sıkış sıkış yapağıdan yapılmış, beyaz sabun kokan yatak, iki metrelik tek parça yastık ve cizgili çarşafla tamamlandığında sabah yataktan değil evden çıkıyor hissi verir.
geceleyin uyurken üstünü açan ufacık çocuğun üzerinin anneanne tarafından örtüldüğü yorganlardır. evet ağırdır, evet hantaldır... fakat anneannenin sıcacık elleri ve şefkatli sinesinin bir temsilcisi gibi sarıp sarmalar ufacık çocuğu bu yorganlar. ara sıra gidilen misafirlikte paşalar gibi şımartıldıktan sonra girilen yataktaki olmazsa olmazdır bunlar zaten. o tatlı çocukluk anılarını canlandırır ve gecenin bu vaktinde yeniden çocuk olmayı arzulatır. derin bir ahhh çektirir...
gözümün önüne geldiğinde yer yatağı ve ev tüm ev ahalisinin -torun torba, çoluk çocuk- yan yana yatışı gelir. ne samimi, ne güzel anlardır. en güzel muhabbetlerin döndüğü yatma vaktidir. yenge, teyze, kuzenler bir sürü insanın bir odaya tıkışıp yatmasıdır. yazın, bayramın geldiğidir.
yün yorganlardır. şimdiki kuş kadar hafif ama hiç ısıtmayan yorganlara benzemez. el emeği vardır, tek tek tiftiklenir, yıkanır, dikilir ve bu her yıl yapılır. yün olan hiçbir şeyi kaybetmeyin! yünün bir çok kemik ve stres hastalığına da iyi geldiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Hikayesi olan yorganlardır.
Anneannemin anne ve babası Karaman’nın bir köyünde gecimlerini çiftcilikle saglıyorlarmıs. Anneannem 6 kardeşten ortanca olanı, kendinden büyük agabeyleri kız ve erkek kardesleri var. Bir gün haber göndermisler eve ve anneannemi istemisler. Onca kardes arasında sıra anneannemde degilken evlilik söz konusu olması onu cok utandırmıs. Kendini mahcup hissetmis. Dedem yani müstakbel damadın ailesini begenmisler namazında niyazında insanlarmıs ve tamam demisler evlensinler. Ancak anneannemin çeyizi yokmus, o zamanlar böyle seylere önem verilirmis. Anneannemin babası o yıl tarlaya pamuk ekmis kızı icin. Yenisini ısmarlamak icin durumları yokmus. Pamuk toplanasıya kadar da nişanlı kalmıslar anneannemle dedem. O pamuklarla tüm yorganlar yastıklar yer minderleri dikilmis. Anneannem her sene yazın Karaman’a hasada giderken evine tasır o yastıgı yorganı. Catıya cıkarır serdigi koca örtülerin üzerine yayar döker oklavalarla vura vura kabasını aldırır basta sonra ellerimizle ayıra ayıra kabartır güneşlendiririz. Asla hallaca vermez, pamugunun karısmasından korkar. Baba yadigarıdır.
yüklük diye bir alan vardır yorganların üst üste olduğu. oradan çıkan yorgan naftalinden ziyade küf kokar. yastıkların bazıları bir yastıkta kocayabilecek kadar uzun. o uzun yastıkta başlarında astar kumaşı var ortasında kılıf. kılıfın uçları dantelli. insan başını koyduğu şeye niye dantel işler ki? yanağında dantel izi çıkmaz mı? yer yatağı kim bilir hangi torunun muşambadan taşan idrarının izlerini taşımakta? belki de benim bile...
Valla bizde babaanne evinde olurdu o meşhur yorganlar. Kokusu diğer odadan gelirdi taa. Yorganı üstüne çektiğinde üzerime öküz oturmuş gibi hissederdim. Ama o buz gibi odanın içinde sıcacık tutması herşeye değerdi amına koyim be . Şerefsizim şimdi hiçbir bokun tadı tuzu kalmadı.