kumsalda güneş gözlüğü ve eşarbının üstündeki şapkasıyla otururken, güneşlenmekte olan kuzenin üzerine erkekler bakıyo diye gidip gazete örten yüce insandır. candır. bitanedir.*
anneniz babanız bile sizden birşeyler an azından bir ufak başarı umarlar. anneanne için ise sizin varlığınız yeterlidir.
eğer sizin ananneniz hala hayatta ise, lütfen her onu görmeye gittiğinizde, en azından bir iki defa, çiçek götürün. o umursamaz aslında, ama siz gene de yapın. daha çok arayıp sorun. durduk yere gidin yanına. sırf sizi görmek mutlu edecektir onu. eğer üzdüyseniz onu öyle çok acayip pişman olmanıza gerek yoktur. bir gülüşünüz yeter bile. sarılın ona, kokusunu içinize çekin. zira bazen, siz daha hiç beklemeden bir anda gidiverir.
anneanne
elinde meyve, kurabiye vs tabagi ile ara ara odayi ziyaret eden, beton zemine oturuldugunda bunu aninda hissederek elinde minder ile yanda beliren, geceleri sinsice ust orten, nasihatleri anneden daha yumusak ve sicak olan mukemmel kadin.
bölünmüş aileler için bazen en büyük kurtarıcıdır.
kötü aile koşulundan etkilenmemen için alır seni yanına ufacıkken, daha o da gençtir. oynar seninle, gezdirir. gözünün önünde büyürsün onun, o da senin gözünün önünde yaşlanır, fark edemezsin.
o sana bakıp, gülümseyip ''sen benim tekne kazıntımsın, sonçemsim'' der, sarılır öper. utanır sıkılır gülümser ''off anane yaa deme öyle'' dersin. sevmezsin çünkü iltifat etmeyi, beceremezsin.
sonra bir gün amına kodumunun hastane yolları görülür. senin yaşlılığı bile konduramadığın o insana, adını bile duymadığın hastalıkları konduruverir doktorlar. üzülürsün, yatağının başında durur elini tutarsın. yine de beceremezsin iltifat edebilmeyi. ''hakkını helal et oğlum'' dediğinde, yine ''off anane yaa deme öyle şeyler'' dersin, daha sıkı tutarsın elini. sonra düşünürsün, aynı cevabı yıllar önce defalarca gülümserken verdiğini.
net konuşup halini idrak edebildiği zamanlarda ''ben böyle olacak kadın mıydım?'' der iç geçirip. dalarsın uzaklara, hatırlarsın o eski yılları, akşam ezanından önce evde olabilmenin en büyük dert olduğu, soba başında defter kaplayıp etiket yapıştırmanın eğlence olduğu, onun daha genç, senin çocuk olduğun o güzel yılları... bir şey diyemezsin.
gitme. ama gidersen de, etiketlere güzelce ismimi yazan dedeme çok selam söyle.
Kendi nişanında giydiği kıyafeti verip, mutlulukların en büyüğünü yaşatan kadın. Sanki bana dikilmiş gibi muntazam durdu üstümde. Sarılıp ağladığı gün gibi aklımda. Ilerleyen yaşına rağmen kaybetmediği asaletiyle eski bir alanya hanımefendisi o.
Okuyup adam olacağız diye memleketinden çıkıp hiç bilmediğin bir şehre gidersin. işte o günden beridir bayramları daha bir fena bekler olursun,yıllar geçmiştir,yaşını başını almıştır vesselam.
uzak şehirlerde olunca evden birileri tarafından vakitsiz çaldırılan her telefonda kilitlenirsin, bayram dönüşü vize öncesi okula dönmek için yola çıkmadan önce yine uğrarsın,hoşça kal derken sımsıkı sarılırsın,en kötüsü de ne biliyor musun sözlük; ya bir daha sarılamazsam lan diye de it gibi korkarsın,işte o anneannedir.
100 yıl kölelik yapsam hakkını ödeyemeyeceğim insan.
bazen takılırım ona, Anneanne sana dede bulıyımmı? diye. verdiği cevap hep üzer, hüzünlendirir beni.. " deden öteki tarafta oğlum beni bekliyor zaten.. "
annenin annesi. her canayakın anneanne değilse, her anneanne de canayakın değildir.
benim anneannem hiç değildir. bunu bi gün yüzüne söylicem. hatta mümkünse sözlüğü açıp girdiğim bu entryi ona okuycam. sözlüğe rezil olsun da aklı başına gelsin.!
bebekliğimi ve çocukluğumu ellerinde geçirdiğim harika insan, biricik anneannem..
haftasonları eve giderken ben gitmiycem diye ağladığım pazar akşamları koşarak boynuna atladığım canım ananem.. yaptığı her yemeğin tadı hala damağımda ve hala bana öğrettiği gibi nene çorbası derim yoğurt çorbasına..
bayramları herkes toplanırdı ya evimizde, kocaman sofralarda neşeli yemekler yerdik ya hep senden sonra bi daha hiç aynı olmadı o sofralar. ya işleri oldu gelemediler ya da geldiler de artık aynı tadımız yoktu bilmiyorum. artık evine girdiğimde senin kokunu duyamıyorum, hatta mobilyalar bile değişti, nasıl da ağlamıştım onlar değiştiğinde. giden her mobilyayla beraber hatta eskimekten kapakları bile kapanmayan -senin de sürekli şikayet ettiğin- mutfak dolapları değiştiğinde bile ağladım. çünkü her değişen eşyayla beraber senin de anıların silindi sanki o evden.. bazen balkona çıktığımda senle balkonda çay içip çekirdek yediğimiz anlar canlanıyor bi an gözümde, ya da balkondan bana hadi bırak artık oyunu yemek hazır diye seslenişin..küçük oturma odanda seninle izlediğim dizilerin, bana ezberlettiğin türk filmlerin..
ve elinde minicik kundağımda benle olan fotografımız.. bana hep o fotoraftaki gibi sevgiyle baktın bi an bile ayırmadın sımsıcak kucağından.. şimdi artık yoksun ve ben o fotorafa bakarken bi kez daha hatırlıyorum seni ne kadar sevdiğimi ve bi o kadar da özlediğimi. bunları sana söylüyo olmayı o kadar çok isterdim ki ama böyle bi konuşmayı yapabilecek yaşa gelmeden kaybettim seni. sabah yine beni okula uğurladın ama akşam eve geldiğimde sen karşılamadın.. seni çok özledimm çook...
artık yetişkin olan kapkara gözlerimle anneannemin çocukluğuna, gençliğine bakıyorum. çok genç yaşta annesiz, babasız, kardeşsiz kalan anneannemin yaşantısına bakıyorum. bir insan sevgi görmeden büyüyerek nasıl bu kadar sevgi dolu olur diye soruyorum kendime. sanki dünyanın en mutlu insanı oymuş gibi küçükken yaşadıklarını unutmuş gibi anneannem. erkenden yapayalnız kalışını bizlere sarılarak örtmüş gibi.her torununu gördüğündeki delicesine sevinci, onların kendisini ne kadar sıklıkta aradıkları ya da ziyaret ettiklerini düşünmeksizin sarılışları..
çok açık giyinmişsin diye azarlayan. belin görünüyor diye güzelim badiyi sündüren. su verirken nah diye suyu veren. ayrıca mis gibi yemekler yapan varlık.
ölme anane sen ölürsen kim dua edecek her sınavımdan önce bana ,
kim torunlarını görünce adını bile duyunca özleminden ağlayacak,
ölme anane,
senin nur yüzünü gördükçe mutlu olan torunlarını çocuklarını öksüz bırakma,
her gördüğümde günden güne eriyişini değil kahkahalarını görmek istiyorum,
gitme anane bırakma bizi.