benim o kişi. azrail benden çok öncelerde götürmüş onu öteye.
hiç göremediğim, duygusunu tadamadığım.
öyle ki onu annem bile görmemiş. onun durumu bu yüzden daha acıdır. anneanne duygusunu bilememek içimi burkar tabii ki ama anneyi görememek daha burkar sanırım.
küçükken televizyonda anne ile ilgili program, şarkı vs. çıktığında hemen değiştirirdim. çünkü annem yine ağlayacak ve ben o küçük kalbimle onun gözyaşlarına üzülecektim. öyle ki bazen anneme 'anne' derken çok dikkat ediyorum. ya o da 'anne' deme isteği hissederse diye...
benim içinse tadılamaycak buruk bir hüzündü. daha annem 6 aylıkken ölmüş olduğundan bana çok uzaktı ama hep kalbimde olacak kadar yakındı.
arkadaşlarıma bayramda kek, kurabiye yapan; onlara hikayeler anlatan kadındı gözümde. bir resmi bile olmayan o kadın kalbimde hep en güzel yerdedir görmesem de. en azından kızı bunu hak etmektedir.
en büyük pişmanlığımı da haberi olmadan o yaşatmıştır bana:
daha çok küçük olduğumdan ölümü kavrayamamıştım. anneme bir akşam yatarken arkadaşlarımın annesi gibi masal anlatmasını istedim. o da 'ben bilmem ki masal' dedi. çocuk aklımla üzdüm onu:
- 'ama herkesin annesi biliyor, onlara da anneleri anlatmış' dedim. demez olaydım.
o an yüzünden bir burukluk oldu. hala hatırlarım o hüzünlü bakışlarla gelen duygulu sesi:
- 'ama benim hiç annem olmadı ki' demişti. o zaman anlamıştım yanlış bir şey yaptığımı. şimdi de vuruyorum kafamı duvarlara. demeseydim keşke.
hala annem ufacık bir şiirde ağlamaya başlar. ve akabinde hep yalvarır dayımlara:
- 'abi yalvarırım söyleyin! hiç mi yok resmi? en azından rüyalarımda gördüğüm gibi mi onu bileyim.' der. ben sadece yutkunurum.
siz siz olun bazı şeylerin değerini bilin. şu an genzim yanıyor. ağlamamak için zor tutuyorum kendimi. annem geliyor aklıma şu an yan odada uyuyan ve sonra onun annesi.
üzülüyorum onun adına; sonra kendi adıma şükrediyorum: iyi ki benim meleğim hayatta.