anneannelerin, torunları tehlikeli bir şey (tabi onlara göre) yaptığında anlattığı, uydurma mı yoksa gerçekten yaşanmış mı olduğu hiçbir zaman anlaşılamayan olaylardır.
mesela ben küçüklüğümden beri sandalyede otururken sandalyenin öndeki iki ayağını havaya kaldırır, arka ayakları üstünde dururum. bu küçük denge oyununu yapanlarınız vardır illaki. işte ben ne zaman bunu yapsam, anneannem başlar anlatmaya:
"emirgan'da mıydı nerde, yalan söylemeyeyim şimdi. bi' çay bahçesinde çocuğun biri böyle senin gibi yaparken sandalye kırılmış, çocuk yere düşmüş. sandalye çocuğun kaburgalarına girmiş. macide hanım anlattı, gözleriyle görmüş."
ya da durup dururken;
"bi' tane çocuk anne babasından habersiz arabayı çalıştırmış, uçurumdan aşağı yuvarlanmış."
ayrıca uçurumun kenarına araba park eden adamın da aklını sikeyim ben. ehehe.
Genellikle "cin" hikayeleri anlatır.
Hadi toplanın da biraz canınızı sıkayım gece gece.
Anneannem Trabzon maçkalı. Olay maçka'nın bir köyünde geçiyor:
Bir gün köyün tüm kadınları bahçede çalışıyor. içlerinden biri de bebeğini kenarda köşede güvenli bir yere bırakmış.
Sonra ayakları ters bir grup siyah yaratık bebeği alıp kaçmaya başlıyor. Tüm kadınlar onların arkasından koşuyor. Ta ki dereye kadar. O yaratıklar derenin üzerinden geçip gidiyor. Kadınlar derenin öteki tarafında kalıyor.
Olaydan sonra bir hoca buluyorlar. Cinlerle direkt konuşan bir hoca. Bebeğin yerini buluyor. Cinlerle anlaşıyor. Bebeği bir dağın başına bırakmaları içinde anlaşıyor. Bebeği anlaştıkları yerden alıyorlar. Ancak bebek büyüdüğünde zeka geriliği olduğu anlaşılıyor.