çocuğu bunalıma sokacak çabadır. genelde anneler "hakkı abinin oğlu yapıyor sen neden yapamıyorsun" sözünün çocuğu teşvik ettiğini sanır. bu duruma artık bir dur diyelim anneler yapmayalım etmeyelim. (bkz: ben öndeki aracı takip ettim memur bey)
Bale, piyano, ozel ders, dershane, ozel okul, guzel konusma, dil kurslari gibi bi cogunu ayni anda kucucuk bi cocugun yapmasi mumkun olmayan ama anne babanin genlerden aktaracak bi zekiligi olmadigi icin cogu zaman bosa ugrastigi ve muhtemelen cocugun psikolojisinin bozuldugu durumdur.
Ağır ruh hastası annenin çabasıdır. bebek yolculuğuna anne karnında klasik müzik dinleyerek başlar, yaşını doldurmadan pedagoglara gidilir. tamamen organik beslenilir, çocuk daha ufacıkken milyon tane aktiviteye katılmaya zorlanır; baledir, satrançtır, tenistir... yatma kalkma saatleri hiç şaşmaz, herşeyi planlıdır. birinde bir pürüz çıksa kendini eksik hisseder anne, çocukta arar problemi ama. bu sefer daha çok üstüne gider, kendi gibi bir ruh hastası yetiştirir.
Çocuk dünya'ya gelmeden önce anne ve babasını seçme gibi bir hakkı yoktur. Onu ilk dünya'ya getirdikten sonra istersin ki herşeyini mükemmel dört, dörtlük yapabilmek... Çocuklar ne kadar büyürse büyüsün annelerinin gözünde hep çocuktur. isteriz ki hep en iyi, en mükemmel, en güzel şeyler onların olsun.
mantığımın almadığıdır. malalayalı küçük hasan ile alaman ailenin küçük oğlu dietz'i bir tutma gayretindedir. yanlışlardadır. uzun sarı saçlı dietz tam bir mükemmel çocuktur. afacan dennis gibidir. bizim malatyalı hasan ise bildiğin kara kuru mahalle piçidir. demem o ki bir anne üstün çocuk yaratabilmesi için önce kendine bakmalı, küçük dietz nin annesi güzel ve alımlı liezel'den mükemmel çocuk beklersiniz ama sabah kuşağındaki programları kaçırmadan izleyen, kalorifer peteğine dantel örtü seren zehra bacıdan nasıl bi mükemmel çocuk beklersiniz ki ? biz yapana kadar en iyisi bu.. malatyalı hasan . *
Kendini kandırma sınırları ile bağlantılıdır.
Verdiği şeylerin para piyasasını canlandirmakla alakası olmadıgını anlayabilmekle,
kime, neyi, ne kadar verilip verilmeyeceği konusundaki tartı başındaki adaletle
ve istenilen şeyler ile yapılan şeylerin kimi yucelteceginin tespiti ile ilgilidir.
Bu çabanın sıralaması şöyledir;
insanlıktan nasibini alırsın
çocuk doğurursun
cocuğu robot sınıfından insan sınıfına ve kendini onun yerine koyarsın
bu sana bir üstünlük saglar
sonrasında üstünlüğü gören yavru kendi başına senin peşinden gelir zaten.
minicikken agucuk gucucuk yaptıkları o bebeciklerin sonradan akılllarına estikçe ağızlarına sıçmaktır. nedense onların birer birey olduğunu unutmalarıdır. onun da dünyaya bir öykü bırakması için sizin sperminizin ve yumurtanızın araç olarak kullanılıyor olması onları malınız gibi görebileceğiniz anlamına gelmez. tek anlayamadığı noktanın "sizin evladınız olmak" olan bu insanın belki sevgiye, şefkate, dinlenilmeye, olduğu gibi kabullenilmeye, en önemlisinin de onun da bir birey olduğunun anlaşılmasına yani düşünebildiğinin, karar verebildiğinin farkına varılmasına ihtiyacı vardır ki sizin bu çabanız adamı canından bezdirir " istemiyorum, sevginizi de şefkatinizi de alın başınıza çalın" dedirtir. hatta bıktıran seviyedeki ebeveynlerin evladı için kan ter içinde kaldıkları o ilk ana gidip -burnundan gelecek olanı bildiğinden- zamanı geri almak isteme sebebidir.