iş yapma, olgun davranışlar sergileme gibi durumlarda "koca kazık oldun" deyimini kullanırken, işine gelmeyen durumlarda "daha yaşın kaç başın kaç" diyip kestirip atmaları...
benim için kusursuz olması malesef. ve benim için kusursuzken, sırf beni ekmek almaya göndermemek için kendi gitmesi ve trafik kazası sonucu ölmesi mantık hatası. yoksa kader mi ?
bazen, içinden çıkılamaz mantık hatalarıdır. gülerken düşündürür, düşününce daha çok güldürür;
- evladım otuz yaşında adam oldun, hala saat sekizde evde olmayı öğretemedim sana. sıpa!
nasıl yani anne ya!
ironi mi yapıyosun, tezat sanatı mı.
neyse... *
konsere girmek için yaşım tutmadığından bana çok benzeyen bir arkadaşımın kimliğiyle giriyordum. anneme durumu aktarırken evde;
+anne yine x'in kimliğiyle giricem konsere mecburen
-nasıl?
+ben gelicem mesaj atıcam ona, dışarı çıkıcak kimliği verip içeri giricek 5dk sonra falan da ben giricem işte.
-e neden dışarıda bekliyosun ki, birlikte girin
+hı !?!?!?!
bi şeye taktı mı takmaları, tamamdan anlamamaları.
+ kızım şu eşyalarını bi toplamayı öğrenemedin. kaç kez söyledim sana..
- tamam anne bir dahakine toplarım
+ hayır yani 40bin kere söyledim sana çıkardığın eşyaları katla koy diye
- tamam annecim öyle yaparım
+ topla diyorum topla diyorum dinleyen yok dingonun ahırı mı burası canım
- /!&/^(') tamam anne! toplıcam dedim ya! amma uzattın
+ doğru çok uzattım.
- pfff
kendisini çok mantıklı sanan ergenin lafıdır.
-bana adidas ayakkabı almıyorsunuz
-hayat çok kötü
-neden herşey benim üzerime geliyor
-bıktım artık
mantık akıyor her tarafından.
kahvaltıya oturduktan sonra sofraya tus vs. benzere şeyleri istemeleri fakal bu istedikleri şeyleri teker teker söylemeleri ve mutfakla sofra arasında mekik dokuma durumu.
*sinirlenip annenize bağrıp çağırdıktan sonra, elindeki içinde ikiye bölünmüş bir adet salatalık bulunan bir tabakla odanıza gelmesi, ıslak eliyle tabağı önünüze koyması ve tek bir kelime etmeden çıkması... senin bunca kahrını çekecek, buna rağmen sövüp sayacağın ve ardından sana salatalık getiren bir insan daha yoktur şu dünyada.
*bir eşyanızı bulamadığınızda ve nerde olduğunu annenize sorduğunuzda, "ne bileyim, nereye koyduysan ordadır" şeklinde cevap vermesi, siz ısrar edip onu kalktığı koltuktan kaldırırsanız da şıp diye bulması...
*kola ve karpuz gıdalarını aynı kefede tartması. "annee, para versene kola alıcam" dediğinizde, "kola da neymiş? karpuz var dolapta" diye cevap vermesi...
yemekte kola içip içmeyeceğini sorduğunuzda "aman ben kola içmem" deyip, daha siz kolanızdan bir yudum almadan bardağınızı yarılaması...
her sabah sizi ekmek almaya fırına (evet evet fırına, bakkal ekmeğini kabul etmez asla) göndermesi, ama o sabah "aman şu bayat ekmekler bitsin" demek suretiyle bir önceki günün ekmeğini yedirmesi... ertesi gün o aldığınız da bayatlar, bu döngü böyle devam eder hep...
sabahları, saati olduğundan geç söylemesi:
saat 8'dir.
+ sahat 9 buçuk oldu hala yatıyor. yatan insan görmekten bıktım bu evde...
temizlik sonrası "bir daha o odada bir şey yemek yok. her yer kırıntı" demesine rağmen, birkaç saat sonra bir elinde gofret dolu tabak, diğerinde bir fincan çayla odanıza gelmesi...
ve tüm bu anlaşılamaz hareketlerine rağmen, dünyanın en ama en sevimli, sizi en çok düşünen insanı olması...
not: harika da bir terlik fırlatma şampiyonudur kendileri... en azından benimki öyle. eline o terliği aldı mı kaçış yok, on ikiden vurur illa ki.
"ben tanımıyorum."
"sen mi geldin?"
"söyle, o bize gelsin."
"öyle işte."
şimdi bu cümlelerin anne tarafından diyalog içinde nasıl kullanıldığına bir bakalım.
(kapıdan girersiniz)
- sen mi geldin?
+ üf, evet tabii ki de ben geldim. yoksa başka birini mi bekliyodun?
- tamam tamam ukalalık yapma bana. aç mısın?
+ yok, değilim. zaten ben akşam özge'yle buluşucam, belki onlarda kalırım.
- ne?! olmaz! izin vermiyorum kalmana!
+ allah allah. neden?
- öyle işte. ben tanımıyorum özge'yi.
+ e iyi akşam sen de gel, tanışırsınız madem.
- bana ukalalık yapma dedim. söyle, o bize gelsin.
(ve özge akşam gelir)
baştan aşağı mantık hatası ile dolu bir anne-evlat diyaloğu okudunuz. esenlikler dilerim.