olaylara göre değişim gösteren, tam olarak hesaplanmayacak limittir efenim. evladın yediği halt büyükse bu limit artar, küçükse azalır. tamamen olay boyutuyla doğru orantılıdır yani. nasıl mı? hemen örneklerle açılayalım.
malumunuz olduğu üzre bizi, hayatta olduğu müddetçe, en son yalnız bırakacak kişi annelerimizdir. yediğimiz türlü nanelere katlananlar, her şeye rağmen hiç bırakmayacakmış gibi sarılanlar yine onlardır. lakin onlarında sabrının sınırı vardır di mi ama? az önce de dediğimiz gibi; bu sınır olayların boyutuna göre değişkenlik gösterir. misal benim annem temizlik hastası. ayakkabıyla eve girmek, koltuğa çay/ kola dökmek, sigara külünü etrafa saçmak delirtir onu. katiyetle dayanamaz böyle şeylere, çıldırır resmen. ama aynı annem ben okulla ilgili kararımı (üstelik 3 yıl sonra) verdiğimde gıkını çıkarmadı, "sen yeter ki huzurlu ol, gerisi bir şekilde hallolur allahın izniyle" dedi ve verdiğim kararı onayladı. temizlik konusunda çabucak taşan sabrı, konu hayati bir mesele olunca ıçsuz bucaksız bir çöl gibi genişledi. ne en ufak bir kızma ne de tepki, hiçbirini yansıtmadı bana çünkü; mavzu bahis olanhayatımdı benim, temizlik değil..
hepimizin annesi böyle değil mi zaten? kimi zaman yemek yemediğiniz için ortalığı birbirine katan, kimi zaman ekmek almaya gitmediğiniz için çıldıran o anneleriniz başınızdaki dert büyüdükçe daha bir anlayışlı, daha bir sabırlı olmaz mı? olur elbette! çünkü bu onların fıtratında var. ev içindeki küçük şeylere çabucak kızabilirken, yaşananlar ev dışına taşıp hayatı etkilemeye başladığında o kızgınlıktan eser bulamazsınız. her kararınızda yanınızda olan, her zaman sizi destekleyendir o. aldığınız kararların yanlış olduğunu gördüğü zaman da kızmaz asla! bildiği, doğru yolu gösterir size uygun bir dille. çünkü dediğimiz gibi; olay ekmek almaya gitmemek ya da yemek yememek değildir artık, hayatınızı kökten değiştirebilecek bir şeydir. işte böyle durumlarda onun sabrının esasında ne kadar limitsiz/ sınırsız olduğunu fark edersiniz. annedir o çünkü..
çeşitli durumlarda denenen ancak annenin de peygamber olmadığının unutulması sonucu kulakta çeşitli hasarlar yaratacak olan gürültünün yaşanmaması için ısrarlardan bir önceki safhadır.
-annea! benim mavi tişörtüm nerdea?
-hangi mavi tişört?
-ya hani var ya! yakası sökük olan?
-ha o mu? kirliye attım ben onu.
-niye attın anne ya! pislenmemişti ki o daha!
-yavrum leke vardı üstünde ondan...
-öfff!
-hem bak yakasının söküğünü de diktim onun ben, yepyeni gibi olcak.
-neea! ya anne niye dikiyon ya niye ya! ben onu öyle seviyodum!!!
-aaay!!! yeter!!! ne garip bişey oldun sen be!!! çatlıycam şimdi ortadan çat diyea!
-tamam bağırma... ne giyiyim peki bu pantolonun üstüne?
-ananın amını giy!
ev mühendisliği mesleklerini icra ederken daha bile sınanmaması gereken limittir. evde tek eğlencesi kadın programı seyretmek olan**, simetrik olmayan bir eşya gördüklerinde komşularının sürpriz bir baskın halinde çok fena şeyler düşüneceğinden çekinen, sürekli gereksiz bir baskı, bir stres içinde yaşayan türk annelerinin minnacık bir olayda bile terör estirmesine yol açan limittir ayrıca da. aman diyim.