insanın içini acıtsa da çirkinlik açığını başka özelliklerle kapatmak için insana hırs verir. bu hırsla er kişi onlarca sevgili edinir, ama bir daha hiçkimsenin "yakışıklısın" demesine inanmaz.
değiliz amma bazen odun gibi davranmak işimize gelir. oram olmamış buram olmamış depresyonuna gireceğimize rus'a gitmeyi tercih ederiz. unuturuz, umursamayız.. Nietzsche ne demiş; "unutmak iyileştirir" bu yüzden ki erkekler unutkan ve hoyratı oynarlar sanıyorum.
erkekler için yakışıklılık onayı önemli bir hadise. hala olsun, teyze olsun, kız kardeştir, mahalledeki zübeyde abladır artık bu belgeyi kimin vereceği derecesini belirleyerek sizi hayata hazırlar. nüfus cüzdanından, ehliyetten, diplomadan sonra gelen soyut bir belge gibi özgüven okulunun giriş kağıdıdır. aynada gördüğümüzden ziyade başkasının gözünden nasıl göründüğümüzü merak ederiz bazen. ama bazen, çünkü unutmak iyileştirir..
bu belgeyi hiç alamazsan anne devreye girer. analar aslan oğlum, babayiğit oğlum, kara kaşlım, kara gözlüm falan diyerekten büyütür zaten. hele de çocukluğunda "sen büyüyünce sana varıcam"cı bir abla yoksa ergenliğinde anne acil desteği şart olur. anne artık kilit isimdir, kadınlık duayenidir, sektörün hıncal uluç'udur.
+ annea
- efendim oğlum
+ sence ben yakışıklı mıyım?
- ...
+ "içses: ?!?! ne? hayır olamaz! ulen karı bari yalan söyle. yakışıklısın desene, yuh hay tipimi skeyim"
- * oğlum yakışıklılık gelip geçici sen çok akıllısın, çocukken de çok zekiydin zaten. yaşlandığın zaman anlayacaksın bunları.
+ anne ben 16 yaşındayım ya. yuh nereye bağladın ya bi soru sorduk.
- ööf daha dünkü çocuksun. büyü sonra düşünürsün yakışıklı olmayı. oraya çorabınla da basma.
aradan yıllar geçti ve büyüdüm. bir daha bu soruyu değil anneme hiç kimseye sormadım. çünkü unutmak iyileştirir..