sevgili annneciğim;
ne garip, şimdi burada sana bu satırları yazarken fark ediyorum ki, sana, karnındayken attığım ilk tekmeyi hissettiğin andan itibaren, hatta doktorların bundan sonra ağır kaldırmak yok dediğinden beridir, iki kişilik yaşıyorsun yaşamı
inanıyorum ki, benim hayatım başlarken, hayata karşı ilk tepkimi, ilk isyanımı doğum odasında ağlayarak gösterirken, değişti her şey ve o sesin sahibinin yani, benim hayatından hiç eksik olmamamı istedin
kim bilir kaç geceyi karyolamın başında, nefesimi dinlerken uykusuz geçirdin, kaç emzirme seansında bitkin uyuyakaldın
işte, iki kişilik hayatının başladığı günden beri, hayatı; bir toprakla çiçeği kadar ortak üretiyor tüketiyoruz
evet, anne, biliyorum. yol boyu, kusurlarımı görmedin, görmezden geldin, olmayan yeteneklerimi abarttın, toz kondurmadın üzerime, bana kol kanat gerdin
asla öyle olmasam da, olamayacak olsam da bana daima bir insanın dünyada sahip olabileceği en iyi evlat olduğumu söyledin.
ben, senin her çığlığımda yanı başımda biteceğinin güveniyle büyüdüm. her derdime benden çok dertleneceğini bilmenin o bencilliği ile ayakta kaldım.
yaptığım hataları, yanlışlıkla yaptığımı bildiğin için sevginle donandım
iki halının birleştiği yerde beraber misket oynadık, okula giderken, hâlâ anlayamadığım bir şekilde, yaptığımız koşu yarışlarında beni geçtin
her şey çok güzelken, birden bire, o korkunç şey oldu: büyüdüm
senin kollarında, senden habersiz, bambaşka bir ben çıktı. hem de senin o masum yavrundan olabildiğince uzak, olabildiğince kararsız, olabildiğince hain
ve büyürken fark ettim ki, uyuyabilmem için anlattığın ve tüm benliğinle gerçekliğine inandığın masallar gibi değildi dünya, iyiler hiçbir zaman kazanmıyor, kötülükler cezasız kalıyor ve bostandaki lahanaların içinde olduğu pastoral bir dünyayı kimse umursamıyor, beni hiç kimse senin sevdiğin kadar sevemiyor, hiç kimse yanlışlarımı, senin gibi anlayışla karşılayamıyordu
bunları söyleyemedim sana
yaşamın değiştiğini, eski tecrübelerin, artık eskisi kadar geçerli olmadığını, söyleyemedim sana, sen devir amma da değişti, bizim zamanımızda böyle değildi derken
tıpkı bir çocuğun bir yeri yaralandığında annem görmesin üzülür diye yarasını saklaması gibi bende içimdeki yaraları sakladım, sırf sen üzülme diye
oysa ne çok acılar paylaştık seninle
ben sana çok anlatmasam da yada anlatır gözüküp aslında sadece laf kalabalığı yapsam da, sen bana, hayatındaki bütün sırları anlattın
yargıladık bir dönem birbirimizi, sorguladık
bana eş, dost, akraba çocuklarının parıltılı eğitimlerini ve işlerini anlatıp, onları bana örnek gösterdikçe, bende seni, gizliden gizliye, başkalarıyla kıyaslar oldum
nasıl da zalim bir çark bu
doğuyor, doğuruyor ve günün birinde seni terk edip gideceğini bile bile koca bir ömrü karşılıksız veriyorsun.
ve sonrasında hayat senin için, ıssız bir adaya dönüşüyor.
sonrasıysa kah bir telefon, kah bir kapı zili beklentisi
senin gibi bir ebeveyn olabilir miyim bilmiyorum, ama bildiğim yegane şey senin bana gösterdiğin sabrı ben asla kendi çocuklarıma gösteremeyeceğimi biliyorum
ve biliyorum ki, dünyada kimse beni sevmese de, hiç kimse beni anlamasa da bile beni anlayabilecek ve sevebilecek yegane insan sensin;
genellikle kaybedilen şeylerin hüznü hatırlatır aslında onların bizim için ne kadar değerli olduklarını...
ve anneler günü de aslında yeryüzünde annesinden ayrı olan onbinlerce çocuğun annelerine kavuşması için bir gündür. her gün yüzünü gördüğünüz bir insan için düzenlenmiş olmasından ziyade, bu gün anneliğin ne olduğunu anımsatır tüm dünyaya...
canımı acıtıyor anne sözleri... ve kıskanmıyorum kimsenin annesini...
ama bir çocuğun anne demesini nasıl kıskanıyorum bir bilsen, ben nasıl söylüyordum acaba? nasıl çıkıyordu sesim?
hiç anne derken sesim kalınlaştı mı? bağırdım mı ''anne'' diye, serzenişlerde bulundum mu? ''kitabım nerde anne'' diye nasıl sordum? ben sana anne derken seni hiç kırdım mı?
kıskanıyorum be kadın, bir çocuk bağırıyor anne diye özeniyorum, vallahi hayatımda hiçbir şeye özenmedim bir çocuğun annesine seslenişine özendiğim kadar...
kimsenin annesini kıskanmadım da anne, annesi olan çocuklara çok özendim...
unutmaktan korktukça daha çok sarılıyorum hayaline içimden içimden konuşuyorum ya seninle, dışarı sesim nasıl çıkıyordu anne?
ne konuşuyorduk ki seninle, havadan sudan okuldan işten, değil mi?
ne konuşuyorduk ki seninle, hasta yatağının kenarında. ve ben seni en çok seni bizden alan kalple sevdim be anne, bir kitap okudum en son yürekler ölür diyor, seni bizden alan yürek, bizim yüreğimizi nereye bıraktı sence?