yahudi soykırımı döneminde dünyaya gelen anne frank'ın küçük bir kız çocuğuyken; 13 yaşındayken tarihe katkı sağlayan en önemli yazılardan biri.
yaşadığı her şeyi, dönemi içinde gözlemlediği zulmü günlüklerine aktarmış ve bugün bu günlükler bize kadar ulaşmış durumda.
Mektuplarını bir radyoda sürgün olan Bolkestein'in konuşmasını dinleyene kadar sadece kendine yazmış, hiçbir amaç gütmeden. Bolkestein, savaştan sonra Hollanda halkının Almanlardan gördüğü zulme şahitlik eden tüm belgelerin toplanıp yayınlanması gerektiğini söyleyip örnek olarak da günlükleri vermesiyle birlikte Bu sözler frank'ı çok etkilemiş ve savaştan sonra bir kitap çıkarmaya karar vermiş. Günlükleri ise bolkestein' in önermesiyle bu kitabı için ışık olmuş.
frank Belsen kampında 1945 yılının Mart ayında 15 yaşında ölen anne'nin Ailesinden hayatta kalan tek kişi olan Otto Frank onun günlüğünü yayınlamış. Anne Frank'ın Hatıra Defteri o zamandan beri dünyada en çok okunan kitaplardan biri olmuş. 30'un üzerinde dile çevrilip 16 milyon adet satılmış.
küçük bir kız çocuğunun neler başarabileceğinin tarihe büyük bir tanıklık edişi aslında bu.
okuyun, okutun.
Çok tuhaf, bugün bütün gün ben bu kitabın ismini hatırlamaya çalıştım, Google'da arattım bulamadım. Çünkü ben bu kitabi ilkokul 4'te okudum, Psikolojim alt üst olmuştu. Bugün de yine bahsi açıldı annemi neden izin verdiniz diye suçlamak için hatırlamaya uğraştım. Teşekkürler sözlük.
otantikliği uzun yıllardır tartışılmış ve hala da tartışılan bir eser. mesela 1950'li yılların gazetelerini tararken de tartışıldığını görmüştüm, geçenlerde bir popüler tarih dergisinde de gördüm. tabii, ben kitabın sahte olduğunu savunmuyorum ama bu konu hakkında gerek türkiye'de gerekse dünyada belki de yüzlerce eleştirel yazı yazılmıştır diye tahmin ederim. zaten dikkat edin, bir, devrimler, iki, insanlık dramları arkasından çok sayıda fırsatçı doğuruyor. çünkü bunlar güzel pazarlar yaratıyor. bir ermeni meselesini pazarlamak üzerinden 50-60 senedir on binlerce insan kendine maddi ve manevi fayda sağladı. düşünün ermeni diasporasında sadece orayı burayı gezip konuşmalar yapan ve ara sıra da ermeni meselesi ile ilgili yazı yazan insanlar var. başka hiçbir işi yok adamın. "ermeniler zamanında iyi ki öldürülmüşler de yolumuzu bulmuşuz" diyecek belki ama dili varmıyor belki de.
nimet arzık bir kitabında, "devrim hemoglobinsiz olmaz" demişti zamanında. işte büyük insanlık dramları ise sahte hatıratsız olmuyor. bunu akılda tutmakta fayda var.
anne frank isimli yahudi bir kızın işgal altındaki hollanda'da saklandığı yerde, 12 haziran 1942 ile 1 ağustos 1944 arasında tuttuğu günlük içerikli kitap.
günlükten ilgimi çeken bir pasaj;
--spoiler--
18 mart 1943 perşembe
türkiye savaşa girdi. çok heyecanlı. gergin bir halde radyo haberlerini bekliyoruz.
19 mart 1943 cuma
sevincimiz ancak bir saat kadar sürdü...türkiye savaşa girmemiş. bakanları sadece yakında tarafsızlığın kaldırılacağından söz etmiş. dam meydanı'nda (dam square ) bir gazeteci "türkiye ingilizler tarafında" diye bağırmış. gazeteler kapış kapış gitmiş. bu sevindirici dedikodu bize kadar ulaştı.
--spoiler--
yahudilerin türkleri kurtarıcı olarak görmeleri konusunda kayda değer bir vesika.
hem okumak istediğim bir kitap olduğundan hem de ingilizcemi geliştirmek istediğimden dolayı ingilizcesini okumaya başladığım ancak çok ağır ilerlediğimden sonunu henüz getiremediğim kitaptır.
ara vermiştim tekrar başlayacağım, yaz bunu kenara.
Bir cocugun gozunden almanya'da yahudi olmanin ne hissettirdigini bulacaginiz bir kitap. 7-8 yil once kadar okumus, okurken de kendimi o savasi yasarken bulmustum. Yasam savasi... su an detaylica hatirlamiyorum ama modernist ozellikleri oldugunu dusunuyorum bu gunlugun. Zira karakterle empati yapin diye var her sey. Simdi bazilari cikip "e bu zaten bir gunluk" demesin. belki de yahudi halkla iliskileri yapiyor da olabilir inandiriciligi arttirmak icin. Ama mutlaka okuyun siz. zamanin kosullarina isik tutuyor oyle ya da boyle.