yazarını populer etmiş, sözlük'e takılma amacına kavuşturmuş söz öbeği. **
bu şekilde düşünenler her daim var olmakta beyinleri devir-daim çalışamamaktadır. ****
bunu dile getiren ademoğluna;
-e senin gibi iğrenç bir hayvanı yetiştirmiş, bunca yıl çekmiş, kaç yaşına gelmiş, acaba sen bu süreçlerden geçsen ne y*rrama benzeyeceksin diye sorası gelir adamın genelde.
bir annenin "çirkin" gibi bir hakaretle değerlendirilmesi insafsızlıkdır. herkes bir gün anne olucaktır. çirkinliğin doğumla ilgisi yoktur. ayrıca (bkz: çirkin kadın yoktur az votka vardır.) bir annenin güzelliği anne olmakla ve bebeği emzirmekle gelirmiş. * hepimiz anneyiz hepimiz anneciyiz.
başlığı açan ve bunu tasdik eden erkek yazarların karılarını ilk çocuklarından sonra boşamalarını gerektirecek durum. yada karılarına sen artık anne oldun artık şişman ve çirkin demeleri sonucu kafalarında oklava yarası olmasına sebeb olacak cümle.
çirkin anne yoktur.annesine kim çirkin diyebilir ki zaten...9 ay karınlarında taşıyıp bizleri dünya ya getirmek için birçok zorluk çeken hatta doğduğumuzda bizi büyütebilmek için zor günler geçiren bu yüce varlığa annelerimize nasıl çirkin diyebiliriz.onlar dünyalar güzeli.*
zırvalama sınırlarını zorlamak demektir. annelerin, evlatlarını yetiştirirken yüzlerine eklenen kutsal çizgilerin onları çirkinleştirdiğini düşünenler analarını da alıp gitmelidirler.
mantiksiz bir onermedir. kadinlarin belli bir oraninin guzel ve zayif olacagini varsayarsak, bu guzeller hic mi anne olmuyor yoksa anne olduktan sonra mi cirkinlesiyorlar? hadi ruh guzelligini biraktim, milyonlarca, milyarlarca fiziksel olarak guzel anneyi de biraktim, bana angelina jolie'yi aciklayin.
herhalde abd'de geçerli olmayan önermedir. zira aşağıdakinin serilerini yaptıklarına göre önemli bir fantazileri bu olsa gerek.
(bkz: my friend s hot mum)
o anaların çektiğini mankenler çekseydi onlar da her daim şişman olurlardı.
Toprak öyle bitip tükenmez,
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.
Nazım Hikmet