beni sıyırıp babamın kafasına yerleşen koca topuklu terliği unutamamış olmakla birlikte, isabet oranının her zaman yüksek olmadığını belirtmekte fayda var.
elbette bir terliği tutturamayınca pes edecek türden bir annem olmadığı için sokak kapısından dışarı fırlayana kadar ev benim için güvenli olamıyordu.
benim annemin isabet oranı o kadar düşük ki bir kış boyunca plastik kokusundan duramdık evde.şöyle oluyor ki:
o dönemlerde sobalı evde oturuyoruz ve bilirsiniz ki soba boruları genellikle duvara yakın yada dayalı kullanılır. yine bir terlik fırlatma operasyonunda, annemin fırlattığı terlik ortadan kayboldu, bende yırtmış olarak kendimi sokağa attım.akşam babam sobayı yaktı ve evi bir koku aldı ama tarifi yok berbat, babam dedi; ya ne attınız bu sobanın içine yine kötü kötü kokuyor. ev duman altı. aradık taradık bulamdık kokan şeyi. bir kış boyunca her soba yanmasında o keskin yanık plastik kokusu ve dumanı evi sarıyordu. kış bitti sobayı kaldırıcaz, boruları indirirken yere bir şey düştü baktık ki; soba borsuyla duvarın arasına sıkışmış, artık terliklikten çıkmış terlik. anladık ki annemin isabetsizliği bir kış boyunca bize eziyet etmiş. vazgeçer diye umduk ama yok azizim nerede hala fırlatmakta şansını dener...
her seferinde sırtın orta yerine oturtacak kadar yüksek bir orandır efenim. sağa koşsan olmaz sola koşsan olmaz yere yatsan olmaz. her seferinde isabet ettirirler nasılsa.
terlik markası ile falan alakası yoktur.
annenin fizik ve matematik kurallarına meydan okuyarak oranlamasıdır.hepsi profösör olacakmış vallahi billahi..
anneyi kızdırdıktan sonra olabilecekleri hesaplayıp koridorun sonundaki odaya girilir ve terliğin isabet etmemesi için hemen kapıdan girer girmez sola dönülür ama ne yazık ki kapıdan sekerek terlik kafaya isabet eder.**
yani demem o ki isabet oranı diye bir şey yok, nokta atışı. bu kadar.