anne ve babadan üniversite için ayrılıp insanların kötü niyet ve egolarını tanımaya başlayan, saçmalık ve anlamsızlık dolu bir hayatta mutluluğu unutarak sürüklenirken ne kadar sıkılıp üzüldüğünün farkına varan kişinin sürekli aradığı sıcaklık.
eve gelen babanın boynuna zıplayıp ona sarılmamızı, annemizin bizi yemeğe davet etmesini, ailecek bir başka gece izleyip çay içtiğimizi hatırlıyorum. o çok taşlı avizeden yayılan ve duvara bıçak tutan el gibi gölgeler düşüren avize, odundan ustaca işlenmiş vazo, duvara dayalı kanepe, dışarıda henüz sahteleşmemiş bir güneş, mahallede amaçsızca yürümek...
ne sahte dostlar, ne yakışıklılarla çıkıp yatmaktan başka ilişki bilmeyen kızlar, ne birinin kırılıp kırılmayacağını düşünmeden konuşmak, ne laf sokma girişimi, ne kötü niyet, ne bu kadar şuursuz ve şımarık futbol fanatikleri vardı o zaman. dostluk vardı, komşuluk vardı, neşe vardı, heyecan vardı, umut vardı.
yeni türkü' nün telli turna şarkısında geçtiği gibi: '' biz büyüdük ve kirlendi dünya ''.
şimdilerde gelecekte ne olacağı belirsiz, bunaltmış bir ülkede hayata tutunmaya çalışırken, bir iki sene sonra yabancı bir ülkede uyuyup uyanma ihtimali varken, bütün renklerimiz griye boyanırken o çocukluk günlerinin aile sıcaklığını çok özlüyorum.
büyüdük de ne oldu ki ? saçmalığın, ince düşüncesizliğin, egoistliğin salgın gibi yayılmasına tanık olduk sadece.
edit: şunu nasıl bir zihniyet eksiledi gerçekten de merak ediyorum. yuh ya !