla müzakere başlatılır.