hayatın bana sunduğu en büyük güzellik, en sıcak ve en güvenilir el, şansım.
"Kahramanları silinen bir filmin tam ortasında çaresiz çocuklarız biz, garip bir masalı yaşıyoruz, hazin bir rüyayı soluyoruz.
Korkunç devler dolaşıyor etrafımızda. Ata otu, ite eti yedirmemekte direniyor ifritler. Ehremenler hatemi almış, Süleymanlar aldatılmış. Şehzadeler yüz yıllık uykularına dalmışlar. Bol yalanlı korolarda ayrı telden ve ayrı nağmelerden çalmada plaklar ve eski hançerlerin murassa kınlarında paslanmaya durdu dudaklar.
Bir sen varsın anacık, Kaf dağının ardındaki dünyalar güzeli, yalnızca sen gerçeksin.
Bütün kalpler yalan.
Bir tek seninki, ne yanıldı, ne yanılttı çocuklarını kınalı ana.
Herkes saadetine, sense felaketlerine ortak oldun evlatların.
Onlar ki dilleri senindir, söyler dururlar; sütleri senindir, kimlik bulurlar.
.......
...Kimin üzerinde ana duası yoksa, tez yıkılır yaslandığı duvarlar."
uzağa gidipte hasretini çekince iliğime kadar özlemini hissetiğim, değeri yakınımda da olsa uzağımda da olsa pahabiçilemez derece olan, zaman zaman yaptığım davranışlardan vicdanımda yara açmama sebep olan, herşeye rağmen beni karşılıksız olduğum gibi kabul edip, ömrümü tereddütsüz feda edebileceğm ilk aşkım, ruhum, kanım...
merhaba annem, biliyorum şimdi sen hayata kattığın filizlerin peşinden koşmaktan yorgun düşmüş,
ve mışıl mışıl uyumuşundur...ayaklarının altı bin asırlık bir devin kaldıramıyacağı yorgunlukla dolu ve eziktir şimdi annem.
ruhun da yorulmuştur belki, biraz acı, biraz keder doludur belki...
hatırla çocuklarını annem, hatırla ve gül biraz...
yorgun hayatın tüm benliğine rağmen, bana renk veren gözlerini biraz kısarak gülümse annem.
biliyor musun annem, bir ablasızlık duygusunu hiç yaşamadım ben, soluk ve mağrur kaldığımdan beri, türlü türlü sıfatlara bürünüp, kendinden ödün versende, ablam gibiydin...
evde senden gizli içtiğim sigaramın ilk arkadaşı da sen olmuştun anne hatırlar mısın?
o bi' kere ölsede, biz çok babasız kalsakta, sen yinede, yeniden baba oldun ya teşekkür ederim annem...
çok geceler önceydi annem, büyük oğlunum diye geciktirdiğini düşündüğüm bana, oğluna, yorgun ellerinle sıcak kahve getirdiğin günler annem, onca sevenimin yanında bi ikimizin şahitlik ettiği geceler annem.
aşk denen tutsaklarda, yanılgıya düşceğimi bile bile sana el kaldırdığım günler vardı ya annem, kırılası vurdum duymaz eller annem yalanmış o eller annem, şimdi ben nerdeyim onlar nerde...
ama sen annem tüm bedenime ilik ilik işlemiş şefkatin,
ne bilirdim ki annem, boş kalacaktı ellerim soğuk, sessiz çığlık şahitliği yapacak gözlerinde,
bilemedim be annem, aldandım yanımdakilere, rüyaydı benim için hiç uyanmayacağım.
bu büyük oğlunun kabahati altında heybetli gözlerine bakıp teselli ettin ya beni annem, çocukluğunu yaşamamış gibi, beni saçlarınla oynatman yok muydu annem, özlüyorum giden herşeye rağmen...özlüyorum tüm heybetimle seni bitanem.
yazılcak o kadar şey var ki sana, bedenimden arta kalan yıllara ruhum yetmez aney.
bedenime işlettiğin inancın ruhuyla, ben senin için hep var kalıcam,
alıştırmıştın ya bizi yokluğuna arada bir, gün olurda gidersen ansızın annem,
yine gül olur mu, yine şefkatli ellerinle dokun bize, arkanda ruhunu paylaşan çocukların olacak, sana bakan ve seni hiç unutmayan,
offf boşversene annem nerden geldi bu gitmeler, fıstık gibi hatunsun, ablam gibi,
senden gizli eve attığım kızlar için bana göz kırpıp benden gizli onlarla konuşmaların yok mu annem sen bitanesin...
bana bahşedilen en güzel hediyesin bitanem,
dönelim özümüze aneyyy,
dünya bu gün sana bi hediye sunmamı bekliyor ya annem,
o dünyadan sana laik tek bişey bulamadım be annem affet beni,
yakışıklı, güzel gözlü oğlundan bi' yakarış...
seni herşeyden çok seviyorum...
Ne zaman eskiyor sevgiler anne. Ödenen acıların bedeli geçince mi? Yağmur yağıyor. Mutfak camındayım. Nasıl üşüdüğümü
bilemezsin. Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne.
Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama…
Şimdi telefon açsam sana, sesini duymak da yetmiyor ki.
Hep aynı cümleler; “Babamlar nasıl, ilacını aldın mı?”
Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde.
Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi. Bazen mutfakta
dalıp giderdin yemek yaparken, tahta kaşıkla
tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba?
Özlemek çok fena anne. Anlamak seni; daha da fena
Omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları.
Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var.
Gittikçe sana mı benziyorum ben, ya da
“Annenin kaderi kıza” dedikleri doğru mu?
“Baban eskitir her şeyi kızım” demiştin bir kez,
anlamamışım meğer, eskiyormuş anneciğim.
Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde.
Şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye,
çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle. Mutsuz değilim de anne,
yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum.
Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor,
televizyon seyrediyor, akşam çalan kapıyı açıyorum,
açtığımı gören olmuyor.
Pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor.
Çay demleniyor, demleniyor, demleniyor…
Kederim mutfağımın her yerine yerleşiyor.
Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor.
Eskilerimi de atmaya kıyamıyorum. Seni çok özlüyorum.
Bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep?
Gidemeyişine ağladın mı sende? Ne zaman eskiyor sevgiler?
Ödenen bedellerin acısı geçince mi? işte böyle,
kalbimde bir acı. Şarkılar seni söyler.