duyguların en özü, en gerçeği, en durusu, en temizi ve en sadece senin için olanıdır. öyle bir duygudur ki senin acını bile neredeyse senin kadar yaşayıp hisseder, bu konuda başka biri daha yoktur. her şeyiyle fedakarca sahiplenir, korur korumaya çalışır seni. senin için yaptığı tüm her şeyi bu duyguyla yapar.
o ikisinin cennetten çıkışıyla birlikte bütün bir insan soyunun önünde cennet yolu açıldı. hayret! bu çıkış, daha çok insan cennete girsin diye mi, düşünemediler bile.
ve her kovulan ya da kopan telaş içinde bir şey alıyor ya yanına. onlar da bu hatıra hikayesinden yanlarına bir şeyler almak istediler. insan olan yanına neyi alabilirdi? beraberinde neyi götürebilirdi?
üç şey seçtiler cennetten çıkarmak için:
bir: kelimeler
iki: aşk
üç: annelik duygusu
kelimeleri adem yanına aldı, annelik duygusunu taşımak havva'ya kaldı.
ama aşk çok ağırdı.
ikisinin de, aşkı tek başına taşıması mümkün olmayınca, ikisinin zembili de aşkı bir başına kaldıramayınca, bölüştüler yükü. yarısını adem sırtlandı, aşkın yarısı havva'ya kaldı.
öyle sert düştüler ki dünyaya, bu fenaya, adem'in dizlerinin bağı çözüldü, ciğerleri yandı. nutku tutuldu. üçüncü defa, bildiği kelimelerin hepsini önce unuttu. sonra bir kısmını hatırladıysa da o bir kısmını kıyamate değin unuttu.
aşk? daha yollarda sakin durmamıştı bir türlü. kabına sığmamıştı. bir yarısı yollarda kayboldu. getirebildikleri ancak öbür yarısıydı.
o gün bu gün yeryüzü kelimeleri yetersiz, aşk bu dünyada kusurlu!
ne kadar hata yaparsan yap iki kolunun arasında yaşın kaç olursa olsun yer wardır. hele bir kokusu wardır anlatamam o annelerin. gidin sarılın bi koklayın anlatmak zorunda bırakmayın.
nasıl bir şey hiç bilmiyorum ama şehirler arası yolculukta yanımda oturan teyzenin bana sen öğrencisin diye diye yedirdiklerinde ve uyuduğumda üstümü paltosuyla örtmesinde kesinlikle payı var.
yeter dedikten sonra bir kasik daha koymak, 5 yil ayni ceketi giyip ogluna fiyati onemli degil sen begen demek, buz gibi havada yatagindan cikip cocugunun ustunu kontrole gelmek... gibi olsa gerek.
Öncelikle annelik içgüdüsü olmayan güdüsü.. Arabada Kucağına hiç tanımadığın bir çocuğu alıyorsun, minigin gözler gitmeye başlıyor. Kafasını alıp bi güzel omzuna koyuyorsun, ayaklarını uzatıp kucağına yayıyorsun, kokusu burnunda, saçları saçlarına değmiş, için titriyor. iki kolunla kavramışsin karnından tutuyosun sımsıkı. Tam o aradan karşıdan üzerinize beliren bir araba var. Ve o an tek düşündüğün o çocuk.. Onu korumaya çalışıyosun kollarınla kafasını korumaya çalışıyosun falan tek düşündüğün o tanımadığın kız çocuğu. Galiba annelik güdüsü de böyle bişey. Hiç tanımayıp ilk kez görülen bir çocuğa bile bu kadar yoğunsa insan..